14/07/2012 | Yazar: Erdal Partog

Yok biz böyle iyiyiz, ağır takılırız, sloganımızı atarız, Rusya konsolosluğu önünde açıklamamızı yaparız sonra da temiz kalırız!

‘Tekillik, otonomi ve özgürlük, kapitalist ve/ya da sosyalist düzenlere karşı verilen her mücadeleyi dayanışma içerisinde birleştiren üç semboldür. Artık bu ittifak, işin özgürlüğe kavuşması sürecinde ve özgürlüğe kavuşma içinde, yeni özgürlük biçimlerini icat eder.’ Felix Guattari-Antonio Negri ‘Bizim Gibi Komünistler’
 
Türkiye siyasetinde sosyalizm güçlü siyasi akımlardan biri olmamıştır. Kimilerinin ileri sürdüğü gibi sosyalizmin altın çağı olan yetmişler de sosyalistlerin çağı değil, Bülent Ecevit’in sosyal demokrata yakın söyleminin çağı olmuştur. O tarihten bu yana sosyalistler kitleselleşemediği gibi sosyalistlerin her zaman küçük gördüğü sosyal demokrat çizgi de kitleselleşememiştir.
Bir anlamda sosyalist mücadele kırk parçaya bölünmüş genel siyaset içinde varlık gösteremeyen küçük iktidar alanlarına sıkışıp kalmıştır. Bu tarihsel gerçeklik karşısında nedense bu kesimler, yenilgiyi kabul etmemiş kendi bildikleri şeyin tek doğru olduğuna inanmaya ve onu savunmaya devam etmişlerdir.
 
Bundan dolayı sosyalistler mutluluğu örgütleyememiş, sürekli öfkeyi örgütlemek üzerinden politikalarını kurmuşlardır. Yani geçmişte olduğu gibi bugün de büyük oranda kendine sosyalistim diyenler öfkeyi örgütlemekten vazgeçmedikleri için sivil ve askeri militarizmin destekçileri konumuna düşmüşlerdir. Bu yanlış stratejiden dolayı militarizm, sosyalizmi içeriden kemirmiş onun yaygınlaşmasına da engel olmuştur. Şiddetin dili ve örgütlenmesi günümüz toplumlarında karşılığını bulmamıştır.
 
Buna rağmen öfkeyi örgütlemek ve bu öfkeden çıkacak devrimi hayal etmek, bu yolda sürekli kafa patlatmak sosyalistler için vazgeçilmez kutsal bir görev kabul edilmiştir. Bu görevi sorgulamak ise sosyalizm yolundan ayrılmak, ona küfretmek olarak algılanmıştır. Bu duygusal algı biçimi ister istemez sosyalizm düşüncesini teolojik bir eksene kaydırmış onu şimdinin mutluluğunu örgütleme anlayışından uzaklaştırmıştır.  
 
Öfkeyi örgütleme görevini devrimci bir duruş olarak gören sosyalistler, insanlar için iyi olanı şeyleri hep geleceğe ertelemişlerdir. İşçilerin, yoksulların, kadınların, LGBT’lerin, ekolojinin haklarını hep kendi kafalarındaki ütopya dünyasına ertelemişlerdir. Bu kesimlerin ne dediği pek umursanmamıştır.
 
Kendine sosyalistim diyenler bir nevi akıntıya karşı kürek çekmeyi diyalektik bir tutum zannetmişlerdir. İşte bu olumsuzluk üzerine kurulan politikalar, devrimi olumsuzluğun olumlaması olarak görmüştür. Bir olumsuz sonuçtan olumlu bir sonuç çıkacağına inanmışlardır. Bu yüzden devrim yapmayı her zaman işçi haklarından üstün saymışlardır. İşçi haklarının iyileştirilmesini sosyal demokrat bir duruş olarak nitelemiş bu tutumu küçük görmüşlerdir. İşçilerin ne dediğine değil işçilerin sosyalizm için ne yapması gerektiğine sıkı sıkı bağlı kalmışlarıdır. Bu yüzden bugün işçiler ile sosyalistler arasındaki makas açılmamış resmen kırılmıştır.
Çünkü işçinin mutluluğunu değil öfkesini örgütlemek derdinde olanlar, sermayeyi ve devleti düşman bellediklerinden onlarla hiçbir pazarlığı kabul etmeyi de doğru bulmamışlardır. Çelişki ve karmaşa ne kadar artarsa kurtuluş da o kadar yakındır diye düşünmüşlerdir. Onun için grev bir hak arama mücadelesine değil devrime ulaşmanın aracına indirgenmiştir.
 
Hatta bu işin işçi mücadelesi ile olmayacağını düşünen daha ağır ağabeyler silahlı mücadeleyi örgütlemişlerdir. Devrimin sadece silahlı mücadele ile kazanılacağını düşünmüşlerdir. Cahil ve işbirlikçi işçiyi devrimci bir özne olarak görmemiş sürekli işçilere bir komutan edasıyla, devrim yolunda neleri yapıp neleri yapmaması salık verilmiştir.
 
Öfkeyi örgütleme derdinde olan sosyalistler halkın mutluğunun nasıl elde edileceğini düşünmemiş sürekli mutlak mutluluğu devrime bağlamışlardır. Bu mutlak mutluluk için de ayrımcılığa ve sömürüye uğrayan her kesimin öfkesini de örgütlemeyi doğru bir şey zannetmişlerdir. Nerede mağduriyet var orada sosyalistler bitivermiştir. Mağdurun öfkesini örgütlemek için hemen işe koyulmuşlardır. Mağdurun duygusal yıkıcılığı sosyalistler için araca, mağdurun kurtuluşu da devrim koşuluna bağlanmıştır.
 
Bugün de Türkiye’de kendine sosyalistim diyenlerin derdinin pek değişmediğini hâlâ canlı bir şekilde görüyoruz. Hâlâ öfkeyi örgütlemeyi marifet zannediyorlar. İnsanların ihtiyaçlarını ne olduğunu ya da ne dediklerini dinlemeden onlar adına ahkâm kesiyorlar. İşçi adına, kadın adına, ekoloji adına ve LGBT adına sürekli ahkam kesmekle meşgul oluyorlar.
 
Çünkü işçi, yoksul, kadın, ekoloji ve LGBT hareketinin mutluluğu örgütleme çabası bazı sosyalistlerce sürekli liberal ve ahmakça bulunuyor. Bazı sosyalistler bu kesimlere işin doğrusunun ne olduğunu sürekli hatırlatmaktan, hatta sosyalist sopayı sürekli bu kesimlerin kafasında patlatmaktan büyük zevk alıyorlar.
 
Bu tutumun son somut örneğini daha geçen günlerde yaşadık. LGBT Hareketinin 20. yılında yapılan onur yürüyüşüne katılan Sosyalist EBT grubu ile kendilerini TKP sempatizanı olduğunu söyleyen Gökkuşağının Kızılı grubunun yapmış oldukları yazılı açıklamalar bu sopalama mantığının hâlâ devam ettiğini gösteriyor.
 
LGBT Hareketinin son yirmi yılda öfkeyi değil, mutluluğu örgütlemesinin getirdiği küçük rahatlama maalesef bu kesimleri çok kızdırıyor. Bu yüzden kazanılan onca iyi şey öfkenin ve kibrin dili ile bir kalemde yok sayılıyor. Yapmış oldukları açıklamalarda 20 yıllık harekete bırakın teşekkürü bu organizasyonda yer alan insanların emeği de görmezden geliniyor. Çünkü onlar işin en doğrusunu biliyor. Lenin’in ifade ettiği gibi adeta çocukluk hastalığına tutulmuş gibiler.
 
Öyle ki onlar için binlerce ibne çivisi çıkmış dünyanın şapşal piyonlarıdır. Sadece sosyalistler uyanık, sadece sosyalistler devrimci, sadece sosyalistler zekidir. Çünkü onlar dünyanın nerden geldiğini ve nereye gittiğini çözmüşlerdir. Çünkü sosyalist cetvellerini LGBT hareketine tuttuklarında LGBT hareketinin ne kadar kapitalist ya da liberal olduklarını hemen tespit edivermişlerdir.
 
Sosyalistlerin nefreti örgütleme mantığı öylesine iliklerine kadar işlemiş ki en basit müzik, en basit dans, en basit iki bira kapitalizmin göstergesi oluvermiştir. Hatta gökkuşağı bayrağı bile kapitalizmin sembolü olarak nitelendirilmiştir. Böylece devletin ve toplumun ahlakını eleştiren LGBT hareketi şimdi de damdan düşen sosyalist devrimci ahlak ile yüz yüze kalmıştır.
 
Bu tarz sosyalistlerin öfke ve kibir dolu açıklamaları insanı sosyalizmden uzaklaştırır mı bilinmez ancak bilinen bir şey var ki o da bu kesimlerin bu yukarıdan tavırlarının hiç de sevilmediğidir.
 
Kendine sosyalistim diyen bu kesimlerin düne kadar LGBT hareketine destek olmayan hatta köstek olan sosyalist ağabeylerini ibneleşemediği bir yerde, kalkıp LGBT hareketinin 20. Yılında sokağa çıkmaları sonra da bakın siz yanlış yapıyorsunuz diyip parmak sallamaları öfkenin ve kibrin dili değil de nedir? LGBT hareketi ile yüz yüze oturup konuşamayan sadece kendi iktidar alanlarından merkezi açıklamalarla yetinmek de neyin nesi oluyor?
 
Yok biz böyle iyiyiz, ağır takılırız, sloganımızı atarız, Rusya konsolosluğu önünde açıklamamızı yaparız sonra da temiz kalırız! LGBT hareketine öğretmeye kalktıkları şey de işte bu öfke ve kibir patlamasıdır. Ancak LGBT hareketi 20 yıllık mücadelesinde öfkeyi ve kibirli dili değil insanların ne dediğini, onların ne acılar çektiğini dinleyerek, onların birer politik özne olduklarını düşünerek bugünlere geldi. Yani LGBT hareketinin komünizmden öğreneceği çok şey var ama bu aşamada bu tarz sosyalistlerden öğreneceği bir şey yok, ama sosyalistlerin LGBT hareketinden öğrenmesi gereken çok şey var o da biraz ibneleşmek. 
 
Sadece laf üreten iş yapmayan bu tarz sosyalistler, mutluluğu örgütlemek için çaba harcayanların emeklerini görmemeye devam edecek mi zaman gösterecek. Çünkü sosyalist cetvellerini, 20 yıldır hiç içinde olmadıkları bir mücadeleye tutup dışarıdan gazel okumaya şimdilik fena kapılmışa benziyorlar.
 
Yine de varsın ahkâm kessinler, gazel okusunlar, onlar öfkeyi ve kini devrim için örgütlesinler, biz de karınca kararınca bazı insanların mutluluğunu ve iyiliğini müsaade ederlerse örgütleyelim. Varsın biz eğlenen liberal, kapitalist çocuklar olalım, siz tertemiz devrimciler olun; varsın biz çiçek böcek olalım, siz orak çekiç olun! 

Etiketler:
nefret