01/11/2017 | Yazar:

Buluş-seviş-ayrıl üçgeninin tam ortasına oturtmaya çalışıyorum kendimi. Olmuyor, farklı hissediyorum.

“İnsan başına gelenlerle değil, bunlarla nasıl baş ettiğiyle kendisi olur.”

‘Peki, şimdi biz neyiz?’ dedi.

Güldüm. Üstüne üstelik bu soruyla ilk defa karşılaştığım anı da anlatıvermiştim bir çırpıda.

Onun sesinde kinaye vardı, yanlış anlaşılmasın. Kolayca anlaşılabilen bir tonlamaydı, fakat altındaki anlamı çözebilmek samanlıkta iğne aramak gibi bir şeydi.

Beklenmedik bir soruydu, her ne kadar sesindeki kinayeyi ve alayı hesaba katarak güldüysem. Belirsizlik miydi, ona bunu söyleten? Ya da benim apaçıkça cinsel içerikli kısa filmler çekmek istemediğimi belirtmem miydi?  Açıkçası birkaç bardak içki ve günün sinir bozuculuğunun etkisindeydim ben, peki ya o?

Bizi bazı şeyleri söyleten, bin bir türlü davranışa iten o saf motivasyon nedir? Ne bekliyorduk? Aslında oldukça rahatsız edici bir şey öküz altında buzağı aramak. Her şeyin nedenini bilmeyi gerçekten kaldırabilir miyiz? ‘Peki, şimdi biz neyiz?’ sorusu öyle rastgele atılabilecek bir soru olarak gelmiyor bana, cümlenin anlamı her ne kadar ses tonundan etkilense ve birkaç bardak içkinin tesirinde olsan bile, neden bunu diyesin? Gecenin o saatinde içimden bir ses, konunun bu olmadığını söylüyordu.

Hayatımdan, ardı ardına gelen sıkıcı ve kafa ütüleyici, zaman ve para yiyici ‘randevu’ kavramını çıkardığım bir zamandaydım. Bir şey beklemeyerek, sadece iki gün öncesinden söz verdiğim için, sözlerinden bahanelerle ve yalanlarla cayanlardan kişisel olarak hoşlanmadığım çıktım. Ayrıca pek de hoş olmayan sürprizlerle karşılaşmama rağmen her şey bir anda gelişiverdi.

Kişiler önemsiz bir noktada. Ben de önemsizim o noktada. Karşımdaki de önemsiz. Sadece ve sadece olay önemli. Onunla aynı yataktayken, sabah beşe doğru uyandığımda, bu yazının konusu aklıma geldi. Düşündüm, düşündüm. Tekrar uyuyamadım. Yüzüne baktığımda ‘Peki, sen nesin?’ sorusu aklımda parladı. ‘Kimse misin, hiç kimse misin?’ Onun uyanmasıyla birlikte, tatlı bir münakaşa etkisinde kafam dağılmıştı. Ama metroda ayrılınca her şey yerli yerine oturdu.

Soru hiçbir zaman onun ya da bizim ne olduğumuz/olacağımız değildi. ‘Peki, ben neyim?’ Asıl soru buydu. O gece, ben ‘ben’ miydim? Sahte miydim, sahici miydim? Galiba biraz sahteydim, gerçekliğimi ona dokunuşlarımla, onu öpüşlerimle mi saklamıştım?  Çırılçıplakken aslında giyinik miydim?  Hedonistik, narsisisitik, bedelcilik, ilgicilik, ya da düşkünlük müydü beni ele geçiren?

Yine de ne yaptığımdan ne de kendimden nefret etmiyorum. Anlamsız, geçici şeyler bu kadar sene sonra bana bir anlam ifade etmediğinin farkına varıyorum. Geç mi? Bazı şeyler yaşanarak öğreniliyor, henüz 21 yaşındayım. Fakat yaşıma rağmen olgun hissediyorum, kendimi tek gecelik ilişkilerle tanımlamak istemiyorum. Hele ki kendimi kaybetmeyi hiç mi hiç istemiyorum.

‘Mecbur musun sanki?’ dediğinizi duyar gibiyim.

Evet, kimse alnıma silah dayayıp cinsellik odaklı olmamı söylemiyor, haklısınız. Cinselliğimizi kutlamamızın herhangi bir sakıncası da yok ama cinselliğin bizi tanımladığı bir noktaya gelmek beni korkutuyor. Üzerimde böyle bir baskı hissediyorum. Herkesten; arkadaşlarımdan, randevulaştığım insanlardan, uygulamalardan tanıştığım insanlardan… Maalesef bu insanlar çoğunluğu oluşturuyor. Çoğunluğun, LGBT+’lerden bahsediyorum, neo-ahlaki değerlerime yenik düşmekten, sadece kafaların değiştiği bedenlerin arasında ezilip kalmaktan korkuyorum. Okulda, iş yerinde, insanlar arasında ayrımcılık görmek beni daha az korkutuyor. Çünkü en azından kendimi savunabileceğimi, hakkımı arayabileceğimi biliyorum. Fakat konu bir azınlığın içinde başka bir azınlık olmaya gelince, çaresiz kalıyorum.

Zorladığımı düşünerek önüme konan hali hazır neo-ahlaki kuralları kabul etmek istiyorum, bu işin yolu yordamı böyle demek istiyorum. Buluş-seviş-ayrıl üçgeninin tam ortasına oturtmaya çalışıyorum kendimi. Olmuyor, farklı hissediyorum. Heteroseksüel bir dünyada dışlanmışken, kendi azınlığımdan kopuk hissetmek beni daha çok üzüyor. Herhangi bir aidiyet hissetmiyorum. Düşünün, cinsiyet ve cinsel yönelim üzerine var olan aidiyetsizlik duygumun üzerine bir de bu durum ekleniyor.

‘Peki ben neyim?’

Hala tam olarak oturmuş bir tanımım/kimliğim yok aslında ama o gün kendimi hakkımda bir şey daha fark ettim.  Sanırım en büyük teşekkürü de O’na borçluyum…

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam