25/09/2012 | Yazar: Sevim Özdemir

Söz kendini yaşatır. Taş gibidir, zalimin eline de geçer mazlumun elinden zalimin kafasına da iner. Kimi zaman duvarın olmazsa olmazı kimi zaman suya yol çizen bir dönemeçtir. Ama neyse odur işte. Mazlumu oynamak isteyen zalim, işte o kötücül manipülasyonun Tanrısı ‘söz’leri kullanmayı çok sever. ‘Zalimler için yaşasın cehennem!’ de işte bu sözlerden biridir.

Önnot: Bu yazıyı, içerikte anlattığım hususun somut bir göstergesi olan, aşağıdaki bağlantıda bulabileceğiniz haberin hep içimde olan öfkemi kabartmasıyla yazdım:
 
Söz kendini yaşatır. Taş gibidir, zalimin eline de geçer mazlumun elinden zalimin kafasına da iner. Kimi zaman duvarın olmazsa olmazı kimi zaman suya yol çizen bir dönemeçtir. Ama neyse odur işte. Mazlumu oynamak isteyen zalim, işte o kötücül manipülasyonun Tanrısı “söz”leri kullanmayı çok sever. ‘Zalimler için yaşasın cehennem!’ de işte bu sözlerden biridir. 
 
Zamanımızın zalimleri tümüyle muktedir olmalarına rağmen, bu sözü sık sık bir tür varoluş çabasında olanlara, hak arayanlara veyahut bunların hiçbiri olmayan geçmiş dönemin zalimlerine ve muktedirlerine karşı bir tür kötücül hınçla, sanki kendileri mazlummuş gibi kullanırlar. İşte sözün bu kullanımı, kötücül manipülasyon Tanrı’sının yekpare nefret ve kinle dolu, olumlayıcı hiçbir tarafı olamayan, varoluşa kast kullanımıdır.
 
İktidara bulanmış zalimler mazlumluğu da manipüle ettikleri ve hatta hakiki mazlumlar arasında işlerine gelene göre seçme yaptıklarından, bazen gerçekten mazlumdan taraf kullanabilirler sözü, misal Filistin için. Ama Kürdistan için asla… Onlar alaktan yaratılan canları belki de Halık’ın hiç istemeyeceği biçimde bir değer hiyerarşisine soktuklarından kendi mezalimi altında ezilenleri görmeyi asla tercih etmezler.
 
Zamanımız zalimlerinden Nur Cemaati’nin Said-i Nursi’si, kimi Kürtlerin Said-i Kürdi’si, 31 Mart İsyanı sonrasında idamla yargılanmış fakat isyan sırasında itidal çağrıları yaptığı ve esasında Meşrutiyet yanlısı olduğu gibi nedenlerle kendisinin beraatına karar verilmiş, ardından ‘Zalimler için yaşasın cehennem!’ sözünü nida ederek Beyazıt’tan Sultanahmet’e kadar arkasında kalabalıkça bir kitle ile yürümüştür.
 
Nam-ı diğer Bediüzzaman’ın Meşrutiyet dönemindeki ve 31 Mart İsyan’ındaki fikirleri ve duruşu farklı farklı yorumlanmaktadır. Ancak İktidarın kötücüllüğünden pay alanların sözü duyulduğundan, biz bize bildirilenleri bilebiliriz. Ondan sebep nam-ı diğer Bediüzzaman’ın görünenin dışında, bu sözü kime karşı, hangi saikle sarf ettiğini net bir şekilde ortaya koymak benim kudretim dahilinde değildir.
 
Ancak söz orada, tüm ağırlığıyla, taş gibi durmaktadır.
 
İktidarın kendinden menkul kötücüllüğü her daim iyicil olandan daha kolay terakki ettiğinden ve bu terakkiye meyledip ona dahil olanlar kötücüllüğe ve zalimin yanında yer almaya teşne olduğundan, özellikle erkek ve türk bedenler iktidarın birer şubesi gibi hayat geçirirler şu evrende. Kötücüllüğe bulanmış ve zulmün neferi olan bunlar, güçleri yettiğine zulmeder ve zulmeden fıtratı gereği var eden olamayacağından diğer var oluşları yok etmeye meylederler. Ve Tecavüz bu küçük zalimlerin tarikatıdır.
 
Zulmün hakim olduğu yerde adalet, zalimin ağzında muhtevası zülum, pelesenk edilmiş bir kelimedir sadece. Ama yine de küçük zalimler onu kötücüllüklerini şaha kaldırarak kutlarlar: “Yaşasın Adalet!” diye naralar atarlar iktidarın kötücül hüküm yerlerinin önünde. Küçük zalimlerin sırtı “adalet” aracılığıyla bir kez daha tümüyle muktedir zalimce sıvazlanmıştır. Ve elbette ki “adalet” küçük zalimlerin “herşeyidir”.*
 
Ve biz ezilenler, zalimin varoluşumuzun akışına vurduğu ketten tevellüt eden, içimizde umut gibi taşıdığımız, “üzülmeye tercih ettiğimiz öfkemize” bir taş, bir kelam sunarız:
 
ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!
 
ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!
 
ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!
 

Etiketler:
İstihdam