10/09/2009 | Yazar: Kaos GL

"Yedi emekçi kadının dün sabah öyle feci biçimde ölmeseler nasıl bir hayata mahkûm olduğunu, her gün fabrikadaki işlerine nasıl bir tabutun içinde gidip geldiklerini görün.

"Yedi emekçi kadının dün sabah öyle feci biçimde ölmeseler nasıl bir hayata mahkûm olduğunu, her gün fabrikadaki işlerine nasıl bir tabutun içinde gidip geldiklerini görün.

Onlara oturacak bir koltuğu, bütün gün çalıştıktan sonra yorgun argın eve dönerken etraflarını seyredecekleri ve belki bir nefes alacakları bir pencereyi bile çok gören o patronlarını merak ediyorum şimdi."

Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan'ın yazısı...

 
Doğayla, doğa olaylarıyla başa çıkmaya insanın gücünün yetmediğini, doğanın şakasının olmadığını ben 1995 yılında Sabah gazetesi binasında çalışırken öğrendim.
 
Doğayla, doğa olaylarıyla başa çıkmaya insanın gücünün yetmediğini, doğanın şakasının olmadığını ben 1995 yılında Sabah gazetesi binasında çalışırken öğrendim.

Önce camdan büyük bir hızla akmakta olan Ayamama deresini izliyorduk, sonra bir anda dere kabardı, kabardı, taştı ve derken metrelerce yükseklikteki duvarı da aşıp içinde bulunduğumuz binanın bahçesine dolmaya başladı.

Her şey birkaç dakika içinde olmuştu. Doğanın şakası yoktu. Akmak isteyen suyun önünde hiçbir engel duramıyordu. Bir anda dehşetengiz bir zarar doğmuştu, baskı makineleri kullanılmaz hale gelmiş, tonlarca hammadde telef olmuş, daha fenası binanın bütün altyapısı gitmişti.
***
Dün öğleden sonra birinci sayfamızı çizmek için masaya oturduğumuzda, görsel yönetmenimiz Metin Öztürk o ana kadar gelen fotoğraflardan yaptığı seçmeleri göstermeye başladı.

Önce içinde beş, tepesinde ise bir başka araçtan gelen bir kişinin bulunduğu bir minibüsün suda sürüklenmesini, bir otobüse çarpmasını ve o altı kişinin insanüstü gayretlerle kendilerini kurtarıp otobüsün üzerine tırmanmasını bir fotoroman gibi kare kare izledik fotoğrafların yansıdığı ekranda.

Ardından bir başka can pazarına, İkitelli’deki TIR garajında yıkıntıların, enkazın ve çamurun içinden kurtulmaya çalışan iki kişinin yaşam mücadelesi kare kare geldi önümüze.
Sonra... Sonra yerde yatan cesetler.
***
Tam yedi kişi, tam yedi kadın, sel ve çamur üstlerine akınca daha yeni bindikleri bir minibüsün içinde sıkışmış ve ölümlerin en korkuncuyla karşılaşmışlardı.
O minibüsün fotoğrafını birinci sayfamıza koyduk.
Bakın, görün.
Yedi emekçi kadının dün sabah öyle feci biçimde ölmeseler nasıl bir hayata mahkûm olduğunu, her gün fabrikadaki işlerine nasıl bir tabutun içinde gidip geldiklerini görün.
Onlara oturacak bir koltuğu, bütün gün çalıştıktan sonra yorgun argın eve dönerken etraflarını seyredecekleri ve belki bir nefes alacakları bir pencereyi bile çok gören o patronlarını merak ediyorum şimdi.

O yedi emekçi kadın için vicdan azabı çekiyor mu acaba? Düşünüyor mu, bu nakliye aracı yerine adam gibi bir servis aracı kiralasaydım, o çalışanlarım bugün hayatta olabilirdi, diye? Bir damla gözyaşı dökecek mi ölen yedi kadının ardından, ‘Ben onları daha yaşarlarken ölüme mahkûm ettim’ diyerek içi sızlayacak mı?

Acaba insan taşımaya uygun bir servis aracı tutmayarak ya da almayarak sağladığı tasarruf ne kadardır? O paraya değer miydi yedi insanın hayatı?
***
İyi bakın o minibüsün resmine.
İnsanlığımızın, insanlıktan uzaklığımızın resmine. Etrafımızda yaşanmakta olan ve dünkü gibi ansızın sona eren hayatlara karşı duyarsızlığımıza, vurdumduymazlığımıza iyi bakın.
İçi çamur dolmuş o minibüse iyi bakın.
Ben o resme bakakaldım. Şöyle okkalı bir küfür bile savuramadım. Nefesim kesildi. O insanların nasıl öldüğünü düşündükçe gözlerim doldu.
İsterim ki siz de iyi bakın o resme.
O minibüsün içinde geçen hayatları ve o hayatların bitiş şeklini getirmeye çalışın gözlerinizin önüne.
İsterim ki o fabrikanın patronu da iyi baksın resme. Kendini hayal etsin o minibüsün içinde veya ailesini, çocuklarını.
 

Etiketler:
2024