08/05/2013 | Yazar: Selçuk Candansayar

1 Mayıs günü AKP, artık kendisini devletle bir ve aynı şey olarak gördüğünü toplumun gözüne soktu. Üstelik AKP devletinin de diğer tüm devletler gibi yeri geldiğinde zorbalıkta sınır tanımayacağını da ilan etti.

1 Mayıs günü AKP, artık kendisini devletle bir ve aynı şey olarak gördüğünü toplumun gözüne soktu. Üstelik AKP devletinin de diğer tüm devletler gibi yeri geldiğinde zorbalıkta sınır tanımayacağını da ilan etti.
 
1 Mayıs 2013 günü olup bitenler, ders almak isteyenler için son derece eğiticiydi. İki çok önemli olgu 1 Mayıs olaylarıyla billurlaştı. İlki iktidarın ne menem bir yapı olduğuyla ilgiliydi, ikincileyin de bu iktidara muhalif olanların nasıl ayrıştıklarının netleşmesiydi.
 
1 Mayıs günü AKP, artık kendisini devletle bir ve aynı şey olarak gördüğünü toplumun gözüne soktu. Üstelik AKP devletinin de diğer tüm devletler gibi yeri geldiğinde zorbalıkta sınır tanımayacağını da ilan etti. O gün İstanbul’da devletin uyguladığı hedef gözetmeyen şiddet sadece gaz bombaları, tazyikli sular ve coplardan ibaret değildi.
 
İktidar sadece kendisine muhalif saydıklarına değil, isterse tüm İstanbul halkına (gerekirse Türkiye’nin tümüne) terör uygulamaktan kaçınmayacağını gösterdi. Tüm ulaşımı durdurdu, Haliç’teki köprüyü kaldırdı, öyle ki Boğaz geçişlerini bile imkansızlaştırdı, ülkenin dört bir yanından emniyet güçleri ve araçlarını İstanbul’a yığdı. Öyle büyük bir ablukaydı ki 12 Mart dönemindeki Balyoz operasyonu ya da 12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonraki nokta operasyonuna benziyordu. Hatta teknoloji ve zulüm olarak daha da ileriydi. Bu ikisinde askerler işi yürütürken bu kez sadece polis gücüyle koca şehre kan kusturabileceğini kanıtladı. Bu anlamda AKP devleti gücünü toplumun kafasına vura vura sergiledi.
 
Ardından zulmü kimi vurduysa onun ‘marjinal’ olduğunu söyleyerek bir hat çekti. Çektiği hattın kendi tarafında kal(a)mayanları marjinal olarak tanımlayacağını ve onlar için başka bir hukuk(suzluğ)u işleteceğini ilan etti ve uygulamasını meşrulaştırmaya çabaladı. Öyle ki 17 yaşındaki bir gencin elinde molotof kokteyli olsa bile kafasının gaz bombasıyla kırılamayacağını umursamadı bile. Kenan Evren’in de yine 17 yaşındaki Erdal Eren’i yaşını büyüttürüp astırması gibiydi; Dilan’ın kafasının kırılmasının ‘ama o marjinalmiş’ diye gerekçelendirilmesi.
 
Ben devletim ve gazabımın üstüne inmesi için sadece bana karşı olman yeterli demeye getirdi. 1 Mayıs günü toplum AKP iktidarının ‘kızdığında’ neler yapabileceğine tanık oldu. AKP bu yüzünü/ gücünü daha önce Kürtlere Roboski’de göstermişti. Şimdi Roboski’den ‘ders almayan’ toplumun tümüne göstermiş oldu.
 
1 Mayıs 2013 eğitiminin ikinci hedefi ise muhaliflerdi. AKP devletinin, sınırlarını kendisinin belirlediği muhalif olma haline uyanlar ‘Taksim ısrarı’ndan vazgeçenlerdi. İktidara geldiği günden bu yana AKP sadece kendi seçmenini tanımlayıp, konsolide etmekle uğraşmadı. Aynı zamanda AKP sağcısı, AKP liberali, AKP sosyalisti, AKP solcusu, AKP Alevisi, AKP Gayrımüslimi ve AKP Kürdü politik kimliklerinin de tanımlanması için mesai harcadı.
 
En başta kendilerini liberal solcu diye adlandıranlar bu kimlik giysisini AKP’nin teklif etmesini beklemeden giyiverdiler. Ardından Gayrimüslimlerin ve Alevilerin bir bölümü de onlara uydu. Bazı sosyalistlerin nasıl hizaya girdiği ise referandum sürecinde görülmüştü. (http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1187091205&news_code=1284987240&day=20&month=09&year=2010#.UYVzTqJNR4I). AKP şimdilerde aynı programı Kürtlere de uygulayabileceğinin güveni içinde davranıyor.
 
1 Mayıs 2013 günü Taksim’den vazgeçenler, istedikleri teorik, entelektüel, politik argümanı kullanırlarsa kullansınlar, AKP’nin ekmeğine yağ sürmüş oldular. Ertesi gün devletin Valisi, İçişleri Bakanı ve bizatihi devletin kendisi olan Başbakan’ın açıklamaları da bunu doğruladı.
 
Oysa Taksim sadece şimdiye ait değil asıl olarak bir bellek mevzisi. Taksim’den vazgeçmek geçmişten vazgeçmektir. Taksim bu ülkenin tarihinin sınır taşlarından biri ve o taşın çizdiği sınırın dışına çıkmak, artık başka türden bir muhalefete, geçmişle bağlarını koparmış muktedirin düzenine tabi olmaya hazır bir muhalefete evrilmek demek.
 
Almanya’da 1 Mayıs’ı İşçi Bayramı ve resmi tatil olarak ilk kez 1933 yılında Nazilerin ilan ettiğini ve büyük törenlerle kutlattıklarını ama hemen ertesi gün tüm sendikaları kapatıp, sendikacıları tutuklattıklarını unutmayın.
 
Meselenin AKP düzenine muhalif olmak değil, AKP düzenini yıkıp yeni bir Türkiye kurmak için muhalif olmak olduğunu bilenler Taksim mevzisini korumak zorunda olduklarını unutmamalılar. Unutursak düşeriz… Hem de önce Kürtler…

Etiketler:
İstihdam