26/11/2013 | Yazar: Gülistan Aydoğdu

Cinsel yönelimi nedeniyle hastalığı ilk ortaya çıktığında dedikodulardan çok yorulmuş ve yıpranmıştı. Bu durum onu diğer insanlara karşı mesafeli olmayı da öğretmiş.

Tiyatronun önemli isimlerinden Tuncay Özinel İstanbul’da zatürre teşhisiyle kaldırıldığı hastanede Cumartesi sabahı vefat etti.
 
Cenazesi, dün kaldırılan Tuncay Özinel ile bundan yaklaşık bir yıl önce kitabı üzerine yaptığımız bir söyleşi için evine gittiğimde tanışmıştım.
 
Bir dönem TV’nin aranılan sanatçısı, özel kanalların artması, dizilerin çoğalması, dizi oyuncularında eğitimin yerini görselliğin alması nedeniyle unutulup gitti.
 
Fakat o hiçbir zaman tiyatrodan vazgeçememişti. Ziyaret ettiğimizde de yeni bir oyun üzerine çalışıyordu. Evinde bizi sıcak bir ilgi ve kırk yıllık dost gibi karşılayan Özinel, aslında aradığımda çok şaşırmıştı. Yıllar önce basılan kitabının da unutulduğunu,  baskısından elinde hiç kalmadığını, bu anı roman şeklinde yayınlanan kitabın sosyal hizmetler okulunda ders kitabı olarak okutulduğunu anlatmıştı. Sonra da bana dönüp “Bu kitabı nerden bulup okudunuz? Üzerine konuşmak isteyen tek siz oldunuz, neden?” diye sormuştu.
 
Aslında hastalığı nedeniyle bizimle iletişirken de mesafeli olmaya çalıştığını hatırlıyorum. İçim biraz burkulmuştu. Çünkü cinsel yönelimi nedeniyle hastalığı ilk ortaya çıktığında dedikodulardan çok yorulmuş ve yıpranmıştı. Bu durum onu diğer insanlara karşı mesafeli olmayı da öğretmiş. Sohbet ederken sanat ve sanatçılardan, yıllarca birlikte çalıştığı, neredeyse bir yaşamı paylaştığı arkadaşlarıyla ilgili anılarını anlatmış ama “ne olur bunları yazmayın” demişti. Ben de kendisine verdiğim sözü tuttum, yazmadım.
 
Şimdi o özene bezene döşediği, sanat galerisini andıran, her tarafında anılar saklayan, her biri birbirinden değerli olduğunu söylediği eşyalarını, kitaplarını kimbilir kimler hoyratça paylaşacak. Aslında Tuncay Özinel’in gönlünden geçen, (Tek Kişilik Aile)  kitabında da sözünü ettiği Trakyalı sevgilisinde kalmasıydı. Ama yıllardır ondan haber alamadığını söylemişti yüzünde beliren hüzünle ve buruk bir tatla.
 
İnternet haber gazetesinde ölüm haberini görünce içim cız etti. Röportajı yaparken de aklımdan çok uzun bir ömrün kalamadığını hissetmiştim. Ama yine de bu kadar erken olmasaydı keşke diyorum. Kendisiyle en son konuşmamız Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği tarafından çıkarılan “80’lerde Lubunya Olmak” kitabı üzerine olmuştu. Sohbetimiz esnasında İstanbul’daki o mekânlar ve yaşananlara dair küçük anılar anlattığında “bir kitap çıktı o döneme ait size göndereyim” demiştim.
 
Kitabı aldığında hemen okumuş ve geri dönerek sevincini anlatmıştı. Ölüm haberinin altında yakını olduğu söylenen bir tiyatro sanatçısının söyledikleri yazıyordu. “Seni kalbime gömdüm,” demiş. Halt etmiş! Tuncay Özinel ne kadar iyi niyetli, hak ve had bilir, saf, iyi niyetli ve mütevazı ise, bazıları da bir o kadar ikiyüzlü olmaktan çekinmiyor demek ki. Yazık, başka da diyecek söz bulamıyorum.
 
Öte dünya diye bir şey var ise umuyorum annesine bir “anne” olarak kavuşur orada. Çünkü bu tarafta bir anne-çocuk sıcaklığından mahrum, soğuk bir ilişki yaşamış yıllar boyu. Annesini affettiğini söylerken bile doluyordu gözleri. Işıklar içinde yat Tuncay Özinel. Ben de buruldum bugün...  

Etiketler:
İstihdam