15/09/2009 | Yazar: Mehmet Şarman

Meyvelerde sevi ilişkileri falan da fil 

Meyvelerde sevi ilişkileri falan da fil 

Yani sen elmayı seviyorsun diye elmayı sevenleri sevmen şart mı?
  
Elmayı seviyoruz diye elmayı seven herkesi sevmek zorunda mıyız? (ulannn! diye parantez açıyorum. Sabah aç karnına yenilen bir elma, bir kupa dolusu kahveden daha uyarıcıymış. Haftada bir kilo elma alıp, dolaba koyuyorum. Yorgun, kirli bir halde, geç saatlerde yataktan kalkıp her sabah bir tane yiyip, tekrar yatağıma girip, uyuyorum. Elmasız bir hayat düşünemiyorum. Kadın göğsüne en yakışan meyvelerden birisi de elmadır. Diğeri portakal. Portakal, renk ve kokusuyla bir meme lezzetindedir. Yağmur yağarken, damlaların cama çarpıp, hafifçe aşağıya kayması esnasında sevişmek, portakallı bir sevişmedir. Elma, kırmızlığıyla memenin ucuna denk gelir, kapısı ve özü de denilebilir. Bu yüzden çok sıcak, hareketli ve heyecanlıdır. Portakal, hüzünlü, yumuşak bir de geçmişi olan bir memekadın okşamasıyken, elmanın kırmızılığı ve yerken çıkardığı sesler ise şehvetli bir meme okşamasıdır.
 
Sevişmekten pek uzak kaldığım şu günlerde, boyuna elma yiyorum. Cemal Süreya da elmayı severdi. Bir elmayı soyuyorsan, bu Turgut uyar demektir. İsmet Özel’in elmadan haberi yok. Elma, giyinik bir kadın, evet kırmızı, dantelli iç çamaşırları giymiş, sevişmeye hazır şehvetli bir kadın. Portakal mahsun bir sevgili çıplaklığı. Hem elmayı hem portakalı sevmek yaşama isteğinin diğer adıdır. Ama Elma ve portakal sevenleri sevmek zorunda kalmak hayatı gerçekliğinin soğuk yüzüdür. Bir memekadın çocuk doğurup, vasfını unutup çocuğu emzirmeyi, büyütmeyi, akabinde torunlarını görmeye kadar gündelik yaşam sahnesine denk geldiğinde, bir patatese dönüşmüş olur. Burada patates yerine Kürtçe kartol diyerek bu sürecin ses tonuna daha da yaklaşmış olacağız. Patates bir meme, artık memur bir meme olup muşmula olma yolunda hızla ilerlemektedir. Tüm evliliklerin sonu, elmadan portakala geçip, patatesleşmeyle devam edip, muşmulayla noktalanır. Evli bir kadın ya da koca. Bu kurumun tüm şeriatına teslim olup, ışık geçirmez bir gelecek adına, araba, ev ve çocuk için didindiklerinde kartol evresine geçmiş olurlar. Böylesi çiftlerin tüm soruları ve sorunları haşlanmış patates kıvamında, sesleri ise dağılmış patates biçimindedir. Çiftler bazen kendilerini kandırmak için haşlanmış gerçekliklerine bol salça dökseler de, bol salçalı bir kartol, asla diri, kırmızı bir elma değildir. Doğrusu elmadan önce de bir süreç daha vardır. Buna çilek dönemi diyebiliriz. Bu dönem ergenlik çağına denk gelmektedir. Ergen çocukların yüzlerinin sivilceden çilek biçimini alması yorumumuza renk katıyor. Artık insanlar ergenlik çağına direk dalış yapıyorlar. Yani uzun bir yoldan, o yolun sürprizlerinden, gerilimi ve zevkinden uzakta çok keskin bir dalışla ergenlik çağına atlıyorlar. Bu yüzden bunların hormonlu çilek misali bakışları, kendilerine bir beden büyük lafları kulağa, göze bayağı gelir.
 
Yavaşlık Kundera’nın da dediği gibi çilekten, kartola, reklamların, buz cam ekranlarının kirli görüntüsü ve hızıyla girmenin tersidir. Meyve demişken, karpuzu unutmayalım –nedense-. Bazıları (köylerde bu oran yükselir) karpuz yer gibi sikişirler. Kabuklarını hoyratça atarlar. Çirkin bir görüntü çıkar ortaya ve sürekli işeme ihtiyacı. Karpuz kabuğunda çocuklar gemi yaparken, yetişkinler bunu ineklere yedirirler. İneklerin bir sevişmeden payını aldığı bir kültür erotizmden çok, hard pornoya yakındır. Bir ineği asla bir porno filminde oynatmazlar.(en azında ben daha rastlamadım) Bunun için atlar ve köpekler tercih edilir. (konu değişiyor) At Elmanın hayvan dünyasındaki karşılığıdır. Ata binmek, sevgiliye binmekle bazen özdeşleşebilir ki güzel bir durumdur bu. Bir at kaçıp gidebildiği gibi, ayağı kırıldığında ölüme de terk edilebilir. Atlar gitmekle aldatmayı ve ayağı kırılmakla da güzelliğini kaybetmeyi imlerler. Bu yüzden ayağı kırılan at, insafsızca ölüme terk edilir. ‘Bacakları’ kırılan her güzel kadın, ölmeyi bekleyen bir at gibidir. Mahzun ve hüzünlü bakarlar. Şehvetin tek değer, hızın tek kriter olduğu bir dünyada bu bakışlara sahip çıkmak erdemdir, her ne kadar bu yazdıklarım beni haksız çıkarıyormuş gibi gelse de size. Bir elma portakaldan daha çok aldatmaya elverişlidir. Ama bu portakalın muhafazakâr bir meyve olduğu anlamına gelmez. Asıl muhafazakâr olan lahanadır o da kendini sebze sanır. Lahana özel ve kamusal alan demeden her yerde çarşaflıdır. Okula gönderilmediği gibi, malum nedenlerden dolayı üniversitede okuma şansı çok düşüktür. Sapından dolayı haydi kızlar kampanyasının dışında da kalmıştır. Dolaysıyla cahil kalmıştır. Köylülerin lahanayı çok sevmeleriyle bunun bir ilgisi olabilir.
Son olarak muzlara ve şeftalilere gereken saygıyı göstermeyenlerin Allah belasını versin diyorum. Ve ‘çıkarın lan! beni buradan.’ diyerek parantezi kapatıyorum)
 

Etiketler:
İstihdam