26/09/2014 | Yazar: Emre Korlu

Ama parçalanmış bir ceset tekrar eski halini almaz ki yitmiştir yiten, giden gitmiştir.

“Oğlun bulundu mu?” diye sordular. “Yok!” dedim. Öyle mahcuptum ki! Nasıl bir babaydım ben. Evladını bu fobik düzende o kurtlar sofrasına yem edecek kadar adi miydi içimdeki yapı taşlarım?
 
Yıksam şimdi kendimi. O gülüşünü gözlerime ceza diye mühürlesem, baktıkça alçaklığımı yinelesem, hüküm yesem, ruhum darağacında sallansa olmaz mı Mehmet?
 
Sessizce avucumdan su içen güvercinim! Kendine bir şehir arayan,kovulan sonra da kırık yıl temizlenmemiş gibi duran o sokağa ceset olan...
 
Caddelere savrulan evladım!
 
Şimdi buradayım, bu akıl hastanesinde. Bir gün ziyaretime gelmesini bekliyorum. Aradan geçen yılların gözlerimin önüne aksettiği tek şey günlerce aranan ve sonrasında bulunan parçaları...
 
Mehmet on altı yaşındaydı. Duracağı duraklar, gideceği yollar vardı. Hukuk okumak istiyordu. Trafik kazasıyla aramızdan uçup giden annesini özlüyordu. Şu lanet kalabalığın içindeki tüm normal(!) insanlar gibi onun da duyguları vardı lakin ben ne yaptım biliyor musunuz? Ali’ye değil de Ayşe’ye aşık olmasını istedim.Hislerini anlamak istemedim çünkü toplumdaki o çok bilmiş(!) insanların yöneteceği bir kukla gibi yaşaması işime geldi. Oğlumun hayatını onların eline bıraktım.
 
Bir gün o taptıklarım, evladımı parçalara ayırdı.
 
Ben ise, bana ilk açıldığında zorla donunu indirip orasına baktım. Diğerleri gibi mi diye yokladım. Nasıl ağladı, nasıl kötü hissetti, nasıl da kör olmuştum. Cahildim çünkü. Lanet olsun evladına haindim zira Mehmet hep sevdi beni. Ne yaparsam yapayım sevdi.
 
Şimdi bu sevginin altında eziliyorum. Yavaş yavaş eriyorum yalnızca gövdenin bulunduğu kaldırımda. Çocuk,ben bir zavallıyım.
 
Ben bir zavallıyım! Kapı gibi derler ya hani, işte öyle biriydi Mehmet. Keşke Ali ile mutlu yaşasalardı diyorum şimdi. Konu komşu konuşsaydı da arkamızdan, umursamasaydım.
 
Kahvaltılara aldırmıyorum bu günlerde. Sürekli karakolun önündeyim. İçeri girip, sebep olan benim demek istiyorum sonra kapalı bir yerde kalma korkusu kaplıyor içimi. Ya Mehmet diyorum o nasıl duruyor o karanlıkta? Oranın penceresi de yok! Üstelik bir saniye bile nefessiz kalsa yaşayamaz ölür, oğlum.
 
Polisler de bir şey yapmıyor. Kaçanı aramıyorlar. Baba evladını öldürüyor; yıllardır katile rastlayan yok! Ulan! Gözünüzün önündeyim lakin caniler firari.
 
Sebep olan ne biliyor musunuz? Sizin aşkı belli kalıpların içerisine sığdırıyor oluşunuz. Yalnızca heteroseksüeller var zannediyorsunuz,yalnızca onların duyguları var(!)
 
“Oğlum kız arkadaşın kim?” sorusunu sormayı marifet sanıyorsunuz.
 
Şimdi gelse ben Ali’ye aşık oldum dese...
 
Ama parçalanmış bir ceset tekrar eski halini almaz ki yitmiştir yiten, giden gitmiştir.
 
“Bir süre sonra parçalarının geri kalanını getirdiler. Hiç konuşmadan bekledim"

Etiketler:
nefret