25/04/2017 | Yazar: Ali Özbaş

Hayatını elinden kaçıran kadınlara bir saygı duruşu: Thelma, Louise ve Chantal

Onca DVD hâlâ izlenmeden rafta beklerken, sinema kanallarını her gün araştırıp acaba bugünkü programda izleyebileceğim bir film var mı diye bakınmam da ironinin hası olsa gerek. Hele hele sinema kanallarının sansüründen ve hele hele kraldan çok kralcı davranarak yaptıkları mozaikleme ve biplerden yakınıp dururken. Ne var ki eskiden büyük alanlarını DVD filmlere ayıran mağazalarda iki ya da üç rafa kadar düşmüş durumdayken film reyonları, film edinmek çok kolay olmuyor. Sinema kanalları bütün sinir etmelerine rağmen hoşluklar keşfetmeye olanak tanıyor bazen.

Yine araştırmacı gazeteciliğimle filmlerin bilgilerine bakarken, daha önce de görüp burun kıvırdığım “Thelma, Louise ve Chantal” filminin yayınlanacağını gördüm. Sanırım ilk gördüğümde “bu ne ya, resmen ‘Thelma ve Louise’ filminden faydalanan, kesinlikle çok ucuz bir filmdir” demiş olma ihtimalim de yüksek. Ancak bu defa oyunculara gözüm takılıp da Jane Birkin’in adını görünce, “Jane en fazla ne kadar kötü bir filmde oynayabilir ki” dedim. Sanırsınız ki tüm Jane Birkin filmlerini sular seller gibi biliyorum. Ancak işte kimi isimler zihninizde yer ediyor, bir değer biçiyorsunuz, duyduğunuz anda bazı şeyler çağrıştırıyorlar. Haliyle izlemeye karar verip bekledim başlamasını.

İlk dakikasından itibaren “ne iyi ettim de izliyorum ben bu filmi” diye bir yandan kendimi tebrik ediyor, bir yandan da kıkır kıkır gülüyorum. Keyifli bir film. Keyifli olmasına keyifli de aslında içinde bolca acı var. Ama hiçbir sahnesinde bu acılar içinde kaybolmasına müsaade etmiyor film ne kahramanları kadınların ne de seyircisinin.

Aynı “Thelma ve Louise” filmi gibi yol filmi. Burada 3 orta yaşın üstünde kadın karakterin peşindeyiz. Kızının kendini aşağılamalarına benzer asabilikle karşılık veren, marketlerde ürün tanıtımı yaparak kıt kanaat geçinen, geçirdiği kanser hastalığı dolayısıyla göğüsleri alındığından, kocasını “göğüsleri tam olan genç” sekretere kaptırmış, köpek delisi Chantal ilk karakterimiz. Köpek sevgisi öyle böyle değil. Ölen köpeklerini yaktırıp külünü evinin en güzel köşesinde saklıyor. Telefonunun çalma sesi köpek havlaması.

Zengin ve seksi Gabrielle ise, ergen oğlu ve ondan az biraz büyük sevgilisi ile yaşamaktadır. Şimdiye kadar hiç evlenmemiş, oğlu dışında uzaklarda yaşayan yetişkin bir kızı olan, kadınlığını ve seks hakkını sonuna kadar kullanma taraftarı biri. Ancak tam da genç erkeklerle birlikte olmanın handikabını sık sık yaşamaktadır. Çalışmayan ve parasını tırtıklayan, oğlu ile tartışmaya giren erkeklerin ona yaşattığı mutluluk genelde kısa sürmektedir. Neyse ki bu durum moralini bozmaz, seksi gördüğü erkeklere yanaşmaktan, sevişmek istedikleri ile sevişmekten kaçınmaz.

Son kahramanımız Nelly, lisede öğretmen. “Ergenlerle baş etmesini bilirim” iddiasında olsa da aslında taktiği yapılanları görmezlikten gelme, mümkün olduğunca uzak durmaktan ibarettir. Oğlunun yazdığı kitabı elinde görürüz filmin başında. Sonradan öğreniriz ki oğlu eşcinseldir ve oğlu ile ilişkisinde de görmezlikten gelerek, diyalogdan kaçınarak bugüne gelmiştir. Hatta Gabrielle Nelly’ye “oğlun senle iletişim kurmak için kitap yazdı” iddiasında bulunur.

Gabrielle’in kızının babası Philippe’nin düğünü için bir araya gelirler ve yola çıkarlar. Gençlik arkadaşı olan bu üçlüden Chantal en silik olanıdır, zaten diğer ikisi ile gençlik sonrasında devam eden herhangi bir dostluğu da yoktur. Markette karşılaşmaları sonucu bu düğüne beraber gitmeye karar verirler. Hepsinin bir şekilde hayatına dokunmuş Philippe’in evlendiği kadını görmek istemektedirler. Ama en çok da o sıralar bunaldıkları hayatlarına biraz mola vermek istemişlerdir.

Yola çıkıldıktan kısa bir süre sonra eğlenceli anılarla başlayan sohbet, kısa süre sonra birbirine yönelik suçlamalar ve eleştirilerin havada uçuşmasıyla yerini gerilime bırakır. Sinirler gerilmiştir. Ancak daha da kötüsü arabanın lastiği patlar ve yolda kalırlar. Neyse ki onlara yardım etmek için duran arabadan oldukça yakışıklı bir genç iner, arabalarını bağlar ve tamirci bulmak üzere yola çıkarlar. Bu genç ortamı yumuşatır. Özellikle Gabrielle için bu genç güzel bir partner adayıdır. Ancak bu delikanlının internetten tanıştığı bir erkekle buluşmaya gittiğini öğrendiklerinde tüm umutları başka baharda yeşermek üzere söner.

Gabrielle hoş biriyle yatma şansını yitirdiğinden bozulmuştur hepsi o. Nelly zaten diğer arabada direksiyon başındadır. Chantal için ise bu yeni bir dostluğun başlangıcı olacaktır.

Otelde geçen bir gece kimi sırları ortaya çıkarırken, dostlukların yeniden güçlenmesi için kapı aralayacaktır.

Düğünün yapılacağı sayfiye yöresine vardıklarında, Gabrielle’nin kızının evine giderler. Çalışmayan bir adamla birlikte yaşamaktadır kızı. Önce itiraz edecek gibi olur. Ancak kendi hayatını nasıl istekleri doğrultusunda yaşıyor ve sonuçlarına da katlanıyorsa, kızının da bunu yapması gerektiğini düşünür. Mutlu olduğu sürece sorun yoktur, mutsuzluklar da yaşanarak zamanla daha doğru kararlar alınacaktır. Bunun için kızının kendisinin önerilerine ihtiyacı yoktur. Gerektiğinde yanında olduğunu bilmesi yeterlidir.

Düğüne gidilir, çeşitli olaylar yaşanmaya devam eder.

Bir ara kendini bahçeye atan Nelly’nin yanına genç bir garson yanaşır. Kısa bir sohbete girişirler. Nelly oğlunun erkek arkadaşıyla yaşadığını söyler, yazdığı kitaptan bahseder. Hugo isimli (ve de yönetmenin canlandırdığı) garsonun kötü ya da şaşırmış bir tepki vermemesi Nelly’yi şaşırtır. “Oğlum ile erkek arkadaşı diyorum ve sen tepki vermiyorsun” der Hugo’ya. Gençlerle birlikte olmaya devam etse de gençlikten, hayatın önüne geçilmez akışından uzak kalmıştır aslında Nelly. Ona göre eşcinsellik hâlâ –ayıplanarak olmasa bile- şaşkınlıkla karşılanması gereken, insanların çok üzerinde konuşmaması gereken, hele hele göğsünü gere gere yaşamaması gereken bir durumdur. Zaten genel olarak cinsellikle sorunları olduğunu da film boyunca anlamıştır seyirci. Bu kısa görüşme Hugo’nun onu öpmesi ve dayağı yemesiyle sonuçlansa da Nelly için büyük bir eşiği geçmesine neden olacaktır.

Filmin sonunda kahramanlarımızın günlük hayatlarına döndüğünü, ancak her birinin artık kendine daha çok güvenen, kendi hayatı hakkında daha iyi kararlar veren bireylere dönüştüklerini görürüz.

“Anneme ve tüm annelere” diye bitirir yönetmen filmini. Ancak burada annelik ve de aile kurumuna bir yüceltme yoktur. Aksine bu kurumlar dolayısıyla hayatını elinden kaçıran kadınlara bir saygı duruşu vardır.

Eğlenceli, yer yer oldukça komik, kadınların her birinin sıcak ve samimi oynadığı bir film Thelma, Louise ve Chantal. Ve evet, Thelma ve Louise filmini de direkt anarak bir selam göndermeyi de ihmal etmiyor film...


Etiketler:
İstihdam