16/09/2011 | Yazar: Erdal Partog

AKP hükümeti komşuları ile sıfır sorun politikasını yürütmeyi hedeflemişken birden işlerin yüzde yüz soruna dönüşmesi birçok kesim için oldukça şaşırtıcı olabilir.

AKP hükümeti komşuları ile sıfır sorun politikasını yürütmeyi hedeflemişken birden işlerin yüzde yüz soruna dönüşmesi birçok kesim için oldukça şaşırtıcı olabilir. Ancak bu durumu AKP hükümetinin liberal muhafazakâr kimliğinin ötesinde İslam öğretilerinin dışına çıkamayan sosyal yardım anlayışı ile düşündüğümüzde bu sonuç hiç de şaşırtıcı olmaz.
 
Bu anlamda AKP uluslararası ilişkilerde mazlumdan yana olduğunu her zaman dile getirse de mazlumdan yana olmak eşitlikçi sosyal politika anlayışından oldukça uzak bir yaklaşımdır. Devlet-siyaset bağlamındaki ilişkiyi vatandaşlık temeline değil dini temele bağlamak AKP hükümetinin kronik açmazıdır.
 
AKP uluslararası eşitsizlikleri sosyal politika çerçevesinden değil dini değerler çerçevesinde görme hevesini taşıyor. AKP için mazlumlara yardım etmek, mazlumlar için yardım toplamak dine bağlılığı simgeliyor. Sosyal yardım ve yoksulluk liberal İslam anlayışının sadaka kültürü ile iç içe geçiyor. Dinsel ve ırksal farklılıkların bolca bulunduğu dünyamızda uluslararası ilişkilerde laik sosyal politika yerine dine referanslı sosyal yardımlar iyice belirginleşiyor.
 
AKP Hükümeti Gazze’ye uygulanan ambargoya karşı siyasi çözüm üretmek için çaba harcıyor. Ancak bu çabanın uluslararası ilişkilerdeki yansıması AKP’nin STK’lar aracılığı ile siyaset dışı bir yol izlediği kanısı uyandırıyor. Bir anlamda siyasi çözüm sadaka anlayışının gölgesinde kalıyor. Bu tercih tabii ki AKP’yi halkın gözünde popüler kılarken İslam içinde ve dışında bazı gerginliklere de neden oluyor. AKP’nin eşitlikçi ve hakkaniyetli bir sosyal politika anlayışı yerine sadece sadaka kültürünü uluslararası ilişkilerde etkin hale getirme hevesi İsrail gibi İslam dışı bir ülke ile mesafeyi iyice açıyor.
 
Görünüşte AKP tipi sosyal yardımların ne kadar insani olduğu çeşitli şekillerde medyada pohpohlansa da devlet ve siyaset bağlamında bir hükümetin bu yolu seçmesinin arkasında sosyal politika konusunda tipik liberal muhafazakâr çizgisinin ötesinde bir İslam teorisinin evrenselci olmayan yanı ağır basıyor. İslam kardeşliğinin tüm sorunları çözeceğine inancın özellikle batıdaki İslam fobisinin yükselmesi ile İslam coğrafyasında popülerlik kazanması AKP hükümetinin işine yarıyor. AKP hükümetinin bunu kendi siyasi iktidarı için kullanması da oldukça normal.
 
Ancak sosyal politikaların sadece din kardeşliği üzerinden okunması uluslararası sosyal sorunları çözmek için yeterli değildir. Tam tersine AKP hükümetinin insan haklarını ve sosyal politikayı İslam’a özgü çerçevede görmesi bu değerleri göreceleştirdiği gibi devletlerin dünya için ortak sorumluluk taşıma hevesini de azaltabilir. Bu da dine ya da milliyete dayalı küresel bir krizin tekrar yerleşmesi anlamına gelebilir.
 
Sosyal politikaların eşitsizlikleri düzeltip kapitalizm karşısında güç kazanabilmesi için evrensel serbest piyasa anlayışına karşı sosyal politikaları uluslararası ilişkiler anlamında güçlendirmekten geçiyor.
 
Ancak bunun tersi örneklerle sıkça karşılaşıyoruz. Bunun en bariz örneklerinden biri Somali meselesidir. Bugün Somali’de açlık ve susuzluktan insanların öldüğünü biliyoruz. Ancak bunun nedenin, siyasi boşluk ve siyasi çekişmelerden kaynaklandığını da biliyoruz. Kendi içinde siyasi çatışmaların hız kesmediği Somali’de siyasi barışın sosyal politikalar lehinde yeterince desteklenmemesi tamamen liberal kapitalizmin serbest piyasa mantığından kaynaklanıyor. Balık tutmasını bilmeyenlere balık veren hükümetler sorunların gerçek sebeplerinin siyasi devlet sorunluluğu olduğunu bilmesine rağmen hala batılı devletlerin buna Türkiye de dahil tonlarca sağlık ve gıda yardımında bulunması sorunu çözmediği gibi sorunları daha da kalıcı hale getiriyor.
 
Birleşmiş milletlerin ya da diğer uluslararası kurumların devletler karşısında yeterince güçlü olmaması, devletlerin serbest piyasa ekonomisine olan tam güvenleri, sosyal politika önlemlerini siyasi anlamda zayıflattığı gibi Somali gibi örneklerde de durumun kalıcılaşmasını sağlıyor. AKP hükümeti de benzer bir geleneği kendi siyasi çizgisi doğrultusunda uygulamaktan çekinmediği gibi buna bir de İslam kardeşliği temelinde yapması sorunu daha da derinleştiriyor.
 
AKP hükümeti Somali için yardım kampanyası toplamayı Müslümanlığın bir gerekliliği olarak yansıtmaktan çekinmedi. AKP örgütü kuruluş günü kutlamasında Somali için yardım toplamayı Müslümanlığın bir gereğine dönüştürdü. Yani Somali’deki sorunun yoksulluk ziyade siyasi çatışma ve serbest Pazar olduğu görmezden gelindi. AKP bu sorunu gıda ve sağlık yardımı yani Müslüman vicdanın rahatlatılması olarak gördü. Devlet sorumluluğundan çok Müslüman sorumluluğu ön plana çıktı.
Bu tip uygulamaların sadece uluslararası arası ilişkilerde değil aynı zamanda iç işlerinde de yüzlerce örneğini bulabiliriz. Bu nedenle AKP hükümeti liberal muhafazakâr olmasının ötesinde üçüncü bir yol olarak devlet işlerinde İslam öğretisini kendine kılavuz edinmiştir. AKP hükümeti sosyal yardımları kapitalizmin açmış olduğu eşitsizlikleri kapatmak için değil Müslümanlar arasındaki eşitsizlikleri kapatmak için kullanmıştır. Kapitalizmi sınırlamak gibi bir dertleri yoktur.
 
AKP hükümetinin İslam dünyası içinde övgüler alıyor olması hiç de şaşırtıcı değil. İslam coğrafyasında demokrasi ve sosyal politikaların henüz boy göstermediği günümüzde muhafazakâr liberal bir İslami sosyal yardım anlayışı kolayca popülerlik kazanabiliyor.
 
Ancak uluslararası ilişkilerde sosyal politikadan uzak bir yaklaşımın dünyada eşitsizlik sorunlarını çözen değil bu durumu daha da arttıran, yoksulluğu kalıcılaştıran bir durum olduğunu söyleyebiliriz. Devletlerin siyasi sorumluluklarını bir yana bırakarak yapılan sosyal yardımların yoksulları ve yoksul ülkeleri kapitalizm karşısında daha da korumasız bırakan bir liberal politika olduğunu görebiliriz.
 
 Bu bağlamda AKP hükümetinin İsrail hükümeti ile pazarlık yapma şansı azalmıştır. Haklı olmak üzerinden siyasi kibir Türkiye’yi yalnızlığa mahkûm etme riski barındırmaktadır. Somali, Filistin ya da İsrail siyasetinin demokratikleştirilmesini istemek, mevcut hükümetleri uluslararası anlamda sosyal politikalar konusunda eşitlikçi olmaya zorlamak varken bu etik duruştan uzaklaşmak siyasi istikrar ve barıştan uzaklaşmak anlamına gelecektir.
 
AKP hükümetinin sosyal politikayı sadece muhafazakâr liberal değerler üzerinde değil aynı zamanda İslami dayanışma üzerinden kurması bunu devlet politikası haline getirmesi işimizi kolaylaştırmadığı gibi küresel siyaset anlamında işimizi iyice zorlaştıracaktır. Sosyal politika felsefesinin hak temelli bir yerden ideoloji temeli bir yere kayması sadece Türkiye için değil dünya içinde en büyük risklerden biridir. Sosyal politikaların eşitsizlikleri ortadan kaldırma temelini sadaka anlayışı ile çözmeye çalışmak siyasi bir öngörü değil siyasi sorumluluklardan uzak bir yaklaşımdır.

Etiketler:
nefret