19/09/2016 | Yazar: Umut Güner

Bizim de birbirimize sahip çıkarken, aynı zamanda birbirlerimizin ayakta kalma deneyimlerine de bakmaya ihtiyacımız var. En başta bakacağımız yerlerden biri de OHAL’i hiç bitmeyen trans kadınlar olmalı.

Annem vefat ettikten sonra, babam Datça’ya yerleşti. Aslında normalde ailemizin merkezinin bu durumdan kaynaklı Datça olması gerekse de, bir türlü babamla kurduğumuz ilişkide babamın kendi sorumluluklarının yıllarca farkında olmaması ve aile evi (benim için annemin evi) gibi bir kavramı yeni evine yüklemek gibi bir çabası olmaması nedeniyle benim için babam Datça’ya yerleşti. Abim kendi adına her ne kadar aileyi kendi yöntemleriyle toplamaya çalışsa da babamın bireyciliği her daim ön plana çıktığı için ve benim de babama 30 yıldan sonra “baba” misyonunu yüklemek gibi bir derdim olmadığı için ve bir yandan da garip ama babamın bireyciliğini sevdiğim için aramızdaki ilişki de eşitler arasında bir ilişkiye ya da ilişkisizliğe dönüyor. Tabii bir yandan babama haksızlık yapmamak lazım, kendince evi tanzim etmesi, en üst katı bize (sana demiyor özellikle size diyor, sevgilim ve ev arkadaşlarım ve bobi’yi kast ediyor) vermesi, her daim onlarla zaman geçirmek istemeyebileceğimizi düşünerek bizim kata bir buzdolabı koyması vs. artı puanlar. Tabii şu anda 39 yaşında olduğumu düşünürsek, bu 39 senelik beklentiyi karşılamaya yetmiyor, yetmeyecek de. Ama artık onunla ilişkim böyle diyorum. Hani şu çağda daha özgür bir dünyada yaşayan bir eşcinselle kendimi kıyaslayıp yanlış yerde ve yanlış zamanda yanlış coğrafyada doğdum hissine kapılmıyorsam babamla ilgili de kıyasları sanırım 90’lar bitmeden bitirmiştim.

Son beş senedir tatillerde babamın yanına gidiyorum. Bunun en temel nedenlerinden biri ekonomik. Daha iyi koşullarda tatil yapma imkanımın olmaması. İkincisi de bobiyle tatil yapabileceğimiz yerlerin sınırlı olması. Ha bu arada daha iyi koşullarda tatil yapabilirim belki ama hali hazırda “orada bir ev ve deniz varken” başka bir yere gitmek de sanırım biraz gereksiz geliyor.

İkinci bir neden de sanırım Datça’nın ülke ve dünya gündemini biraz geriden takip ediyor olması. Örneğin 6 senedir gidiyoruz halen 68’den kalma bir çiçek oğlan çiçek kız görmedik. Doğal olarak eşcinsellik söz konusu olduğunda da mevzuu 80’ler dönemi gibi. Şehir içinde bir efsane var, “Şu eşcinselmiş” diye ama o eşcinselin tek başına ömrü Datça’da nasıl geçiyor sorusunun yanıtı kimsede yok. Eşcinsel, biseksüel, trans hakları alanında çalıştığım için, duyarlığım bu noktada daha fazla gelişmiş durumda ve çalıştığım alan aynı zamanda kendi sosyalleşme alanımı oluşturduğu için Cuma 18.00’de işten çıkınca işe ilişkin bir şey düşünmemek mümkün olmuyor. Bizim için iş 7/24 bitmiyor. Datça bu anlamda algılarımı da dinlendiren bir yere dönüşüyor. Bu arada bilgisayarımı iki gün açtım sadece maillerime baktım, iki proje önerisi yazdım ve kapattım.

Malum darbe kalkışması sırasında, Pembe Hayat’ın düzenlediği sanırım trans aktivizmi için bir dönüm noktası olan kamptan çıkmış, Kaos GL’nin çalışma kampına girmiştik. Bu iki kamp da benim bir sonraki sene için enerji depolamam ve işlerimizi planlamamız için çok önemli idi. Ama nitekim darbe girişimi ile biraz moral bozucu hal aldı. Bu yüzden bir önceki seneyi bitirmiş ve değerlendirmeye çalışırken ve bir sonraki seneye hazırlık aşamasında yorucu bir hal aldı. Bütün bunlar sonrasında Datça’ya gittiğimde gündemimde (bilinç altı, üstü, bilinç yanı her yerde) darbe girişimi ve sonrasında olanlar daha doğrusu olacaklar yer alıyordu. Datça’da ise kimsenin gündeminde darbe yoktu.

Sonrasında Datça’da karşılaştığım birkaç insan hakları savunucusunun sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla tatilde sadece “retweet” yapmakla yetindiklerini gördüm. Aa dedim ülke o kadar kararınlık ve kötü bir dönemden geçmiyor.

Tam bu sırada Kaos GL’nin Eğitim-Sen’li öğretmenlere ve barış için akademisyenlere sahip çıkan açıklaması bana iyi geldi. Bu son birkaç yıldır, “arkadaşımız”, “dostumuz”, “abimiz”, yalnız değildir. Tadında açıklamalar beni inanılmaz bunaltıyor. Evet o insanlar içerde bir yerde yalnızlar ve bizim dışarıda başka bir söz söylüyor olmamız gerekiyor. Yalnız olmadıklarını da başka bir dille başka bir kültürle kuruyor olmamız gerekiyor. Her yere aynı şablon yapışmıyor ya da yakışmıyor.

Ben bütün bunları düşünürken, babamın evinde bir güve sorunu patlak verdi. Doğal olarak ben darbeyi, sonrasını, kalkışmasını bırakıp, 6 günlük tatilimin 4 gününü güveyle savaşa ayrıldım. Bütün mutfak dolaplarını çamaşır suyu ile sildim. Bu arada gerçekten Güldal’ı tavsiye ediyorum. Güve kaynağını buldum ve inlerine kadar Güldal ile girdim. İki kavanozun birinde pirinç diğerinde bulgur vardı. Onları imha edince kalan güveleri de bir şekilde temizlemek gerekiyordu. Hedefim bu sefer mutfaktan bütün eve yayıldı. Evde yıkanabilir her şeyi yıkamaya başladım ki çamaşır makinesi bozuldu ve benim ortaya yığdığım yığınlarca çamaşır yeni çamaşır makinesini beklemek zorunda kaldı. Son iki gün sanırım 15- 20 makine çamaşır yıkadım. Katladım ve yerleştirdim. Babamın evinde sanki OHAL koşulları hüküm sürüyordu. Bütün tabak çanaklar yıkandı, bütün kıyafetler, çarşaflar evde yıkanabilecek ne varsa yıkandı. Bütün bunları yaparken, darbe ve sonrası olanlar tamamen aklımdan çıkmıştı. Aslında tatil de tam da böyle bir şey değil miydi? Var olan gündemden bizi uzaklaştırıp, zihinsel bir dinlenme eylemi? Evet tatil buysa bunu yapabildim.

Eve dönüş yolunda on saat aralıksız uyuduktan sonra eve geldiğimde Datça’da yıkadığımız her şeyi yeniden yıkayarak yeni döneme hazırlıklarına başladım.

                                                      Eser: Ferhat İgit

Gani Met'in önemli bir tespiti var. Katliam ve patlamaların olduğu dönemde yapmıştı: “Eskiden tek tek translar olarak korkuyorduk, öldürüleceğiz diye. Şimdi herkes korkuyor.” Evet, belki burada translardan ayakta kalma becerileri hayata tutunma çabalarını görmek, deneyimlemek gerekiyor. Buse de Pembe Hayat sanat ekibi ile tam da böyle bir şey yapıyor. Ankara'daki yaşlı transların deneyimlerini topluyor. Oradan öğrenilecek çok şey var sanırım.

Bizim de birbirimize sahip çıkarken, aynı zamanda birbirlerimizin ayakta kalma deneyimlerine de bakmaya ihtiyacımız var. En başta bakacağımız yerlerden biri de OHAL’i hiç bitmeyen trans kadınlar olmalı. Orada umut var.


Etiketler:
İstihdam