27/02/2017 | Yazar: Bora Şahinkara
Ana akım haber bültenlerinde, hüzünlü arka plan müziğiyle bahsedilen kişisel hikayelerde özenle yapılmayanı yapıp (bağlantı kurmak), mutlaka katillerin kim olduğunu anlatmalıyız.
“Fatih kardeşim, güzel yoldaşım Barış Bildirisi’nin imzacılarından biriydi. Doktorayı bitirmek üzereyken attığı imza karşısına hep çıktı. Önce okuldaki “abi ve ablalarının” dostça tacizlerine maruz kaldı. Sonra karalama kampanyaları başladı. ‘Görülen lüzum üzerine’ ilişiği de kesildi okulla. Bu kararda sorumluluk Fakülte Kuruluna aitti. Kurula öneriyi getiren ajan Doç. Dr. Haşim Akça toplantıda ısrarla Fatih’in ‘terörist’ olduğunu iddia etti. Kendisine kaynağı sorulduğunda ise gizli polisi ima etti. Ama Fatih’in onurunu esas kıran nokta, güvendiği ve dost bildiği ‘hoca’larının bu kararı kendisine tüm açıklığı ve gerçekliğiyle izah etmekten imtina edişi oldu. Ardından malum hikâye.. Nereye başvursa, Ajan Haşim’in dosyası çıktı karşısına. Mardin Artuklu Üniversitesi, Çağ Üniversitesi, Toros Üniversitesi, İstanbul Aydın Üniversitesi... Hepsi önce büyük bir sevinçle karşıladılar ama dosyayı görünce ‘ilgilenmiyoruz’ dediler. Bugün (25.02.2017) toprağa verdik Fatih’i. Gece bana gönderdiği son mesajda ‘Kimse mesul değildir’ dedi. Sorarım şimdi: Kimse mesul değil mi Fatih? Bu kadar naif olmak zorunda mısın? Mesuliyeti olan herkesi teşhir etmeden yaşamak bize haram değil mi Fatih?”
Hasan Durkal
Ödenemeyecek şekilde borçlu kaldık bir arkadaşım(ız)a daha.
Daha ihraç edildiğini öğrendiği 15 Aralık 2016 günü, Adana gezintimin ilk günüydü benim de. Akşamında Hasan’ın, Arzu ile beni yanlarına çağırması ile tanıştığım Mehmet Hoca’nın öğrenme şeklini, bu durumu annesine nasıl söyleyeceğini, bu durum hakkında neler yapılabileceğini konuşuyorduk. Bu kötü durumun sıcaklığını, düşünceliliğini, suskunluğunu içeren bir atmosferimiz vardı masada. “Senin durumunu haberleştirelim Kaos GL’de” demiştim örneğin. Keşke ısrarcı olsaydım… Artık ödenemeyecek bir borcum oldu gibi hissettim, arkadaşımız Mehmet Hoca’nın haberlerinin paylaşıldığı gün boyunca. Onu yapmakta ısrarcı olmayınca, şimdi arkasından bir yazı yazma sorumluluğu verdi bana onun hayatını kaybetmesine sebep olan diktatörlük. Evet, o basit bağlantıyı asla unutmamalıyız… Haziran 2015 seçimi gecesi “Millet kaosu seçti, hayırlı olsun” ‘ilan’larından daha geçen hafta ihraç edilen akademisyenler hakkında Recep Tayyip Erdoğan’ın “Elbette bedel ödeyecekler. Kimse rahatsız olmasın” açıklamalarına uzanan kanlı-baskılı sürece karşı duruş gösteren barış imzacısı akademisyenlerden birini işte ‘onlar’ aramızdan aldı. “İstediğin bedel bu muydu?” diyen Yasin Durak’ın bu sorusu aklımızda olmalı ki, bu doğrudan veya dolaylı cinayetlerin, bu sivil ölüme terk edişlerin, katliamların, gözaltıların, tutuklamaların, ihraçların haberlerini ve bu insan hikayelerini okurken veya yanı başımızda yaşarken bunun sorumlusunun kim olduğu meselesinin bağlantısını kurmayı hiç unutmayalım.
Gündemlerimizin büyük bir bölümünü tek cümleyle o günlerden özetleyen o “Millet kaosu seçti, hayırlı olsun” özetini bir yandan aklımızdan hiç çıkarmadan devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum bugün.
Diğer yandan yine gün boyunca aklımdan geçen birçok konudan biri de keşke Adana’da, tanıştığımızın ertesi günü, ben ve arkadaşım, Mehmet Hoca ile buluşup Adana Sinema Müzesi’ni, Taşköprü’yü, “Adanalı olmama rağmen hiç burayı görmemiştim” dediği ve sokaklarındaki graffiti’leri takip ederek tesadüfen keşfetmemizden çok keyif aldığını söylediği Alidede Mahallesi’ni gezdiğimiz Mehmet Hoca için ‘İzmir’e geri döndükten sonra arada bir halini hatrını sorsaydım keşke’ düşüncesi oldu… İlk görüştüğümüz ve tanıştığım gün sıkıntılı ama naif bir ses tonuyla sitem ediyordu, itiraz ediyordu olan bitene. Gezindiğimiz buluşmamızda ise zaten gelmesine seviniyorduk, ‘morali de bozuktu, onun için de nefes almak olacak’ diye düşünüp, gerçekten de günün sonunda hepimizin mutlu olduğu çok güzel bir gün geçirirken kendi genel hissiyatını öyle unutturmuş ve bizimle geçirdiği güzel vaktin keyfini çıkarmakla ve bize de çıkartmakla meşgul olduğunu hatırlıyorum ki; vehametin boyutunu algılayamaz duruma o günden itibaren düştük belki de. Öylesine samimiyetle kendi büyük derdini bize unutturmuştu ki.
Hepimizin özgürlüğünü gözeten politik bir refleksin üzüntüsü de değil sadece hissettiğim. Birkaç günlük Adana gezintimde iki kez buluştuk ve saatlerce vakit geçirdik, onca konu üzerine muhabbet ettik ve durup üzerine düşünmeyi ihmal etmediği onca ince detayı gözlemlediğimiz için de ayrıca daha özel bir içtenlikle bu ‘keşke’leri hissettim.
Evet Mehmet Hoca ve ‘zalimler’in aramızdan aldığı veya hayatını kararttığı herkes koca bir bireysel hikayedir. Ancak ana akım haber bültenlerinde, hüzünlü arka plan müziğiyle bahsedilen kişisel hikayelerde özenle yapılmayanı yapıp (bağlantı kurmak), mutlaka katillerin kim olduğunu, bu hikayenin sistematikle ilgisinin ne olduğunu işaret ederek anlatmalıyız hikayelerimizi. Her birimizin kişiselliği politiktir.
Etiketler: