27/09/2017 | Yazar: Yasemin Öz

Ama şimdi daha iyi hissediyorum ‘Yazınca da geçmiyor’ derken neyi kastettiğini. İnsan olmanın ıssızlığından geçen herkes gibi.

"Ama şimdi daha iyi hissediyorum ‘Yazınca da geçmiyor’ derken neyi kastettiğini. İnsan olmanın ıssızlığından geçen herkes gibi."

18 yaşımda Ankara'da Murathan Mungan'ın “Yaz Geçer” kitabına denk gelmiştim kitapevinde. Bir taşralı olarak ondan önce onu Yeni Türkü şarkı sözü yazarı sanıyordum. Kitabı karıştırayım derken "Yalnız Bir Opera" şiirine başladım. Epey okumuşum. Sanki biri benim o an yaşadıklarımı izlemişti de şiire dökmüştü. Ürperdim. Kitapevine beraber geldiğim arkadaşım, (muhtemelen kimliğimi tahmin ediyordu ama bunu yıllar sonra idrak ettim) "Murathan Mungan eşcinsel biliyor musun?" dedi. Öyle çıplak kalmışım gibi bir korku, bir an. Ama bunu fark ettirmeyecek kuvvetli bir heyecan. Nasıl yani, biri kendine yüksek sesle eşcinsel mi diyordu?

Kitabı heyecanla aldım, hatmettim. “Yalnız Bir Opera” gibi sayfalar dolusu bir şiiri ezberlemiştim. Kaldığım yurtta bir grup arkadaş yurdun banyosunda akşamları oturup birbirimize yüksek sesle şiir okur, radyo dinlerdik. Yurtta sıcak su verilmeyen akşamlarda başkaları nem kokusundan dolayı girip oturmaya tenezzül etmediği için yalnız kalıp kendimize alan açabileceğimiz tek yer banyoydu çünkü. Murathan Mungan, Küçük İskender, Edip Cansever, Cemal Süreya. Ben yüksek sesle Yalnız Bir Opera’yı okurdum. Aliye de “Bezik Oynayan Kadınlar” ve “Çağrılmayan Yakup”u. Çoğunlukla ezbere okurdum. Okurken sesim titrer, gözlerimden yaş gelirdi. Neyse ki kimse de sormazdı neden böyle bir ruh haline girdiğimi. Bilirlerdi çünkü, yüksek sesle söyleyemesem de ben o şiiri banyonun karşı odasındaki kız için okurdum. İlk defa, adına aşk diyebildiğim bir aşk duyuyordum bir kadına. Kendime zor söylüyordum, yüksek sesle asla. Ama Murathan Mungan her saniyemi, her acımı görmüştü de oturup yazmıştı sanki. LGBTİQ hareketin henüz olmadığı sene 1992. Politik bir bilincim yoktu. Ama ben sezgiyle kavramıştım, her satırda bizi kavuşturanın eşcinsellik sürgünümüz olduğunu. “Bilardo Topları” da Erdem’le çok okuduğumuz bir şiirdi. Neden çok severdi, çok sonra anladım. "Yazgımı başkalarının ıstakalarının insafına bırakmamayı" öğrendiğim zaman.

Eser: Pierre Bonnard

19 yaşımda Murathan Mungan Bilkent'te bir söyleşiye geldi. Zaman geçiyordu ama acım geçmiyordu. Henüz "acıyla baş etmeyi" bilmediğim zamanlardı. Pür heyecan gittik Erdem’le söyleşiye. İmza kuyruğuna girdik. “Yaz Geçer” kitabını uzattım. Birden nasıl bir güç veya dökülme isteği geldiyse, "Ben de sizin gibi Mardin’li bir kızı seviyorum" deyiverdim. Baktı, kitaba "Yazınca da geçmiyor" yazdı!

İki yıl geçti aradan. Erdem bana Kaos GL diye bir dergiden bahsetti. Dergi Ankara’da çıkıyordu ve her hafta buluşuyorlardı! Hem de Ankara’da! Nasıl korkuyla karışık bir heyecan ve şaşkınlık. Bunu duyduğum günden sonraki ilk Kaos GL toplantısına giderken bana güç veren iki kişi vardı. Biri; kim bilir kaç bin türlü bedel ödeyerek ve tek başına, kendini yüksek sesle ifade etmeyi seçmiş Murathan Mungan, biri de içimizdeki çocuğu beraber sakladığımız Erdem. Hayatımın kalanında aldığım yol boyunca bana güç veren ise Kaos GL oldu. İlk toplantıdaki hayretle karışık duygum kaldı hep bende. “Onlar yapabiliyorsa ben de yapabilirim”.

"Yazınca da geçmiyor". Bu cümle içimde büyüdü yıllarca. Geçmedi. Ben hep yazmaya devam ettim. Ve öyle bir zaman geldi ki, geçti. Yazdıkça geçti. Geçmeyen bir ben kaldım içimde. Bir de Kaos GL ile aldığım yol. Ama şimdi daha iyi hissediyorum "Yazınca da geçmiyor" derken neyi kastettiğini. İnsan olmanın ıssızlığından geçen herkes gibi.

Aldığım yoldan bana kalan, Murathan Mungan’ın dizeleriyle;

Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım

Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde

Aşk yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir gece

uyudum, hiç uyanmadım.

barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim

her adımda boynumdan bir fular düşüyordu

el kadar gökyüzü mendil kadar ufuk

birlikte çıkılan yolların yazgısıdır:

eksiliyorduk

mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim

her otelde biraz eksilip, biraz artarak

yani çoğalarak

tahvil ve senetlerini intiharla değiştirenlerin

birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında

ağır ve acı tanıklıklardan

geçerek geldim. Terli ve kirliydim.

Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum

maskeler ve çiçekler biriktiriyordu

linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de…

korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları

ve açık hayatları seviyordu.

Buraya gelirken

uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim

atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri

ödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi

çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için”

 


Etiketler:
İstihdam