21/07/2017 | Yazar: Can Yaman

Kanıma giren morfin gibi yaşadığım tüm acılara ilaç, yokluğunda müptelalığımın zirvesine tırmanacağım tat oldun, kokunla gelecek.

Artık bazı şarkıları dinleyemez oldum. Çünkü geçmişte burun büküp dinlemekten imtina ettiğim tüm şarkılar şimdi yüzüme tokat gibi çarpıyor. Onlar ki bir döneme, o dönem ki bizi biz yapan yıllara eşlik eden refakatçılarımız olmasına rağmen. Kavak yellerimizin fırtına boyutunu aştığı, yeni bir çağa, yeni bir hayata kavuşma özlemiyle kavrulduğumuz 90’lar, tüm umursamazlığımıza inat ayak diretmekteyken hele.

Türkiye için 90’lar diğer batılı ülkelerin deneyimlediği gibi sıradan bir on yıldan ibaret değildi. Doyumsuzluğun, yetmezliğin, duygusal ve bedensel açlığın tavan yaptığı, şimdilerin kısıtlı ortamına zemin hazırlayanların yegâne suç ortağıydı. İşte Harun Kolçak, o yılların müzik insanıydı. Müzik insanıydı diyorum, çünkü o, çağdaşlarının yaptığı müzik gibi, yapıtlarını bir haz oyuncağı gibi bedeniyle yek megalaşan starlara benzetmedi. Benzeyemezdi de. Bir besteci, bir söz yazarı ve bir bas gitarist olarak rüştünü ispatlamış emekçi bir müzisyendi. Adı gibi maddi bir doyuma ulaşamasa da yettiği kadar manevi tokluğa eriştiğine inanıyorum deneyimlediği sayısız spiritüel yolculukla. Yolculukları sırasında et yememeyi tercih etmesi şaşırtıcı değildi. Bu yüzden vejetaryenliğin ilk yerel görünür pop imgesi o diyebiliriz. Aynı görünürlüğü cinsel yöneliminde gösterememesini, basında asparagas bir haber olarak geçen, babası Eşref Kolçak’ın kendisini reddetmesiyle yaşayacaktık. Kendini “bile bile” ateşe atmamasının sebebini, 2007’de yaptığı maksi single da öğrenecektik. Prodüktörlüğünü Hande Yener’in yaptığı “Aşk beni hep değiştirecek” belki Harun’un kayıpla geçen on yıllarına cevap verecek en iyi parçaydı. Ama ne yazık ki unutulan iyi yapıtlar arasında yerini aldı. Elektronik alt yapılı şarkıda “göze alamazdım, vazgeçemezdim, korkaktım” derken, dönemine eşlik eden tüm latent şarkıcıların ruhuna tercüman olacaktı. Aynı şarkıda “kendim olmayı seçtim seçeli, öğrendim vedalar etmeyi” diyecekti. Türkiye popüler kültüründe açılmanın bedeli, veda etmekti. O yıl Hande, Kaos GL tarafından gey ikonu seçildi.  

Şahitlik ettiğimiz bu akıl almaz dönemde yaşanılan onca kayba ve hibe edilen hayata inat bir sanatçı kaybının diğer ölümlere göre ağır basmasının tek bir yanıtı var sanırım. O da gerek siyasi erklerin, gerek muhalif direniş öznelerinin sanatçılar kadar ruhlara inememesidir. Bugün, yaşamları pamuk ipliğine bağlı iki üniversite hocasının durumuna kahrolmak kaçınılmazken neden bir popüler kültür fenomenine ağıt yaktığımı bunun için sorgulayıp durdum. Ruhlarımıza ışık tutanlar, hayatlarımıza ışık tutanlardan hep bir adım ileride oldukları için olabilir miydi?

Belki o yüzden en tutkulu sevgilerimden biri sen oldun Harun. Kanıma giren morfin gibi yaşadığım tüm acılara ilaç, yokluğunda müptelalığımın zirvesine tırmanacağım tat oldun, kokunla gelecek.


Etiketler:
nefret