09/10/2014 | Yazar: Gülistan Aydoğdu

Onlar siperde bir küçük şişe su, bir domates ve küçük kuru bir ekmekle direnirken dediler mi dikkat et diye! Neye dikkat edecekti ki?

Bu cümleyi ne çok severiz ve ne çok kullanırız, değil mi? Önemsediğimiz, sevdiğimiz, iyi olmasını istediğimiz, uzun yaşamasını istediğimiz insanlar için sarf ederiz. Daha çok da çocuklarımız için.
 
“Dikkat  et” yazılı uyarı levhaları da vardır. Bu levhalardaki “Dikkat, Dikkatli ol,” gibi sözcükler ise soyut, uyarı, yasal zorunluluklardandır.
 
Pazartesi gecesi Kobani için, demokrasi için, özgürlük için, temel insan hakları için, yaşam için insanlara bir çağrı yapıldı. Sokağa, eyleme, dayanışmaya, katliamlara karşı duyarlı olan, kendine insanım diyen herkese yapılan bir çağrıydı bu. Çağrı yankı buldu elbette. İstenilen düzeyde olmasa bile.
 
Koabani nedir? Kobani Türkiye ile Suriye sınırında yer alan Kürtlerin yaşadığı küçük bir kent. Rojava diye bilinen bölgede. Yıllardır özgürlük, tanınma ve var olma mücadelesi veren Kürtlerin sonunda kendi özerk, özgür, demokratik yönetim ve yaşam alanlarını oluşturdukları bölge.  
 
90’lı yıllardan bu yana konuşulan ve bilinen, emperyalistlerin kendi sömürgeleri olarak gördükleri, biçimlendirdikleri, biçimlendirmeye çalıştıkları BOP’un (Büyük Ortadoğu Projesi) son yıllarda hız kazanmasıyla birlikte değişen siyasi yönetimler, iktidarlar ve sınırlar...
 
İşte böyle bir kaosun, savaşın, terörün, şiddetin yaşandığı ortamda kurulan Rojava özerk bölgesi kanton olarak kendi siyasi devrimini de gerçekleştirdi. Çölde bir vaha gibi!
 
Halk meclisleri ile, dikey iktidarlar yerine yatay ve eşitlikçi, katılımcı, özgürlükçü ve demokratik bir anlayışla yeni yeniden bir yönetim oluşturdu.
 
Bu BOP hayali ile yıllardır oradaki insanlara cehennemi yaşatanların da tüm oyunlarını bozdu.
 
Suriye’de Beşir Esat bahane edilerek bu bölgede kendilerini devrimci radikal İslamcı olarak tanımlayan İslamcılardan Özgür Suriye Ordusu diye bir katil ve cani terör örgütü oluşturuldu. Anası AKP, babası da ABD, AB. Üç yıldır gerçekten insanlığı dehşete düşüren ve akıl tutulmasına neden olan ne kadar şiddet ve katliam çeşidi varsa yaşattılar Ortadoğuda. Ne zaman yavaşlasalar ya da duraklasalar başka bölgelerde İslam inancındaki insanlara yönelik katliamlar yapılarak (Gazze, Myanmar, Somali, Bangldeş) yeniden yeniden örgütlenmeleri, büyümeleri ve görevlerini hatırlamaları sağlandı.
 
Şimdi projelerinin önünde en büyük engel olarak Rojava, Kobani ve Kamışlo’yu görüyorlar. Çünkü yönetim anlayışı tümüyle farklı olan bu yapılar yarın bir gün diğer ülkelere sirayet edebilir. Onlar da özgür, demokratik özerklik talebinde bulunabilirler. O zaman buraları bitirmek gerekiyor ki Gazze’de katliam yapan İsrail bile görünmez kılınarak bütün güçleri ve silahları ile önce Erbil’de Türkmenler, Şengal’de  Ezidiler, Kobani’de Kürtler hedef oldular. Bu aynı zamanda tek tipleştirme, ulusalcılık ve etnik temizlik hareketi de içeriyordu. Bu arada kendilerine yandaş Kürtler de bulmuşlardı (peşmergeler gibi).
 
ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) büyüdükçe ve genişledikçe ayrışmalar da başladı. Taliban ya da El Kaide, El Nusra, Halefiler gibi ayrışmalar yaşandı. Şu anda en kanlı biçimde yaşanan katliamlar İŞİD’in marifetidir. (Kelle kesmek, kadınlara tecavüz, erkekleri tecavüz yoluyla savaşa zorlama, kölelik vs.)
 
Kobani’de ummadıkları bir direnişle karşılaşmak sanırım bu hesapları bozulan ve onun maşası olan İŞİD’i çok öfkelendirmiş olmalı ki tüm gücü ile Kobani’ye saldırıyor.
 
Dönelim “Dikkat et” sözüne. Sosyal medyada yapılan insanlık için mücadele ve dayanışma çağrısından sonraki güya aydın, demokrat, mücadeleci özgürlükçü bireylerin birbirlerine yönelik “Dikkat et yoldaş, heval” diye temennide bulunuyor olmasına. Kobani’de yaşanan savaş, İŞİD’in yaptıkları, sınırdan geçenlerin yaşadıkları, savaşın ne menem şey (açlık, sürgün, ölüm, hastalık, yersizlik-yurtsuzluk, göç, sığınmacılık, kamplar ve esaret ) olmasının dışında (ki bunlarda beni  fena vurdu ama)  direniş ve savaşın geldiği nokta asıl önemli olan.
 
Günlerdir kuşatma altında direnen Kobani’de Kürt YPG –YPJ’si ikinci Stalingrad savunması ve direnişini gerçekleştiriyor. Olmayan silahları, mermiler, teçhizatları nedeniyle kendi bedenlerini silaha dönüştüren genç Arin gibi. Bunun bir ölüm kalım, var olma ya da silinip yok olma savaşı olduğunu sanırım hepimiz biliyoruz. Rojava’da, Kobani’de, Kamışlo’da  Kürtler sermayenin ve kendilerini dünyanın efendisi sayan paranın, silahlı teröstlerinin, emperyalizmin sermayenin tekerine çomak soktu. Bu yüzden gencecik bedenler ölüme giderken dünya izliyor.
 
Peki, biz de bu gencecik ölümler ve katliamlara, bir halkın yok edilmesine “dikkat mi edeceğiz hevaller, yoldaşlar?” yoksa içimizdeki insana “haydi sokağa, Kobani’yle dayanışmaya, sermayeye karşı direnmeye, İŞİD’le ve onun anası ile babası ile hesaplaşmaya!” mı diyeceğiz?
 
Dikkat etmemiz gereken yer ve durum nedir? Kendi bedenimiz ve canımız hiç aklımıza geliyor mu, 3 günde otuzun üzerinde şehit bildirildi (ki ben sayının daha da fazla olduğunu düşünüyorum). Ya onları sevenler, anneleri, babaları, kardeşleri? Onlar siperde bir küçük şişe su, bir domates ve küçük kuru bir ekmekle direnirken dediler mi dikkat et diye! Neye dikkat edecekti ki? Gelen kurşuna mı, yanındaki yoldaşının kanlar içinde düşmesine mi, öldürülen, kellesi kesilen abisine, babasına, sevgilisine, yoldaşına, hevaline, kız kardeşine, çocuğuna, geleceğine, topraklarına, haklarına, özgürlüklerine mi? Hangisine dikkat edecek! 

Etiketler:
İstihdam