15/11/2012 | Yazar: Hande Çayır

Dilek Çolak’ın kardeşi Lale Çolak yirmi yedi yıl yaşamış. Benden üç yıl az. Sekiz yılını cezaevinde geçmiş. Benden sekiz yıl fazla. F tipi cezaevlerini protesto etmek için… Ölüm orucuna başlamış. Ben hiç bu kuvvette bir eylem yapmadım. 222 gün sonra hayata veda etmiş. Acaba ben ne zaman ve nasıl öleceğim?

Dilek Çolak’ın kardeşi Lale Çolak yirmi yedi yıl yaşamış. Benden üç yıl az. Sekiz yılını cezaevinde geçmiş. Benden sekiz yıl fazla. F tipi cezaevlerini protesto etmek için… Ölüm orucuna başlamış. Ben hiç bu kuvvette bir eylem yapmadım. 222 gün sonra hayata veda etmiş. Acaba ben ne zaman ve nasıl öleceğim?
 
Dilek Çolak, Görüşeceğiz Lale* adında bir belgesel yapmış. Lale’nin cezaevi arkadaşları ve tanıdıkları ile görüşmüş. Film, 2003 yılında İFSAK’ta gösterilmiş ve yarışmada birinci olmuş.
 
Dün gece tanıştım Dilek Çolak’la. Bir kalabalığın içinde… Yalnız kalınca düşünmeye başladım. İnsan kendi bedenine bunu nasıl yapar? Ne kadar kuvvetli bir inançtır ki bu, vazgeçer bedeninden ve “böyle bir dünyada yaşamayı reddediyorum o halde” der.
 
Kendi kararlarımı, inançlarımı, değerlerimi düşündüm. Arada kendimi korkak da ilan ederek dinledim filmdeki cümleleri:
 
“Sıcak su hiç yok, şeker yok, tuz yok ama öyle bir direnişten gelmişiz ki bunlara ihtiyacımız yok!”
 
Orada limon çekirdeğini, toprağa bırakmışlar. Filizlenmiş. Büyümüş.
 
“Direnişin içinde filizlenen limon çekirdeği... Onlar hiçbir şeyden değil, onlar yaratıcılığımızdan korkuyorlar... Onlar dünyayı yaratma azmimizden korkuyorlar. Onlar limon çekirdeğinden korkuyorlar. Limonun yeşerip büyümesinden dünyayı sarmasından korkuyorlar…”

Dersim’den döndükten sonra, oradaki güzel arkadaşlarımla iletişim kurmaya bile korktuğumu hatırlıyorum. Büyük, genel ve fişlenmiş meselelerin özel hayata etkisi… Her biri, biricik değil midir hâlbuki?
 
Dün araştırma konularımızı paylaştık. On bir kişiydik ve sadece bir kişi Kürt sinemasını merak ettiğini söyledi. O da yabancıydı. Almanya’dan gelmiş. Dönecek. İki sebep buldum bu duruma. Ya, bize dokunmuyor, haberimiz yok, aklımıza bile gelmiyor. Ya da uzak durmak en güvenlisi…
 
Bazen heyecanlanıyorum. Kraldan çok kralcı olma, diyorlar. Hepsi birbirine bağlanıyor.
 
Görüşeceğiz Lale’ye filmin son dakikalarında bakamadım. Teknik terminoloji ile değerlendirmeler yaparken yakaladım, sarstım kendimi. Refleks gibi bir şey bu da…

Derin bir sessizlik oldu. Yutkundum. Grev devam ediyor. Ben masamda çalışıyorum. Biraz sonra dişçiye gideceğim. Arkadaşım hasta olmuş, kocası ilgilenmemiş. Böyle geçiyor günler. ODTÜ’lü öğrencilerin hazırladıkları açlık grevi videosu iyi hissettirdi. Trajikomik…
 
Bunları anlattım en sevdiğime. Dedi ki:
 
“Mizah sence hangi dönemlerde artar?”
 
Ve kutsal internet cevap verdi: “Elbette ki, yönetimler tarafından, toplumlara baskı ve sindirme politikaları uygulandığı dönemlerde…”
 
Sonra, ondan daha çok sevdiğime anlattım. O da dedi ki:
 
“Her gün insanlarla ilişki halindeyiz. İz bırakıyoruz. Bunun gücüne inanıyorum. Fikirlerimizi söyleyeceğiz. Sanki ancak bunu yapabiliriz. Yazdıklarımızı kaç kişi okur ki? Ve kimdir o kişiler?”
 
Yine de yazdım ben. Yazıkça içimdeki böcekler azalacak ve ben daha duru bir Hande olacağım. Daha duru bir Hande’ye gün içinde değen her kişi umarım güneşe daha güzel bakacak. Anılar birikiyor. Limon çekirdeği hafızamdaki yerini çoktan aldı.
 
 

Etiketler:
İstihdam