13/08/2012 | Yazar: Buğra Tokmakoğlu
Bölgede güçlü bir ülke, lider bir devlet parolasıyla yola çıkan Türkiye’nin bu hedefine yakın gelecekte ulaşamayacağı komşularıyla olan iletişiminden anlaşılabiliyor.
"Terörle mücadele" uzunca bir süredir Türkiye’nin gündeminde.
Kimileri bilinçli olarak bitirilmiyor diyor, kimileri dış güçlerin desteği sürdükçe sorunun bitmesinin mümkün olmadığı görüşünde birleşiyor.
"Bıçak kemiğe dayandı" kıvamında sözler dışında adım atma cesareti gösteremeyen gelmiş geçmiş hükümetler sorunun varlığı noktasında ne yapacakları, nasıl bir yol haritası izleyecekleri konusunda da yüksek sesli bir çözüm dile getiremediler.
Deneme yanılma yöntemleriyle, askeri operasyonlarla savrulan paralar hiçbir sorunu çözmeye yetmedi. Katmerli biçimde, doğu-batı demeden ses getiren eylemler sürdükçe ülkenin dört bir yanındaki insanların gerilimi, üzüntüsü artıyor.
Muhalif söylemi
Kuzey Afrika’da başlayıp dalga dalga sınırımıza uzanan bahar esintisinde hep "muhalif" adını koyduğu kitleleri destekleyen Türk dış politikası geriye dönülmez yolun içerisine girdiğinin henüz farkında değil.
Hâlâ Orta Doğu’nun en güçlü, yönlendiren büyük ülkesi olma hayalleri ile yanıp tutuşan Türkiye kadim dostu İran’ı da kaybetti. İran Türk vatandaşlarına vizesiz seyahat hakkını kaldırdığını açıklarken, son günlerin gerilimine bir tepki daha vermiş oldu.
Komşularla sıfır sorun politikasının sonunda Suriye ve İran’la kopan ilişkiler ne zaman toparlanır bilinmez...
***
İsrail düşmanlığıyla iç siyasette prim toplama gayretiyle yaratılan unsurlar kendi ayağımıza bir bir kurşun sıkıyor.
"One minute" ve "Daha da Davos’a gelmem" çıkışlarıyla alkış toplayan Erdoğan Müslüman komşularıyla ilişkileri koparmak zorunda kaldı ister istemez.
Muhalif adını koyduğu gruplara Suriye’de açıkça destek veren, para ve silah takviyesi yapan Türkiye’nin çeşitli terör saldırılarına açık bir hedef olması kadar doğal bir şey olamaz.
Türkiye’nin muhalif dediği gruplar Suriye’de Hükümeti ve rejimi devirmek için mücadele ederken; Türkiye’de silahlı eylem yapan gruplar başka ülkelerce çok rahat bir biçimde "muhalif" olarak adlandırılabilir.
Geçmişte Rusya’da silahlı eylem yapan Çeçen militanlara açık destek veren Türkiye’nin Rusya’nın PKK’ya desteğine ses çıkaramaması örneğini, Suriye-PKK ilişkisiyle bir kez daha görmüş olduk.
***
Suriye’de yıkımın durdurulamayacağı, Esad’ın yol alacağı çok açıkken Erdoğan ve Hükümet’in kartları açık oynayarak "muhalif" adını verdiği grupları dünyaya haykırırcasına desteklemesi ne kadar gerekliydi diye sormak gerek.
Bölgede güçlü bir ülke, lider bir devlet parolasıyla yola çıkan Türkiye’nin bu hedefine yakın gelecekte ulaşamayacağı komşularıyla olan iletişiminden anlaşılabiliyor.
Büyük devletlerin rol biçmediği Türkiye kendi kendine yarattığı rollerine kavuşacağı günün hayaliyle "muhaliflere" desteğe devam etsin bakalım...
Etiketler: