12/06/2012 | Yazar: Rahmi Öğdül

Cebren ve hile ile bedenlerin girilmedik bir yeri kalmadı; tüm bedenleri işgal edilmiş, sömürgeleştirilmiş bir normalleştirme toplumunda yaşadığımızı daha fazla duyumsatıyor iktidar bize. Direnişin bedenlerimizden başlayacağını daha fazla hissediyoruz.

Marangoz aletleriyle donanmış iktidarın hem tek tek bedenleri biçimlendirmeye, hizaya sokmaya çalıştığını ve hem de bir tür olarak insanı, insan nüfusunu düzenlemeye çalıştığını görüyoruz bugün. Üstelik çok daha cüretkâr olduğunu ve küstahlaştığını. Cebren ve hile ile bedenlerin girilmedik bir yeri kalmadı
 
Uyumu simgeleyen figür kucağında kocaman bir marangoz rendesi tutuyor. Sözünü sakınmadan söylemiş sanatçı. Farklılıkları, pürüzleri gidermeye yarayan bir alet olan rendeyi doğrudan uyumla çakıştırmış. Düzenin ortaya çıkması için marangoz rendesine büyük iş düşüyor. Bedenlerin dışarı uzanan, başka bedenlerle titreşen yüzeylerinin her türlü çıkıntıdan arındırılmasını için rendelenmesi gerektiğini dobra dobra söylüyor. Hem cüretkâr hem de küstah. İktidarın bakışını yansıtıyor. 14. yüzyılda yapılmasına rağmen adeta bugünün diliyle, metaforlarıyla anlatıyor iyi bir yönetimin nasıl olması gerektiğini. Rendelenmiş ve tüm pürüzlerinden, farklılıklarından arınmış pürüzsüz bedenler. İşte uyumun gerçek yüzü. 
İKTİDAR MARANGOZ ALETLERİNİ ÇOK SEVİYOR
Sanatçının bir siyaset düşünürü olarak portresini çiziyor İngiliz tarihçi Quentin Skinner. 14. yy.da yaşamış sanatçı Ambrogio Lorenzetti’nin Siena’daki yönetim binasının salonuna yaptığı iyi ve kötü yönetimi gösteren freskolardan dönemin siyasal düşüncesini, anlayışını okumaya girişiyor (Sanatçının Bir Siyaset Düşünürü Olarak Portresi, Dost Kitabevi). İyi ve kötü yönetimi gösteren freskolar çeşitli simgesel figürlerle donatılmış. Uyumu (concordia) simgeleyen kadın figürü ilgilendiriyor en çok beni, özellikle kucağında duran kocaman marangoz rendesi. İktidar marangoz aletlerini, cetvelleri çok seviyor. Marangoz aletleri ‘iyi bir yönetimin’ vazgeçilmez araçları adeta. Yontulup şekil verilecek ham ahşap malzeme olarak bakıyorlar halka. Akışkan olan, belli bir biçimi olmayan, daha doğrusu kabına sığmayan bir oluşa şekil vermeye yarayan aletlerle yaklaşmışlar bedenlere ve topluma. İÖ 5. yüzyılda evrenin temel maddesini sayılar olarak kuran Pitagoras’ın açtığı yolu izleyen heykeltıraşlarla başladı her şey belki de. Burada da bir siyaset düşünürü olarak sanatçıyla karşılaşıyoruz yine. Mermerden kanonik, mükemmel, pürüzsüz bedenler inşa eden sanatçılar tüm çağlar için ideal beden normunu oluşturmuşlardı. Kanon sözcüğünün kökeninde kanna denilen bir ölçme sopası olduğunu unutmayalım. Bedenlerin ve halkın kanonlaştırılması; akışkan olan, kabına sığmayan, biçimsiz bir şeyi katılaştırmak, şekle sokmak.
 
CENNETTEN ÇIKMA CETVELLER
Tekrarlamış olacağım ama Latince ‘regula’ ve İngilizce ‘ruler’ sözcüklerinin hem cetvel hem de yönetici anlamına geldiğini biliyoruz; sınıfta disiplini sağlamak, akışkan bedenleri katılaştırmak, düzene sokmak için elindeki cetveli çok amaçlı kullanan ilkokuldaki öğretmenimi hatırlıyorum. Üzerine kaş ve göz çizdiği cetvelin cennetten çıkma olduğunu hatırlatırdı sık sık bize. Avuç içlerim, kısa pantolondan çıkan sıska bacaklarım, sıra arkadaşımla konuştuğum için bu cennetten çıkma cetvelin tadına çok bakmıştır. Sınıfta iktidar kurmanın aracı olarak cetvel doğru yoldan sapan bedenleri ve zihinleri hizaya getiriyor. Farkına varmadan Pitagoras’ın yolundan giden öğretmenimiz ham malzemeden kanonik bedenler inşa etmek için bir iktidar aracı olarak cetvel kullanıyordu.

İnsanlık tarihine epey geç giren normal, normallik, normalite, norm gibi kavramlara baktığımızda da, tıpkı Lorenzetti’nin uyumu simgeleyen rendesi gibi, altlarından bir başka marangoz aleti çıkıyor. Yaygın olandan ya da standarttan, düzenli, alışıldık olandan sapmayan, standarda uyan, standardı oluşturan anlamında normal sözcüğü İngilizceye ancak 1840 civarında girmiş. Öncesinde bu sözcük dikey anlamına geliyormuş, kelimenin kökünde ise norm adı verilen marangoz gönyesi var.

“Norm düzenli kılınmak istenen bir nüfus kadar, disipline sokulmaya çalışılan bir bedene de pekâlâ uygulanabilir olandır” diye yazıyor Foucault. Normalleştirme toplumu, tek tek bedenleri biçimlendirmeye çalışan disiplin normuyla, tür olarak insanı, insan nüfusunu hizaya sokmaya girişen düzenleme normunun kesiştiği bir toplumdur.  Şöyle de diyebiliriz miyiz?: normalleştirme toplumu tek tek bedenleri hizaya sokan cetvelle, insan nüfusunu bir istatistik sorununa indirgeyen gönyenin kesiştiği bir toplumdur. 

Marangoz aletleriyle donanmış iktidarın hem tek tek bedenleri biçimlendirmeye, hizaya sokmaya çalıştığını ve hem de bir tür olarak insanı, insan nüfusunu düzenlemeye çalıştığını görüyoruz bugün. Üstelik çok daha cüretkâr olduğunu ve küstahlaştığını. Cebren ve hile ile bedenlerin girilmedik bir yeri kalmadı; tüm bedenleri işgal edilmiş, sömürgeleştirilmiş bir normalleştirme toplumunda yaşadığımızı daha fazla duyumsatıyor iktidar bize. Direnişin bedenlerimizden başlayacağını daha fazla hissediyoruz. 

Etiketler:
nefret