05/04/2013 | Yazar: Zeynep Akkuş

A.Y., R.Ç. ya da U.G.S., üzerlerinde durmaya değmeyecek, ‘daha-ailelerine-faydaları-olmayan-topluma-nereden-olacak’ yüz karaları. Makbul olmayan evlatlar mezarlığında nice masum kurban toprak olup gitmişken Yunus’a mı yer bulunmayacak?

A.Y., R.Ç. ya da U.G.S., üzerlerinde durmaya değmeyecek, “daha-ailelerine-faydaları-olmayan-topluma-nereden-olacak” yüz karaları. Makbul olmayan evlatlar mezarlığında nice masum kurban toprak olup gitmişken Yunus’a mı yer bulunmayacak?
 
Ahmet Yıldız... Ailesine açıldıktan sonra tedavi olması için baskı gördü, kabul etmeyince babası tarafından sokak ortasında 5 kurşunla vurularak öldürüldü. Cinayet işlendiği sırada yaralanan ve bugün ortada bir Ahmet Yıldız davası olmasını kendisine borçlu olduğumuz Ümmühan Darama’ya dava açmaktan vazgeçmesi için az “dil dökülmedi” (Dava açılmasını Darama’ya borçluyuz çünkü yasalarımız, “aralarında herhangi bir bağ olmadığı ve olaydan zarar görmediği” gerekçesiyle Ahmet’in sevgilisi İbrahim Can’ın davaya müdahil olmasına bile imkân tanımıyor). Aradan beş yıl geçmesine rağmen katil zanlısı baba hâlâ bulunmadığı gibi, bin bir zahmetle çıkarılan kırmızı bültenin de “sehven”(!) iptal edildiği ortaya çıktı.
 
R. Ç… Adını yitirmiş bir başka çocuk. 17 yaşında, babası ve iki amcası tarafından 14 kurşunla katledildi. Sıktıkları 14 kurşun bile nefretlerini dindirmeye yetmemiş olacak ki, baba ve amcalar cesedi yol kenarına atarak evlerine döndü. “Tasarlayarak yakın akrabayı öldürmek’” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla yargılandıkları davada suçu birbirlerinin üstüne atmaya, diğer akrabalar da fırsattan istifade mal kapma kavgasına devam ederlerken; “Oğlunun babası ve amcaları tarafından öldürüldüğünü düşünmediğini, bu nedenle onlardan şikâyetçi olmadığını” belirten anne son duruşmada “Benim oğlum eşcinsel falan değildi, sizi burada istemiyoruz” diye bağırarak davayı izlemeye gelenlerin üzerine yürüdü ve ne acıdır ki bu talebi doğrultusunda LGBT bireyler salona alınmadıkları gibi bir de polis şiddetine maruz kaldı. Ailenin avukatı adliye binası önünde toplanan kalabalığı magazin muhabirleriyle karıştırmış olacak ki, “Olay magazin yönüyle ele alınıyor” diyebildi. Bu nasıl bir şartlandırılmışlıksa, çevrelerinde LGBT’leri görenler anında “magazin sayfalarını süsleyecek bir olay”ın patlak vermesini beklemeye başlıyor bazen dehşet içinde, çoğu kez dudaklarında müstehzi bir gülümsemeyle. Yanı başlarında 17 yaşında öldürülmüş bir çocuğun davasının sürüyor olması ne gam!..
 
Umut Göktuğ S… Çıkartılan koruma kararına rağmen, “O benim namusum, vururum, yaşatmam” diyen albay babası ve polis amcası tarafından evi basıldı, silah zoruyla kaçırıldı, sevgilisi darp edildi. Uzun süre hayatta olup olmadığı bile öğrenilemedi. Gelen son haberler, ailenin, “oğullarının akıl sağlığının yerinde olmadığı” iddiasıyla vesayetini almak üzere dava açtığı yönünde. Bir ayı aşkın bir süredir alıkonulduğu yerin açık adresine kadar bilindiği ama hiçbir işlem yapılmadığı; soruşturma sırasında değişen beş savcıdan kiminin parmağını bile kıpırdatmadığı, kiminin yazışma yapmakla yetindiği öğrenildi.
 
Sonuçta evlatlarının üstüne bazen 5, bazen hızını ve hırsını alamayıp 14 kurşun boşaltan; yasalar çerçevesinde verilmiş koruma kararlarına aldırmayarak, devletin kendilerine asayişi ve düzeni sağlamaları için verdiği silahı ve yetkiyi evlatlarını kaçırmak için kullanmakla kalmayıp hayatının geri kalanını da zapturapt altına almaya niyetlenen babalar, amcalar… Cinayeti önlemek için hiçbir şey yapmamış olmalarını, sonrasında hedef saptırıcı açıklamalarda bulunmalarını töre ve aile baskısı da dahil hiçbir şeyin izah edemeyeceği; dirisine sahip çıkmadıkları evlatlarının ölüsünü ve davasını sahiplenmek üzere yüzlerce kilometre öteden kalkıp gelmiş insanların üzerine yürüyen, anlamsız bir inkar içinde susan ve susturma cüretini gösterebilen anneler…
 
Biz bütün bunlara tanık olmanın travmasıyla kıvranıp dururken bir yandan da sınırlarımız ötesinde girişilmiş bir “kurtarma harekâtı”nın haberleri akmaya devam ediyor. İşleri güçleri Türk aile yapısını bölmek, parçalamak, tarumar etmek olan melun Avrupalıların en son Hollanda’da tezahür eden oyununu bozmak için 9 yaşındaki Yunus’un, bakımını üstlenen lezbiyen çiftin elinden alınması, daha doğrusu “kurtarılması” için neler yapılabileceği tartışılıyor. Uygar bir dünyada müdahale hakkı asla olmayan kişiler çıkıp (Hayır, ne devlet büyüğü sıfatı sağlayabilir böyle bir hakkı, ne de biyolojik anne-baba olmak) küçücük bir çocuğu güven içinde yaşadığı, sevdiği, sevildiği insanların kollarından çekip almayı; sevgiyi öldürmek pahasına “kurtarmayı” vazife sayıyor.  Tıpkı kendi evlatlarını “kurtaramayacaklarını” anladıkları an öldürme hakkını kendilerinde gören ailelerin yaptığı gibi.
Belli ki, böyle aileler makbul.  Belli ki Ahmet, R.Ç. ya da Göktuğ, üzerlerinde durmaya değmeyecek, “daha-ailelerine-faydaları-olmayan-topluma-nereden-olacak” yüz karaları. Hal böyleyken, belki de en iyisi, şu 9 yaşındaki Yunus’u da o lezbiyenlerden alıp Yıldız, “Ç.” ya da “S.” ailelerinden birine emanet etmek. Küçük Yunus bu sayede kendi dininden ve ırkından insanların arasında büyümekle kalmayıp, kendisini bekleyen en büyük hatta tek tehlike olan eşcinsellik karşısında ne yapılması gerektiğini çok iyi bilen kişilerin yanında, geleceğine güvenle bakabilir. Olur da bir şeyler “ters gider”, onun da eşcinsel olduğu anlaşılırsa, aileler yaptıkları hatayı yine kendileri mutlak bir şekilde temizleyecek, geriye hiçbir pürüz bırakmayacaktır. 
 
Makbul olmayan evlatlar mezarlığında nice masum kurban toprak olup gitmişken Yunus’a mı yer bulunmayacak?

Etiketler:
nefret