02/10/2012 | Yazar: Nurhayat Köklü

Biz kadınlar olarak bu toplumda en büyük sorunun ‘erkeklikten’ kaynaklandığını düşünüyoruz ve bu ‘Erkeklik Sorunu’ çözülmeden Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün havanda su döveceğinden oldukça eminiz. Tam da bu nedenle şunu öneriyoruz.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Hizmet Birimlerinden birisi olan Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü pek de boş durmuyor, çeşitli Ulusal Eylem Planları yürütüyor. Aferin ona! 2008 yılında bir Ulusal Eylem Planı başlatmış. Bu kez başlık Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı (bkz.). İşin gerçeği, bu toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik ‘ulusal’ hale getirilmiş eylem planını bir hayli merak ettim ve raporunun neredeyse tamamını okudum… Rapor boyunca bir ‘kadın sorunudur’ gidiyor. ‘Kadın Sorunu’ diye diye kadını sorun haline getirdiler. Bir kez daha aferin onlara! Ancak biz kadınlar ne bir ‘kadın sorunu’ görüyoruz buralarda ne de kendimizi bir sorun olarak görüyoruz. Biz kadınlara soracak olursanız, bu toplumda en büyük sorun ‘erkeklik’ sorunudur. Başka şekilde ifade etmeme lütfen izin verin. Biz kadınlar olarak bu toplumda en büyük sorunun ‘erkeklikten’ kaynaklandığını düşünüyoruz ve bu ‘Erkeklik Sorunu’ çözülmeden Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün havanda su döveceğinden oldukça eminiz. Tam da bu nedenle şunu öneriyoruz. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü acilen ‘Erkeğin Statüsü Genel Müdürlüğü’ olarak değiştirilmelidir. Bu daha yerinde bir hizmet birimi olacaktır hiç şüphesiz ki… Neden mi? Bu soruyu çok yakın bir geçmişte izlediğim bir belgesele referansla açıklama izin verin.
 
2. Suç ve Ceza Film Festivalinde ‘Yok Anasının Soyadı’ (bkz.) başlıklı kısa bir belgesel gösterime girdi. Belgeseli izledim ve çok beğendim. Belgesel, kadınların evlendikten sonra ve boşandıktan sonra değişen soyadları nedeniyle yaşadıkları sıkıntıları konu edinmiş. Belgeselin yönetmeni Hande Çayır/Hande Aydın/Hande Çayır Aydın… Yok yok! Sakın yanlış anlamayın… Belgeseli üç adaş çekmemiş… Belgeseli yalnızca ‘Hande’ çekmiş… Ama isterseniz, esas meseleye geçmeden önce kısaca Hande neden bu şekilde üçe bölünmüş, ufak bir Hande tarihi yolculuğuna çıkalım.
 
Hande doğmuş, babasının soyadı ‘Çayır’ imiş, Hande birden ‘Hande Çayır’ oluvermiş. Doğan çocuğa ‘babanın’ soyadını vermek ‘yasa’dır, bunu bilirsiniz. ‘Baba’nın soyadı bir etiket gibi çocuğa yapıştırılır. Gel zaman git zaman Hande evlenmiş, Devlet sana bir de kocanın soyadını vermemiz lazım demiş. Evlenen kadınlara kocasının soyadını da etiket olarak yapıştırmak ‘yasa’dır, pek tabi bunu da bilirsiniz. Neyse ki kibar devletimiz nezakette bulunmayı da ihmal etmemiş, istersen Baba’nın soyadını kocanın soyadına ekleyerek kullanabilirsin demiş. ‘Hande’ böylece Hande Çayır/Hande Aydın/Hande Çayır Aydın olmak suretiyle üçe bölünüvermiş. Babasının etiketi yapıştırılmış Hande… Kocasının etiketi yapıştırılmış Hande… Babasının ve Kocasının etiketi yapıştırılmış Hande… E peki Hande’nin annesi nerede? ‘Yok Anasının Soyadı’ mı daha neler? Hande’nin annesi bu noktada görünmez... Tıpkı Hande gibi… Bu arada Hande nerede… Üç köşede! Babada, Kocada, Baba-Koca kıskacında…
 
Mevcut Soyadı Kanunun altında, neresinden bakarsanız bakın, ‘Kadını’ tamamen ‘Erkek’ üzerinden tanımlayan bir mantık yatmaktadır. ‘Erkek’ soyadını nesilden nesle aktarmak suretiyle devam ettirirken, kadın neslin devam etmesinde kuluçka makinesi işlevi gören bir araçtan öte hiçbir şey değildir. Biraz evvel gezindiğimiz Hande hikayesini tekrar hatırlayın lütfen. Aaaaaa!!! Af edersiniz ’Anne kutsaldı’ değil mi? Pufff!!! O saçmalıkları lütfen başkasına anlatın. Çünkü ‘Analığı’ kutsayarak ‘Kadınlığı’ ‘Erkekliğin’ mülkiyetinden kurtaramazsınız! Halihazırda uygulanan Soyadı Kanununun mantığına göre, bir kız çocuğu gelecekte mülkiyeti değişmek üzere ‘babaya’ ait olarak doğar. Babasının kaydı altındadır. Babasının sahipliğindedir. Babasına aittir! Babasının mülküdür! Bu ilk karşı karşıya kaldığımız erkek şiddetidir bana sorarsanız. Bu kız çocuğu evlendiğinde ise mülkiyeti el değiştirir. Bir kadına kocasının soyadını vermenin mantığı başka bir şekilde izah edilemez. Gerçekten başka bir izahı varsa ve beni ikna ederseniz, size de aferin! Kadının mülkiyeti böylece ‘erkeklik’ üzerinden el değiştirir. Bir zamanlar ‘Babasına’ ait olan ‘Kadın’, artık ‘Kocasına’ aittir. Bu da karşı karşıya kalmak zorunda olduğumuz ikinci erkek şiddetidir. Böylesi bir aidiyet ilişkisi varken, uygulanan Soyadı Kanununun altında bu denli çirkin bir mantık yatıyorken, hangi Ulusal Eylem Planı uygulanırsa uygulansın, sosyal, ekonomik ve politik kadın-erkek eşitsizliği, kamusal alanda kadın ayrımcılığı, kadın şiddeti, tecavüz, taciz, aile içi şiddet vs… gibi sorunların hiçbirisinde bir çözüm sağlanamaz. En başından soyadı bir gün değişecek bir ‘kız çocuk’ ve soyadı nesilden nesle aktarılacak olan ‘erkek çocuk’ vardır… Tam olarak eşitsizlik böyle başlar. Pardon! ‘Kadın’ ve ‘Erkek’ eşittir, ‘Kız’ ve ‘Erkek’ çocuklar eşit olarak doğar mı demiştiniz? Hımmm… literatürünüzde ‘Erkek’ çocuk olmasından, ancak ‘Kadın’ çocuk olmamasından ben biraz şüphelendim!
 
Hazır söz ‘erkek çocuktan’ açılmışken…. Erkek sünnet olur, ‘erkek’ olur; sapanla kuş avlar, ‘erkek’ olur; mahalledeki kıza asılır, ‘erkek’ olur; askere gider, ‘erkek’ olur; evlenir, ‘erkek’ olur; kadının karnına çocuk koyar, ‘erkek’ olur; borsada kazanır, ‘erkek’ olur; başka bir erkek döver, ‘erkek’ olur; karısını, kızını döver, ‘erkek’ olur; ‘namusunu’ temizler, ‘erkek’ olur; bilfiil ‘erkek’ olma halinde bir erkeklik söz konusudur mevcut toplumsal konjonktürde. Kadın ise bir kez ‘kadın’ olur… Kadın yalnızca evlendiğinde ‘kadın’ olur. İşte tam da bu nedenden ötürü, bu toplumda bir ‘kadın sorunu’ yoktur. Bu toplumda, çok açık bir şekilde söylüyorum, ‘erkeklik’ sorunu vardır. Bu ‘erkeklik sorunu’ çözülmediği takdirde, kadının erkek üzerinden tanımlanışı, kadının erkek üzerinden etiketlenip kimliklendirilmesi, kadının sanki bir mülkmüşçesine kaydının erkek üzerinden yapılması ve sahipliğinin ‘erkekler’ arasında el değiştirmesi son bulmadıkça, bu coğrafya üzerinde yaşayan insanların herhangi bir eşitlikten, herhangi bir özgürlükten, herhangi bir kardeşlikten söz etme ayrıcalığı hiçbir suretle bulunmamaktadır.
 
Sürekli olarak dillendirilen ‘Kadın Sorunun’ altında yatan en büyük neden erkek egemen toplumdur ve tam da bu nedenle mevcut sorun ‘Kadından’ değil, ‘Erkeklikten’ kaynaklanmaktadır. Tam da böylesi bir durumda, yasa olarak Soyadı Kanunu bu ‘Erkeklik Sorununu’ daha da güçlendirmekten öte hiçbir işe yaramamaktadır. ‘Yok Anasının Soyadı’ tam da ‘Erkeklik Sorunu’ işin içinden çıkılmaz bir hal almışken, kadını erkek üzerinden kaydetme şeklinde yürüyen bu mantığı yıkmamız ve yeni çözümler üretmemiz için bize oldukça önü açık ipuçları sunmaktadır. Ben, yazının girişinde de bahsettiğim gibi, başlangıç olarak Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün Erkeğin Statüsü Genel Müdürlüğü olarak değiştirilmesini öneriyorum. Daha önce de belirttiğim gibi, ’Kadını’ sorun haline getiren, ataerkil toplumun ’Erkeklik’ algısıdır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığından birileri hala ‘Kadın Sorunu’ mu diyor!! Hadi oradan!
 
Her neyse… Bu güzel belgesel için, Hande Çayır’a mı Hande Aydın’a mı yoksa Hande Çayır Aydın’a mı teşekkür etsem bilemedim, o nedenle üçüne de teşekkür ediyorum. Bu saçma sapan ‘yasa’, en azından şimdilik bir işe yarasın, yönetmene üç misli teşekkür gitsin. Kadın kimliğini üçe bölen bu Soyadı Kanunu başka da hiçbir yerde hiçbir işe yaramaz zaten!

Etiketler:
nefret