12/08/2017 | Yazar: Emre Korlu
Yaşamını düğümleyip sonra çözmeyi öğrenmen gerekiyordu.
Yaşamını düğümleyip sonra çözmeyi öğrenmen gerekiyordu.
Paris hiçbir zaman hayallerimin başkenti olmadı. Belki de gerçek bir Parisien gibi kendimi buraya ait hissedemediğim için Eyfel Kulesini de hiç sevmedim. Oldukça uzun bir isim taşıyorum ancak büyük yazarın soyluluk ifade eden adıyla anılıyorum, "Balzac"
Bol küfürlü bir konuşmanın sonunda annemle iletişimimizi kopardığım o lanet olası günden bu yana fahişelik yapıyorum. İyi para kazanmıyorum lakin kitap alacak kadar zengin olduğum söylenebilir. Gözlerini benden alamayan müşterilere şiirler biriktiriyorum ama asla paylaşmıyorum. Çünkü bunu hak etmiyorlar. Eski bir binanın içinde Albaric'in bizim için ayırdığı küçük odalardan birinde kalıyorum. Aşka inanmayan olgun geylerin uğrak yeri burası...
Çıtır erkekleri seçtiklerinden Albaric yaş konusunda oldukça titiz davranıyor.
Hayal kurmak hoşuma gidiyor lakin hayata dair hiçbir planım yok. Çoğunlukla onun kitaplarını okuyorum. Sanki hepsini sırtımın üzerinde yazıyormuş gibi…
Gözlerim satırların üzerinde gezinirken hassas noktalarına dilimle dokunuyorum. Bu beni mutlu ediyor. Bakışlarındaki merhameti sevişirken tenimde hissedebilecek kadar ona karşı savunmasız olmak bana zevk veriyor.
O, odama girip çıkıyor; sabahlara kadar yanımda uyuyor ve bunu kimse görmüyor.
***
Yıllar önce ölmüş birine âşık olmak garip şey...
Vaktini düşlerine ayıran bir çocuğu kim önemser ki? Bunu bilseler deli olup olmadığımı bile sorgulamazlar. Eminim şu duruşumu Honoré de Balzac da önemsemezdi.
Üzerime uzandığında unutkanlığı başlıyor; bıyıklarına gizlenmiş gençliğine dokunuyorum. Öyle akıyor ki Goriot Baba'nın gülümseyerek ve utanarak bize karşı gözlerini yumduğunu görüyorum. Yavaşça sokulduğum göğsüne alnımdaki teri sürüyorum, elleriyle dokunduğu yerlerim adeta ona itaat ediyor.
Doyumsuzluğun tanımı bu olsa gerek. Kokusunu vadideki zambakta bile bulmak zor...
Ona karşı sırtımı dönüp öne doğru yavaşça eğiliyorum öyle nazik ki canım olması gerekenden daha az acıyor. Şimdiye kadar kimse benimle bu kadar nahif sevişmemişti diyorum. Parmaklarıyla dudaklarıma değip beni susturuyor. Sabah olmadan birleşimi tamamlamamız lazım yoksa yakalanabiliriz. Kibar fahişelerin ihtişam ve sefaletini kulaklarıma fısıldarken zamanın nasıl akıp geçtiğini unutuyor. Yorgun düşen bedenim halen defalarca onun olmaya niyetli...
Bu kez dinlenmiyorum; perdelerin arasından güneş içeri sızsa da çarşafların ıslaklığımızı tatmasına izin veriyorum. İnlemenin rahatlığıyla sanki bulunduğumuz yerden çıkıp başka bir dünyaya açılmışız gibi hissediyorum ancak bu yalnızca onunlayken oluyor ve sonra büyü bozuluyor. Kulak memesinden aşağıya doğru dökülen saçlarını elleriyle geriye doğru itip yüzünü bana döndüğünde seviştiğim kişinin kendimden başkası olmadığını görüyorum.
Yalancı rahip Herrera halime gülmekten kendini alamıyor. Sesi kulaklarıma inat, yükseldikçe yükseliyor.
***
Anlamam gereken bir şey vardı: Hayaller açgözlüydü aslında yaşamın süresince mutlu olmaman için elinden geleni yapıyorlardı lakin sen yine de onların peşinden koşup duruyordun. Yaşamını düğümleyip sonra çözmeyi öğrenmen gerekiyordu.
O son gece; huzurun bir başkasına bağlı olmadığını anladığım geceydi.
Hazzın içimde olduğunu var saydığım her şeydi.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: