26/07/2011 | Yazar:

Afrodit’in kızları ne Lilith’in ne de Havva’nın kızlarına benzemezler. Erkeklerini bütünler, onu tamamlayarak eksiklerini giderirler. İşte başarılı erkeklerin arkasında olan kadınlar bunlardır.

Bazen sorarız kendimize veya başkalarına, aşkın ne olduğunu. İlk kadın erkek ilişkisinin nasıl olduğunu. Bunların söylenceden mi ibaret olduğu yoksa belgelere mi dayandığını.
 
Son zamanlarda kadınlara kimin kızı olduklarını soruyorum. Tabii ki bu sorum onların biyoljik ebeveynleri ile ilgili değil. Kişiliklerini soruyorum aslında. Lilith, Havva ve Afrodit. Bunlardan hangisinin kızı olduklarını soruyorum, çünkü bunlar üç ayrı kişiliği yansıtıyorlar.
 
Batı ve doğu uygarlıklarının ve temel tek tanrılı din kitaplarının biribirine aktardığı ve biraz değişiklik yaparak anlattığı efsanelerden birisidir yaratılış destanı. Adem’den başlar ama bazılarında yer almayan daha öncesi de vardır. Mezopotamya uygarlıklarında Babil ve Sümer uygarlıklarında vardır ve asıl kaynak burasıdır. Değişik yorum ve teferruatları olmasına karşın ana tema hepsinde aynıdır. Musevilik ve Hristiyanlıkta Havva, Adem’in ikinci karısıdır. Neyse biz eşi desek daha uygun olur her halde, feministleri kızdırmayalım. İslam dininde ise ilk kadın Havva’dır. Adem’le birlikte yaratılan Lilith bilinmez ve anılmaz. Tanrı, Adem ve Lilith’i topraktan yaratıyor ve cennete yerleştiriyor. Zamanla Adem ve Lilith çifti arasında sorunlar başlıyor, huzurları bozuluyor. Bilindik kadın-erkek sorunları ilk onlarda yaşanıyor. Günümüz erkekleri gibi Adem her konuda söz hakkının kendisinde olmasını istiyor, Lilith ise buna karşı çıkarak tüm yetkileri kendisinde istiyor.
 
Cinsel yaşamlarında Adem’in üstte olması Lilith’i rahatsız ediyor. Kendisinin altta oluşunu aşağılayıcı buluyor ve karşı çıkıyor. Lilith kendisinin de Adem gibi topraktan yaratıldığını eşit olduklarını iddia ediyor. Adem, kendisinin affedici bereketli ve sonsuz gökyüzüne benzetirken Lilith’i toprağa benzetiyor, ürün veren toprağa ve ilişkilerine bu şekilde devam etmekte ısrar ediyor. Israr karşısında Lilith ilişkilerinin yürüyemeyeceğine karar verir, Tanrı’nın anılmaması gereken adını zikreder ve göğe yükselir. Elindeki tüm imkanlarından vazgeçer ve dışlanmışların yanında yer alır. Beraberindeki cinlerle ve Şamael yani Şeytan ile ilişkiye girer, çocukları olur.
 
Adem cennette yalnız kalmıştır, Tanrı’ya yakarıp Lilith’in geri gelmesini ister. Tanrı, üç melek gönderir. Sanvai, Semangelof ve Sansanvai adlı meleklere; Lilith geri gelmediği takdirde her gün 100 çocuğunun öldürülmesini emreder. Lilith asla dönmeyeceğini söyler ve emir yerine getirilir. Günde yüz tene çocuk yüksek bir rakamdır. Üstelik bunların şeytan olduğunu düşünürsek dünyada kötülüğün bu kadar yayılmasına şaşmamak gerekir.
 
Aslında Lilith hakkında pek çok efsane ve öykü var. Örneğin Talmud'da (Tevrat'ın başta yazılı olmayıp, sonradan yazılı hale getirilen ikinci bölümü) ondan dişi bir şeytan olarak söz edilir. Bu rolüyle bir hayalet gibi yüzyıllarca tarih sayfalarında dolaşır. Kadın ve çocukları hedef alır, erkekleri baştan çıkararak onlara zarar verir. Yaptıkları bunlarla sınırlı değildir. Bir hayalet gibi kadınların beynine girip, erkeklerle eşit haklara sahip olma savaşını günümüze kadar sürdürür. Bazı efsanelerde de cadı suretinde çıkar karşımıza. Lilith'e hepsi birbirinden farklı, ancak hepsi de kötü yakıştırmaların niye yapıldığını anlayabilmek için geriye dönüp, dinler tarihine ve efsanelere bir göz atmak gerekiyor.

Lilith'in geçmişi tek tanrılı dinlerden çok daha önceye, eski Mezopotamya uygarlıklarına kadar uzanıyor. Genellikle Sümer ve Bebil mitolojisindeki rüzgar tanrıçası Lilithu ile ilişkilendiriliyor. Lil, fırtına ya da rüzgar anlamına geliyor.

Bir Babil metninde ise, büyük tanrıça İştar tapınak fahişesidir. İştar, eski doğu dinlerinde şehvetli aşkın, tutkunun ve baştan çıkarıcılığın tanrıçası kabul ediliyordu. Bu özellikleri nedeniyle, fahişelerin, özellikle de kült olan tapınak fahişelerinin koruyucu tanrıçasıydı.

Tapınak fahişeliği meşru bir işti. Herodot'un bize ulaşan yazılarında, Babil'de her genç kızın bir kez yabancı bir erkekle cinsel ilişkiye girmek zorunda olduğu biliniyor. Ancak, bu tapınak fahişeliği kesinlikle küçük düşürücü bir iş değildi. Babillilerin yabancı erkekleri tanrı olarak gördüğü sanılıyor. Kendilerini onlara teslim eden genç kızlar, simgesel olarak tanrıların eşi haline geliyor ve kutsallaşıyorlardı.

Lilith'e bazı özellikler Babil'in kötü tanrıçası (belki de dişi şeytanı demek gerek) Lamatsu'da da görülüyor. Lamatsu halk arasında albastı ya da loğusa hastalığı olarak bilinen rahatsızlığın ortaya çıkmasını sağlıyor, hamilelere zarar verip yeni doğan bebekleri öldürmeye çalışıyordu. Lilith'in özellikleri Lamatsu'ya aktarılmış olabilir miydi? Yoksa tersi mi yapılmıştı?

Lilith'in Yahudi efsanelerinde ne zaman boy gösterdiği bilinmiyor. Çünkü tanrılar ve efsaneler, doğu kültürlerinin birçoğunda ortaktı ya da büyük benzerlikler taşıyordu. Yine de her koşulda, Yahudilerin şeytanla ilgili inanışlarında önemli bir yere sahipti. Erkeklerin aklını başından alan bir şeytan olarak görülüyor ve ondan çok korkuluyordu.

Bu konuda en eski kaynak olan Tevrat'a bir göz atıyoruz. Ancak Tevrat'ta bir tutarsızlık göze çarpıyor. Kutsal kitabın bir yerinde "Ve Allah insanı kendi suretiyle yarattı ve onları erkek ve dişi olarak yarattı." deniliyor. Ancak ilerleyen baplarda daha farklı anlatılıyor: Tanrı doğuda Aden'de bir bahçe yapıyor. Adem'i oraya koyuyor ve yalnız kalmasın diye kaburgasından kadını yaratıyor. Talmud'a göre Adem'le aynı anda yaratılan kadının adı Lilith'tir. Çünkü başka türlü kutsal kitaptaki bu tutarsızlığı açıklamak mümkün değildir.

Adem'in ilk eşi Lilith'e daha sonra 9. ya da 10. yüzyıllara ait "Ben Sira Alfabesi"nde rastlıyoruz. Metnin ana kahramanı, M.Ö. 600'lü yıllarda yaşadığı sanılan Ben Sira. Yazarın kim olduğu bilinmiyor.

Lilith efsanesi Ortaçağ'ın başlangıcında, Yahudilerin ezoterik yazması Kabala'da da (Yahudi ruhbanlarının, asırlardır birbirlerine aktardıkları ve Kutsal Kitap'ın "gizli anlamları" ile ilgilenen bir tür okültizm -gizlicilik- ve mistisizm) yer almaş. Burada erkekleri baştan çıkaran ve uğursuzluk getiren dişi şeytan olarak tarif ediliyor: "Her türlü süs malzemesiyle süslenip cilveli bir kadına dönüşüyor. Onun süsü, gül gibi kırmızı saçları. Sözleri yağ gibi yumuşak, dudakları dünyadaki her şeyden daha tatlı. Ona yönelen ve (afrodizyak olarak yılan zehriyle karıştırılmış) şaraptan içen aptallar onunla zina yaparlar." Ama sonra uyandıklarında onları öldürürü ve cehennemin tam ortasına atar. Aslında onun niyeti sadece erkekleri baştan çıkarıp çok sayıda çocuk doğurmaktır.

Kabalacılar için Lilith temiz olmayan, fahişe bir kadını simgeliyor. Kabala'daki bir paragrafta, ayrıldıktan sonra Adem'i yeniden baştan çıkardığı yazıyor. İşlediği bu günahtan sonra Adem, 130 yıl cinsel perhizli yaşar. Adem, böyle bir şeyin tekrar başına gelmemesi için, kendini dikenlerle korumaya çalışır. Ancak uyurken Lilith Adem'in üstüne çıkar ve onu uyararak boşalmasını sağlar. Lilith, bunun ardından "insanlığa ceza" olarak adlandırılan yaratıkları dünyaya getirir. Kabala'nın bir başka yerinde de şöyle yazıyor: "Lilith en sonunda orada burada dolaşarak insanoğullarına sarkıntılık eder ve kendi kendilerini kirletmelerini sağlar." Bunun ardından adı "tohum hırsızı"na çıkar.

Kuşkusuz Havva'nın işlediği "günah"tan da o sorumludur. Kabalacıların ana eserinden Zohar'da (İhtişam Kitabı ya da Işık Kitabı) yer alan efsaneye göre adet döneminde olduğu halde, Adem'le birlikte olma konusunda Havva'yı kandıran o yılan ve fahişe Lilith'ti.

Lilith'le daha sonra Filistinliler aracılığıyla Yunanlılar da tanıştı. Onu, hayaletler ve diğer hayali görüntüleri yöneten tanrıça Hekate'nin kişiliğiyle birleştirdiler. Bu konu Geç Antikçağ'da Yahudi olmayan Agnostik akım yandaşlarının da ilgisini çekti. Onlar tarafından yazıya aktarılan bir efsanede, Lilith'in İsrailli peygamber İlyas'ı nasıl baştan çıkardığı anlatılıyor. Lilith ona şöyle der: "Senden çocuklarım var." Ve o yanıt verir: "Benden nasıl çocukların olabilir, ben bir aziz gibi yaşıyorum." Lilith der ki: "Evet, ama uykunda, rüyalarında sık sık boşaltıldın. Tohumlarını alarak hamile kaldım." Bu metin M.S. 4. yüzyıla ait. Lilith, özellikle bu tarihten sonra hep aynı motifle işlenir. O bir "tohum hırsızı"dır.

Lilith efsaneleri, Hıristiyanlık dünyasıyla tanıştıktan sonra, batılıların hayal gücünü harekete geçirdi. Özellikle Kabalacı yazılarının araştırılmasıyla, Lilith bütün dünyada tanınır hale geldi. "Kötü kalpli Lilith" her yerde ilgi gördü. Çünkü o, normalde açıklanması ya da kavranması mümkün olmayan şeyleri rahatlıkla üstlenebilecek bir kişilikti. Bu özelliği, onun "cadılar"la özdeşleştirilmesi için gereken köprüyü oluşturuyordu.

Ortaçağ'ın sonlarına doğru başlayan ve inanılmaz bir toplumsal histeriye neden olan cadı ve büyücü furyasıyla birlikte, Lilith'in adı da sık sık anılmaya başladı. Ayrıca o, kadınları baştan çıkarma konusunda Şeytan'ın en büyük yardımcısıydı. Artık, kötü amaçlı kullandığı güzelliği ve baştan çıkarıcılığı ön plana çıkıyordu. İnsanlar bir yandan büyü ve tılsımlarla ondan korunmaya çalışırken, diğer yandan kendilerini onun büyüsünden kurtaramıyorlardı. Böylece 19. yüzyıla gelindiğinde Lilith ressamlar ve edebiyatçılar için sevilen bir motif oldu. Artık dini kimliğinden yavaş yavaş kurtuluyordu. İngiliz ressam Dante Gabriel Rossetti'nin yaptığı "Lady Lilith" tablosunda bu cadı, Victoria Dönemi'nin güzellik anlayışına uygun olarak tasarlanmış ve gösterişli dekoltesiyle uzun kızıl saçlı, biraz dolgun, etli dudaklarla resmedilmiştir.
 
Lilith hala günümüzde devam eden birçok batıl inanışa da kaynaklık ediyor. Hatta mora yakın bir renk olan lila renginin de Lilith’ten kaynaklandığını söylemek kehanet olmaz. Hamile, loğusa kadınların ve bebeklerin etrafına, muska, nazarlık takma; kullanılmayan aynaların duvara döndürülerek bırakılması; erkeğin yasal ve dinin onayladığı yollar dışında tohum üretip boşalmasının yasaklanması, hor görülüp utanç, korku kaynağı olarak öğretilip, yasaklanması; evlilik ve cinsellikle ilgili birçok tabunun kaynağının bu efsane olduğunu düşünmek doğrudur.
 
Bu efsanede öyle bir şekillenmiş ki Lilith, günümüze değin kadın-erkek tartışmalarında erkeğine tepki veren her kadın Lilith’i simgeliyor. Feministlerin “Bizler Lilith’in kızlarıyız Havva’nın değil” demelerinin kaynağı da bu efsanedir. Aşkta, sevişmede, yaşamın her alanında eşitliği isteyenler Lilith’in kızıdır da Havva’nın kızları nasıldır peki?
 
Lilith’in dönmesinden umudu kesen tanrı Ademin yalnızlığına ve yalvarmalarına dayanamaz. Bir gün o uyurken, kaburga kemiklerinden bir kadın daha yaratır. Bu aynen Lilith’e benzemektedir. Adem uyandığında yanındaki kadının Lilith olduğunu sanarak mutlu olur. Kendi kaburgasından yaratılan Havva’nın çok uyumlu olmasını da, Lilith’in uslanmış olduğuna bağlar. Havva Hiçbir şeye karşı gelmeyen, köle ruhlu kadınları, ikinci sınıf olmayı kabul edenlerin anasıdır. Onun kızları erkeğini mutlu etmekten başka amacı olmayanlardır. Kölece bir aşktır onlarınki. Hiçbir şeye karşı koyma gücünü, iradesini kendilerinde bulamazlar. Tanrının gücünü ve buyruklarını sorgulamazlar, Bu durum erkekleri için de geçerlidir.
 
Gelelim üçüncü efsaneye: bu efsane de antik Yunan’da Tiranlar döneminde geçiyor. Günümüzde uzantısı bir tıp terimi olarak kullanılıyor. Afrohermes ve ya Hermafrodit. Bu çift cinsiyetli olmak anlamına geliyor. Solucanların da iki cinsiyeti de taşıyıp kendi kendileri ile seviştiklerini duymuştum. Başkasına ihtiyaçları yokmuş yani. Acaba Hermafroditler de mi öyle?
 
Neyse konumuzu dağıtmayalım. Tiranlar döneminde tanrılardan birisi zaman zaman bir göle gidip yıkanıp temizlenmektedir. Fakat bu işi gizli yapmaktadır. Tanrılardan birisi bu durumu sezer ve takip etmeye başlar. Bu tanrı Hermafrodit’in suya girince kadın ve erkek olarak iki kişiye ayrıldığını görür hayretle. Erkek olanı Hermes, Kadın olanı ise Afrodit’tir. Yıkanırlar temizlenirler, suda bir araya gelip sevişirler ve tekrar gölden çıkarken birleşirler.
 
Tanı bu durumu bir süre daha gözetledikten sonra kıskanmaya başlar. Diğer tanrılara da bu durumu açar. Onlar da olup biteni izerler. Ancak erkek çok yakışıklı kadınsa çok güzeldir, kıskanırlar. Erkek tanrılar tanrıçayla sevişmek ister; tanrıçalar ise Hermes ile.
 
Sonunda bu kıskançlık onları Zeusa bu durumu şikayet etmeye kadar götürür. Bunun haksızlık olduğunu, ya kendilerinin de öyle olması gerektiğini ya da Hermafrodit’in de ayrı ayrı cinsiyetlere bölünmesi gerektiğine baş tanrıyı ikna ederler.
 
Baş tanrı Hermafrodit’i yanına çağırarak durumu birde ondan dinler. Daha önceden kendisine bilgi vermediğine kızarak onu; Hermes va Afrodit olarak ikiye ayırıp dünyanın başka köşelerine gönderir.
 
İşte o günden beri Hermes her erkeğin kişiliğinde, Afrodit ise her kadının kişiliğinde ruh ikizini, kendini tamamlayacak olan kişiyi aramaktadır. Buldukları anda işe aşk ortaya çıkmaktadır.
 
Afrodit’in kızları ne Lilith’in ne de Havva’nın kızlarına benzemezler. Erkeklerini bütünler, onu tamamlayarak eksiklerini giderirler. İşte başarılı erkeklerin arkasında olan kadınlar bunlardır. Tabii ki başarılı kadınların arkasında da birer Hermes’in olduğu gerçeğini burada gözardı etmemek gerekir.
 
Burada çizilen üç kadın kişiliğine bakarak aynı şekilde üç tane de erkek tipinin varolduğundan bahsedebiliriz ancak konumuz o olmadığından sadece belirmekle yetineceğim.
 
Kadınlar; siz kimin kızısınız?
    

Etiketler:
İstihdam