25/11/2014 | Yazar: Funda Karabacak

Ortada şöyle bir sorunumuz var, sürekli vahlanma halinde ölümlerin artmasını mı bekleyeceğiz, yoksa görünürlüğümüzü artırmak adına ölümleri yok sayan eylemlerde mi bulunacağız?

Ölümlerin ardından umut yeşertebilmek bir beceridir, öfkenizi olumlu bir eyleme dönüştürmeniz gerekir. Yitirilenlerin ardından ağıt yakmak ve yitirilmek üzere olanlara veda sözcükleri dökmek aynı acıların defalarca yaşanmasından başka bir sonuç vermez size. Aksi takdirde süregiden bir döngü altında siz ve sevdikleriniz yavaş yavaş ezilir ve yok olursunuz. Ancak umudunuzu yeşertirken o umudun önceden öldürülmüş olduğunu unutmamanız son derece önemli. Yoksa öfkenizin kaynağını unutursunuz, yitirilenlerin neden yitirildiğini anlamanız güçleşir. Evet, çok konuşuluyor bu aralar, benim de sesim eksik olmasın dedim. Translardan konuşalım biraz, hep yitirdiğimiz ve yitirmek üzere bekleyişte olduklarımız hani.
 
Bu acıyı kendilerinden daha iyi anlayanlar yok aslında, değil mi... Yarın başına ne geleceğini bilemeden yaşamak, yaşamak ama nasıl yaşamak, uzaktakilerin abarttıkları o koca dünyasında var olmayan bir sorun. Ancak mesele şu ki daha fazla yitirmek istemiyorsak, bizim bir şeyleri değiştirmemiz gerek! Ölümü yaşama dönüştürmenin çaresi eyleme geçmektir, bilinçlendirmek ve değişime zemin hazırlamaktır. Sürekli bir yitirişi bekleyen, ölümlerle mücadelesini besleyenleri bir kenara bırakın, bizim görevimiz yaşamı olumlu kılmak, yaşatmak! Bu yüzden değil miydi "nefrete inat yaşasın hayat!" demelerimiz? Ancak olumlu adım derken bir şeyler mi göz ardı ediliyor bilmek istiyorum. Zira burada "olumlu adım" tanımı herkese göre değişebilir. Olumlu düşünülen adımları göz önünde bulundurarak bir soru sormak istiyorum, öldürüldüğümüzü unutarak yaşama ve yaşatma bilincimizi nereye kadar sürdürebiliriz? Ortada şöyle bir sorunumuz var, sürekli vahlanma halinde ölümlerin artmasını mı bekleyeceğiz, yoksa görünürlüğümüzü artırmak adına ölümleri yok sayan eylemlerde mi bulunacağız? Dengeyi sağlayabilmek, eylemi doğru gerçekleştirmek ve odağı saptırmamak bu konuda önemli. Eğer konu katledilmekse, güvencesiz yaşamaksa, baba adaletinden kaçmaksa bunu ne ağlayarak, ne de hiçbir şey olmamış gibi davranarak değiştirebiliriz. Evet, şunu söylemek önemli, trans bireyleri anma gününde sanki hiçbir trans birey öldürülmüyormuşçasına, sanki orda gördüğümüz o insanlar günlük hayatlarında bin bir türlü zorlukla karşılaşmıyormuşçasına defile gerçekleştirmek hiçbir şey olmamış gibi davranmaktı, ölümü yok sayan bir eyleme ortak olmaktı. Bireyleri anma gününde defile düzenlemek katilleri yok saymaktı, bunca acıyı çektirenlerin ekmeğine yağ sürmekti, adeta asıl sorunları görmemek için gözleri kapatmaktı! Defilede heyecanını bastıramayan trans arkadaşlarımız ertesi gün katledilme kaygısından kurtulabildi mi? Öldürülen arkadaşlarımızın hesabını neden hiçbirimiz soramadık, neden daha fazla ölümün olmaması için ses çıkarmak yerine defile düzenlemeyi tercih ettik.
 
Defile konusu kendi başına tartışmalı bir konu ve başka bir bağlamda üstüne düşülebilir. Zira benim burada eleştirdiğim defilenin kendisinden ziyade anma gününde bir defilenin gerçekleştirilmesi. Belki bu etkinlik 20 Kasım’da değil de 21 Kasım’da gerçekleştirilse bu kadar üzmezdi beni. Defile değil de ne olsun, bunun kararını tek başıma veremem, bu konu hakkında derin tartışmalara ve bir eylem planına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. İsterdim ki öfkelerimiz sel olsun, katledenleri korkutacak gücü birbirimizde bulabilelim. Arkadaşlarımızı öldürenlere, bizleri böylesine bir yaşama itenlere kendimizi gösterelim. Dilerdim ki 20 Kasım’da katillerden hesap sorabilseydik, bir daha yitirilmemek adına bir arada bulunabilseydik. Olmadı. Şimdi katilin ta kendisi olan sistemi besleyerek, sistemin gerektirdiği gibi eylemde bulunarak hangi acıyı örtebiliriz, katledilen hangi arkadaşımızı yaşatabiliriz... Hani bizim inadımız, yaşatamadık ki.  

Etiketler:
İstihdam