10/08/2017 | Yazar: Remzi Altunpolat

Bütünüyle bir çizgi değişikliğinden değil devamlılıktan bile bahsedilebilir.

Nuray Mert vesilesiyle “Cumhuriyet” Gazetesi ve sosyalistler üzerine düşünce kırıntıları

Can Dündar’ın genel yayın yönetmenliğinde AKP iktidarına muhalif, ana-akım medyadan sürülmüş sesleri Cumhuriyet’in zaten AKP karşıtı çizgisi ile harmanlamak üzere gazetede köşe açılan yazarlardan Nuray Mert’in geçtiğimiz haftalarda biri evrim teorisi diğeri müftülere nikâh yetkisi üzerine kaleme aldığı yazılarla deyim yerindeyse kıyamet koptu.

Bu arada bir parantez açarak derdimin Nuray Mert’i, hele hele onun AKP’nin İslamo-faşist rejim- “yeni devlet”- kurma yolunda hayli mesafe kat ettiği dönemde yapmış olduğu hamleleri mazûr gösterebilecek içerikli yazılarını savunmak olmadığını belirteyim. Ancak bu ülkede epeyce uzun bir zamandır sosyal medya ortamında konuşmanın ve eylemenin konforuyla herhangi bir meseleyi holiganca ve kabak tadı verecek şekilde tartışmak; meseleleri etraflıca değil de seçmecilik yaparak ele almak; dün gereğinden fazla övülen ve önemsenenleri daha sonra tu kaka ilân etmek; kalem erbâbı yahut politik aktivist olarak sürekli pozisyon deklare etmeye çalışmak, adeta bir oyuncak gibi tartışma nesnesi bulup bunun üzerinden yeri geldiğinde linç kültürüne dâhil olmak gibi “hasletlerimiz” üzerine düşünsel bir çaba geliştirmemiz gerektiği kanaatindeyim.

Parantezi kapatırsak, Mert’in Cumhuriyet'teki yazılarına son verilmesi üzerine "Zaten Cumhuriyet'te ne işi vardı?”, “Yeri Cumhuriyet değildi”, “Zaten Cumhuriyet'e alınması büyük bir yanlıştı" minvalinde sözler havada uçuşmaya başladı. Gazetenin Kemalist çizgisini savunan, öyle de kalmasını isteyen kesimler için bundan daha anlaşılabilir bir tutum yok elbette. Lakin Sosyalistlerimizin benzer bir söylem üretiyor oluşu hayli düşündürücü. Bunun üzerine aklıma üşüşenleri not etmek istiyorum.

Foto: Yıldız Tar / Kaos GL

Önce şunun altını bir kez daha çizelim: Cumhuriyet gazetesi bugün özgürlük, demokrasi, laiklik mücadelesi veren, hâlâ temel gazetecilik ilkelerini yaşatmaya çalışan bir gazete, hatta bir kurum. Geçmişte de bu tür bir mücadeleyi yürüttüğü, hatta sol değerlerin simgesi olduğu zamanlar oldu. Ama her zaman öyle miydi Cumhuriyet?

1920'lerde, 30'larda tek parti rejiminin sesi değil miydi? Muhalif Sosyalist gazeteci Arif Oruç hakkında yaptıkları yayınlar arşivlerde duruyor. İkinci Dünya Savaşı yıllarında sonradan sola kayacak başyazarları Nadir Nadi ve kardeşi Doğan Nadi'nin Nazi Almanyası'nı desteklediği, Hitler hayranı Peyami Safa'nın, General Hüseyin Hüsnü Erkilet'in Cumhuriyet'te yazdığı, o devir basında Sosyalist kanadı temsil eden tek gazete olan Tan'a ve Sabiha Sertel'e hücumları şimdi sadece matbuat tarihimizden birer yaprak. (Bu arada Vedat Türkali'nin anılarında Nadir Nadi ve diğerlerini asla affetmediğini ifade ettiğini de hatırlatayım.)

Bunlar çok eskide kaldı biz bugüne bakalım, yayın çizgisi tamamen farklı diyebiliriz. Kısmen haklı da oluruz.

Peki, o zaman bugüne doğru uzanalım ve şu soruyu soralım: Cumhuriyet ne zaman rotasını sola kırmaya başladı? Kısmen 1950'lerin ikinci yarısında Demokrat Parti'ye muhalefete başlayınca, asıl olarak sosyalist mücadelenin yükseldiği 60'lı yıllarda. 70'lerde ve 80'lerde solun sembollerindendi. Hatta sağcılarca Pravda adıyla anılır olduğu, Cumhuriyet yazısı görülecek şekilde katlanıp cebe konulduğu, gazeteyi okuyanların ülkücü faşistlerce dövüldüğü efsanevi bir şekilde anılardadır. Zamanında sola alan açması, Faşizme ve 12 Eylül askeri rejimine karşı mücadelesi elbette takdire değer. Ancak tam da o vakitler gazetede yazan yahut çalışan birçok kimse sonradan liberal aydınlar ve gazeteciler olarak nam salmadılar mı? Mehmet Barlas, Hasan Cemal, Okay Gönensin, Cengiz Çandar, Osman Ulagay gibi isimler önce Cumhuriyet'te parlayıp, Cumhuriyet’in bağrından çıkmadı mı?

90'larda Uğur Mumcu, Onat Kutlar, Ahmet Taner Kışlalı gibi yazarlarını suikastlerle yitirdi Cumhuriyet, unutmamak lazım elbette. Ancak yine 90'lardan itibaren giderek artan ölçüde gazetenin nasıl ulusalcı-milliyetçi bir çehreye büründüğünü, Kürt meselesinde aldığı tavrı zihinlerimizden kolayca çıkarabilecek miyiz? 60'lı yılların meşhur sosyalist kalemleri İlhan Selçuk'un, Mümtaz Soysal'ın, Attilâ İlhan'ın 90'larda ve 2000'lerde ne tür yazılar kaleme aldıkları hâlâ hafızalarda. Keza Ahmet Taner Kışlalı'nın, Erol Manisalı'nın ve daha nicelerinin yazıları da. MHP'de keşfettikleri kerametler, Bahçeli'ye olan övgüleri çok da uzak bir geçmiş değil. Oryantalist ve ırkçı söylemleri malûm Mine Kırıkkanat da az kalem oynatmadı Cumhuriyet’te.

Demem o ki Cumhuriyet ezelden beri tutarlı sol çizgide yayın yapan bir gazeteymiş de son yıllarda Nuray Mert vb. ler gelince yayın çizgisi soldan sapmış gibi düşüncelerle kendinizi beyhude yere kandırmayalım. Cumhuriyet uzun süredir Kemalist milliyetçilik ile sosyal demokrasi arasında salınan bir ideolojik öze yaslanan, toplumsal ve siyasal mücadelelerin değişim dinamiğine göre sosyalist sola ve liberallere açılan yahut kapanan bir gazete. Üstelik bu bağlamda bütünüyle bir çizgi değişikliğinden değil devamlılıktan bile bahsedilebilir.

Hamiş: Cumhuriyet'in sosyalist kalemlerin gözünden tarihi ve analizini merak edenlere: Yalçın Küçük'ün farklı yerlerde kaleme aldığı yazılar yahut verdiği mülâkatlardaki tespitlerini Varlık Özmenek'in Medya Terörizm, eski Cumhuriyet muhabiri Zeki Saral'ın Biz Bir Aileyiz, Emin Karaca'nın Cumhuriyet Olayı adlı kitaplarını okumalarını bilhassa öneririm.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

 


Etiketler:
İstihdam