24/07/2017 | Yazar: Umut Erdem

Aile ve evlilik kurumları korunaklı ve ayrıcalıklı alanlarda varlıklarını sürdürürken bir feministin, şiddetin ve ayrımcılığın gerekçelendirilmesine zemin hazırlanan bir yere iştirak etmesini feminist etiğe sığdıramıyorum.

Televizyon izlemiyorum, gazete de pek okuduğum söylenemez. Bunlar yerine belgesel izliyor da değilim. Fakat sosyal medya diye bir gerçeklik var. Televizyonda, gazetede kaçırsan bir haberi, sosyal medyada yakalarsın. Bu herkesin bildiği ve bir o kadar da gereksiz bilgiyi hangi akla hizmet verdim? Şunu açıklığa kavuşturmak için: "Fox TV'deki Ne Senle Ne Sensiz'i NASIL fark ettim?"

Ne Senle Ne Sensiz, televizyonda yayınlanan bir program, hayır dizi değil, reality şov. Bir "post" kafası var hani, isimden belli, post çağına ayak uyduruluyor işte fena mı? Çok şaşıracaksınız ama bu bir evlilik programı (!) Yine bu pekâlâ herkesin bildiği sözde ufak bir espriyle süslenmiş bilgiye akış, araya yastık girmesiyle bir süre kesildikten sonra... devam ediyoruz. Instagram’da öylece dolanırken fark ettiğim bir program oldu. Hayatımda kumandada Fox TV'yi tuşlamış değilim ama sosyal medyanın hikmeti işte... Ne programıymış bu, bir bakayım: Evlilik. Bu sefer evlendirmiyoruz efendim, evliliklerinde sorunları olan çiftlerin evliliklerine devam etmelerini sağlıyoruz. Çünkü böylesi daha "ahlaklı".  Aa bir de programın sunduğu inanılmaz bir yenilik var; bir feminist. Kafamda beliren bir figür var: "Televizyonda evlilik programı nasıl olabilir, BU AHLAKSIZLIKTIR, zaten kurgu bunlar" gibi "distopik" betimlemelerle evlilik programlarını eleştiren ve hatta onların yayından kaldırılması için mücadeleye girişen bir "özgür" ruh... Onun için evlilikleri çatırdayan

(+Neden olabilir acaba?

-Bundan BANANE

ya da

çok büyük ihtimalle erkek şiddeti vardır, erken yaşta evliliktir vs.)

kişilerin bitme noktasına gelen birlikteliklerini kurtarınca süper insan olacağını mı düşünüyor acaba? Bu daha mı olağan geliyor?

Biliyorsunuz ki, evlilik programları yayından kaldırıldı. Yani insanları evlendiren programlar. Ama Feyza Akınerdem'in de dediği gibi kanalların ördüğü duvara başka bir tuğla koymanın zor olmaması gibi yayından kaldırılan evlilik programlarının yerine başka bir formatta evlilik programlarının gelmesi zor değildi. Ve sonra baktık ki o gün gelmiş: BÜYÜK BULUŞMA. İnsanları evlendiremiyorsak evlenenleri ayırmayız. Bu tam devlet-i erkanımıza göre. Ne de olsa devletin polisinin, emniyet güçlerinin yıllardır kesintisiz verdiği hizmet bu: Şiddete uğrayan kadını ona şiddet uygulayan adamdan uzaklaştırması gerekirken onları barıştırmak. Devletle, hükümetle "ahlak" açısından ters düşmeyecek, iktidarın hassasiyetini okşayacak, toplumun (hangi toplum?) çıkarına paralel gidecek bir program formatı sadece fikirde değil, faaliyetteydi artık, FOX EKRANLARINDA. Farz edelim ki bir de o sırada "Alo 183" hattının kamu spotu çıkıyor sahneye, aheste aheste. Neyse, ne diyorduk? Heh, artık evlilikteki problem ne ise, psikiyatr doktor, danışman ve avukat yardımıyla, artık problem olmaktan çıkacak.

+O kadar ilginç vakalar var ki...

- Nasıl yani?

+ Valla ben Seda Akgül'ün yalancısıyım.

Seda Akgül'ü Kısmetse Olur fanları bilirler, programın sunucusuydu. Kendisi sadece bundan ibaret değil aslında. Ama Kısmetse Olur programını düşününce... Onu programın fanları bilir, fanı olmasanız da bilirsiniz. Çünkü ipin ucunda Kısmetse Olur var. Ben izlemedim, kaynım izliyordu, oradan biliyorum. Valla.

Programda ayrıca bir psikiyatr doktor (tanımıyorum), bir aile danışmanı (tanımıyorum) ve bir avukat var (popisi yüksek) . Son zamanlarda adını pek duyduğumuz "popüler feminist aktivist" avukat Feyza Altun. Kendisiyle ilgili bildiğim İLK şey, onun feminizmiyle benim feminizmimin kesssinlikle örtüşmediği. Birçok düşüncede, bunun feminizme de sirayet ettiği konularda hemfikir olmadığımız. Bu, program var olmadan önceki bir gerçeklik. Programı gördüğümde ise saf yüreğimin gazabına uğradım: Kadının programda olmasına çok şaşırmıştım. Bayağı nasıl olur dedim. Yani şaşırmasaydım o kadar, bu yazıyı yazıyor olmazdım sanırım. Bir yandan düşünüyorum, neden umrumda olsun? Sonuçta Feyza Altun KİM? Umut Erdem kimse, o da o. Neden onu konuşalım, neden umrumda olsun? Sonra biraz daha düşündüm, sanırım asıl umrumda olanlar, erkek şiddetine maruz bırakılan kadınlar, LGBTİ+'lar. Evlilik içinde şiddetin her türüne maruz bırakılan ama toplumda hak ediyormuş ya da yaşanılan şiddet değilmiş gibi gösterilen kadınlar. Lezbiyen olduğu için zorla evlendirilen kadınlar. Kadın olarak atandığı için evlenmek zorunda kalanlar. Boşanmayı talep ettiği için, boşanma davası açtığı için, boşandığı için erkekler tarafından dövülen, tehdit edilen, tecavüze maruz bırakılan, öldürülen kadınlar. Kocası tarafından öldürülmemek için şiddet uygulayıcıyı öldürmek zorunda bırakılan kadınlar. Bu meşru müdafaa durumuna rağmen hapiste yatan kadınlar, birisi Nevin. Hapiste geçen onca zamandan sonra beraatine sevindiğimiz kadınlar: Çilem, Yasemin. Saldırıya uğramak, travma yaşamak rutini haline getirilmiş, eceliyle ölme seçeneğinden mahrum bırakılmış ama kendini yeniden doğurarak bu şiddete ve ayrımcılığa göğüs germeye çalışan trans seks işçisi kadınlar. En son, geçtiğimiz Pazar günü Çorlu'da müşterisi tarafından bıçaklı saldırıya uğrayan Aleda. Şiddete uğrayan, öldürülen göçmen, mülteci kadınlar. Sonra Emani... Evliliğin ve heteroseksüelliğin kutsanmasının gerçekleşmesinde payının olduğu kadın cinayetleri, kadın kırımından bahsediyorum.

Sanırım bunları düşününce kendisine feminist diyen bir kadının neden o programda olduğunu anlayamıyorum ve bu bana biraz dert oluyor. Feminizmlerimizin çatışmasını, kendisinin milliyetçi ve militarist olmasını bir kenara koyuyorum. Bu kadar değersiz hatta hiç yaşanmamış kabul edilen hayatlar karşısında, aile ve evlilik kurumları korunaklı ve ayrıcalıklı alanlarda varlıklarını sürdürürken bir feministin, şiddetin ve ayrımcılığın gerekçelendirilmesine zemin hazırlanan bir yere iştirak etmesini feminist etiğe sığdıramıyorum. Bu ortaklaşabileceğimiz son derece temel bir payda bence. Bunda bile ortaklaşamıyorsak ceketin üstüne takılan broş gibi lanse edilen "feminist aktivist" sıfatını ne kadar ciddiye almalıyım? Şimdi böyle deyince de başa dönüyoruz, neden umrumda olsun?

Maziye bakıyorum da... Bundan neredeyse 5 sene önce Seda Sayan'ın programına şiddet uygulayıcısı bir erkeği çıkarmasına feministler tepki gösterip programa çıkmışlardı. Orada erkek şiddetini, kadın cinayetlerini Cemil İpekçi'ye, Seda Sayan'a, oradaki katılımcılara anlatmak için ter dökmüşlerdi. Koltuğa rahatça kurulmamışlardı yani, orada ayrı bir mücadele vermişlerdi. Ne Senle Ne Sensiz'de bence koltuklar son derece rahat. Benim rahat olduğum ise tek bir konu var: Mazinin bazen gelecekten daha ilham verici olduğunu düşünmek. İnsan gerçekten hayret ediyor.

Ne Senle Ne Sensiz ismine gelince... Aklıma zamanında izlediğim bir dizi geliyor: Lise Defteri. Orada erkek sevgilisi tarafından sevgi diye yutturulan (evet çocukken yuttuk bunu) flört şiddetine maruz kalan genç bir kadın vardı. Bunlar bir lisede öğrenci, dizinin adından da anlaşılacağı üzere. Senaryo gereği 17-18 yaşlarındalar. Kadın, oyuncu olmak istiyor, seçmelere gidiyor hatta; adam da kıskanıyor, müdahale etmeye çalışıyor işte, bu sebeple kavga ediyorlar Sonra tabii "mutlu son"; barışıyorlar. Kadın da adama şunu diyor: Ne senle, ne sensiz be Ediz. O kadar yapmacık ve itici bir sahneydi ki... Bu sözle, böyle bir şekilde karşılaşmam bence tesadüf değil. Yıl 2003. Bazı şeyler pek değişmiyor işte.

Aslında bu yazı bir trol olarak başladı. Hâlâ yazarak bir zaman kaybı yaşadım mı diye düşünüyorum ama geldiğimiz noktaya bakarsak her trol kendi trajedisini yaratıyor. Trolün ekmeği stalktan yenir. Öğrendim ki; Feyza Altun'a fanları "reis” diyormuş. Hakkını vermiyor da sayılmaz: Bu yazıyı yazdığım için korkmalı mıyım? Trolden beslenmem hafiften bir savaş ilanı verdiğim anlamına mı gelir? Ee, bizde de böyle işte ya, ne trolsüz ne trajedisiz.


Etiketler:
İstihdam