06/11/2014 | Yazar: Mehmet Toker

Siz nasıl doğuştan kendinizi erkek hissediyorsanız biz de öyleyiz. Beden farkımız var ki bu hayatımızı bariz şekilde hapishaneye çeviriyor.

Louis Althusser, bazen gelecek uzun sürer...
 
O günden beri sanırım sevmenin ne olduğunu da öğrendim. Atılganca kendi duyguları üstüne “abartmalı” iddialara girmek değil, karşıdakine özenle davranmak, onun arzularına ve ritmine saygı göstermek; hiçbir şey istememek, verileni kabul etmeyi öğrenmek; her armağanı yaşamın bir sürprizi olarak kabul etmek; aynı armağanı ve aynı sürprizi iddiasızca, hiçbir zorlamaya başvurmadan, karşıdakine de yapabilmek. Özetle yalın özgürlük! Cézanne neden Sainte-Victoire dağının her anının ayrı resmini yapmıştı? Her anın ışığı ayrı bir armağandır da ondan.
 
Demek ki yaşam, tüm dramlarına karşın, hala güzel olabilirmiş. Altmış yedi yaşındayım; kendim için sevilmediğimden gençlik tanımamış olan ben, şimdi kendimi hiç olmadığım kadar genç hissediyorum. Bu iş yakında bitecek olsa da.
 
Evet, bazen gelecek uzun sürüyor.
 
Kasım canım, merhaba;
 
Kendine yabancı kalmanın seviyelerini bilmem ama sorgulamalar yıllarca sürünce çıkmaz sokakla yüz yüze kalmak kaçınılmaz. Ben sadece beş yıl önce kim olduğumu çözdüm.
 
Bedenin ruha yükü ağır geldi depresyonda süründüm mutsuz umutsuz yaşadım. Çıkışı görememenin çaresizliğinden kaç kez intihar ihtimal dahilindeydi hayatımda.
 
Seviyordum da insanları aşık olmayı, kimilerine göre yanlış olsa da.
 
Aşk cinsiyet mi tanıyor bilmiyorlardı.
 
Heteroseksist dünya kadın erkek ilişkisini onaylıyor ya devlet de buna yardım ediyor ya yine de bir mücadeleye başladım.
 
Ne doğruydu bir kere gelmişken hayata?
 
Bana ait kalbin hesabını ben veririm size ne diyorum yeni yeni...
 
Yanıldım kandırıldım inandım seviyorum laflarına...
 
Sonsuza kadar denilirken ay sonunu göremedi kalp çıktığı yolda.
 
Olsun, hesapsız seven elbet mutluluğu yaşayacaktı.
 
Açıldım kendime: “Bak adamım, oyundan atılmış küs çocuk halini bırak.”
 
Başka oyunlar da oyuncular da var. Yürü!
 
Zamanın geçmiş esaretinde yaşanmaz.
 
Yıllarca her adımda duydum: “Olmaz öyle şey kadınsın sen, erkek mi olunur ameliyatla. Mahalledekilerin yüzüne nasıl bakacaksın?”
 
Sizin kafanızda o tabular... Dokunulmaz erkekliğinize bir zahmet kapı açın.
 
Gizli saklı değil apaçık yaşamak bedenimi özgürleştirmek için izin almak ne saçma...
 
Pek yakında hayranlıkla seyredeceksiniz bana yakışan beni.
 
Arada bir yerde değil kendisiyle güzel alemde yaşayan adamı...
 
Aile özellikle baba figürü ki bu kişi bazen akraba erkeklerinden biri de olabiliyor enişte, dayı vs. kutsal emanetleri elinden alınacak kaygısıyla trans bireye şiddetle karşı çıkıyorlar. Elma armut kombinasyonunu örnek veriyorlar: “Elmadan armut kadından erkek olur mu?”
 
Kadın olmak, erkek olmak diye bir şey yok ki.
 
Siz nasıl doğuştan kendinizi erkek hissediyorsanız biz de öyleyiz. Beden farkımız var ki bu hayatımızı bariz şekilde hapishaneye çeviriyor. Yaşamakla uğraşacağımıza kendimizi inşa etmeye çalışıyoruz.
 
Bazılarımızın maddi imkanı elvermiyor bazılarımız da aile bağlarına kelepçeli kalıyor.
 
Aile içi şiddet kimi zaman fiziksel hale gelebiliyor ve bunun yasada yeri nedir bilmiyorum.
 
Daha korkuncu biz seni kadın yaparız diye dehşet verici tecavüzler, evlendirmeler yaşanıyor.
 
Hiç istemesek de bazen bu çatışmaların sonuçları intihar da olabiliyor trans erkeğin ya da trans kadının insan olduğu unutulduğu için...
 
Ve bir şey daha dostum;
 
Cinsel yönelim, trans erkekler de heteroseksüel olarak bilinir ya yani erkeksin ve kadınlar ilgini çeker.
 
Yok öyle bir dünya.
 
Bir trans erkek aklımı çeldi fena takıldım ona.
 
Onu görünce afalladım kaldım, kendime baktım. Nasıl olur ki derken:
 
Ama sen çok tatlı seviyorsun ve o da bunu çok güzel hak ediyor dedim kendime... İşte tam da bu yüzden saldım yüreğimi onun denizine maviliğine. İster alsın dalgalarına, serin kollarına. İster kıyılarına vursun güneşte yıkanmış sahil taşlarına çarpayım. Umurum mu, değil tabi.
 
Tanıdığımdan ne de farklıymış dünya dedirtti ya bana, değer her şeye... Sevgiye içimi açmışım ve ayrı şehir hikayesi bu defa iki trans erkek üstünden okunacak. Yedi tepeli şehrin meydanında dünyama ışıldayan bir güneş var. Şu an yüzümde tebessüm sebebi bir tanem.
 
Uzaklık bir kez daha aşkla arama giriyor ve tabii ki aile denen o gizli esaret de buna sponsor oluyor gönüllü… Duygusal ve hayalperest adamım, o ise aşk yarasıyla deniz aşırı ülkelerin limanlarında yakılmış ağıtlardaki hüzünlü yüz. Sevgili değiliz biz. Zaman der. Zaman derim. Ses etmem…
 
Gözlerimi almış güneşli çiçekli ağaçlar...
 
Ölümsüzlük varsa şarkısı ona yazılacak aşkla… 

Etiketler:
İstihdam