15/07/2011 | Yazar: Buğra Tokmakoğlu

Klişelerden arınamadığımız, bu kadar ezbere, körü körüne ilerlediğimiz şu yaşamımızda biraz soluklanıp, az nefes alıp mantıklı düşünmeyi denesek iyi olmaz mı? Neden ölüyor bu askerler, bu savaş neden ve niçin yapılıyor?

Gündeme “bomba gibi” düşen 13 şehit haberinin ardından tüm Türkiye’nin gözü kulağı Diyarbakır’a çevrildi.
Daha önceleri de olduğu gibi “terör” kelimesiyle ifade edilen benzeri vakaların sonucunda verilen şehitlerin özel yaşantıları, son anları, Facebook paylaşımları, ailelerinin acılı görüntüleri, şehitlerin evlerinin sokaklarında asılan Türk bayrakları getirildi ekranlara; dramatize şarkılarla beraber.
 
Ağlayan analar-babalar, acılı haberi vermeye gelen komutanlar, “bir çocuğum daha var o da şehit olsun” diyen akrabalar, “şehit olmaya gidiyorum” dediği iddia edilen askerler…
 
Ülkemizde bir türlü sonu getirilemeyen bu rezil olaylara bakış açımız neden bu kadar sığ!
 
Onca medya kuruluşu, görüntülü-yazılı basın çalışanları ve haber diye önümüze sundukları dramatize kurgular…
Bu ülkede sayısı 50’ye yaklaşan İletişim Fakültelerinde medyada istihdam edilmek üzere yetiştirilen -görece- daha bilinçli medya çalışanları nerede? Hâlâ bu eğitimli, bilinçli medya çalışanlarının yokluğu fazlasıyla hissediliyor ekranlarda, gazetelerde.
 
Bir çatışma haberine, bir şehit haberine asılan Türk bayrakları ve ağıt yakan şehit yakını bağlamında bakmamayı öğretebilmek gerek artık Türk basınına.
 
Bu kadar ezbere, bu kadar demode, bu kadar kolaycılığa kaçan bakış açısıyla hiçbir şey katmayan, halkı oturduğu yere hapseden, bir arpa boyu yol katedemeyen bu medyayla işimiz çok zor.
 
Birkaç insanı daha ağlatalım diyerek, tıpkı MHP’nin sadece şehit haberleri olduğu zaman meclis gündeminde çıkış yaptığı gibi nemacı, tıpkı doğuda elde bir sürü belge, istihbarat olmasına rağmen bir türlü bitirilemeyen terörün bitmesini istemeyenler kadar cebine düşkün bir yol izleniyor. Zavallı halkımız ise gözleri yaşlı bir biçimde takip ediyor haberleri gazetelerden, televizyonlardan.
 
20 yaşında 3-4 aylık askerleri bilgisi, tecrübesi olmadan hiç bilmedikleri coğrafyalarda vatan, millet, Sakarya üçgeninde mücadeleye zorlayan Türk Silahlı Kuvvetleri şehitleriyle gurur duyuyor elbet. Nasıl olsa ölenlerin yerine yepyeni Türk askerleri var geride. “Her Türk asker doğar” haliyle; hepimiz ölmeye hazırız, vatan uğruna!
Klişelerden arınamadığımız, bu kadar ezbere, körü körüne ilerlediğimiz şu yaşamımızda biraz soluklanıp, az nefes alıp mantıklı düşünmeyi denesek iyi olmaz mı?
 
Neden ölüyor bu askerler, bu savaş neden ve niçin yapılıyor?
 
Askeri harcamalar artıyor, silah satışları tavan yapıyor. Balkonlara asılan Türk bayraklarının sayısı da artıyor silah satışı ile eşdeğer olmak üzere.
 
Bırakın artık şehitler ölmez vatan bölünmez sözlerini. Türkiye Cumhuriyeti anayasasında şehitliğe ilişkin bir hüküm dahi yok. Hepimizin şehit diye adlandırdığı askerlerimizin resmi olarak şehit statüsünde olup olmadığı dahi tartışma konusu Türk Silahlı Kuvvetleri’nde. Resmi bir savaş hali ya da olağanüstü seferberlik ilan edilmeden hayatını kaybedenlere dair tek tanım “kayıp” olarak geçiyor yasalarımızda.
 
Türkiye Cumhuriyeti kanayan bu yara ile her geçen gün sayısız “kayıp” vermeye devam ederken bizler biraz olsun konuştuğumuz ezber dilden kendimizi sıyıralım.

Etiketler:
İstihdam