07/07/2014 | Yazar: Orhan Yeter

"Normal" olmak, "normal" kalmak için onca çaba gösterdiler, bize yedirirler mi!?

Cerbezeli tevatür ustaları, biteviye ürettikleri mitlerle bir çocuğun daha 18 yaşına basmasına engel oldular. Kapı komşu, yakın/uzak akraba destekli şıpınişi derlenmiş ahlak listesi babanın masasına fırlatıldı. 17 yaşındaki bir çocuğun netameli varlığına karşı, yine devasa pusatlar kuşanıldı. Okyanus'un naif, masum hayalleri, kolektif günaha yazıldı. Hayallerin karşısına, normallik tamponları konuldu. Artık kaçarı yok, söylemek lazım; biz, kolektif metafiziğimize gözü kapalı çocuk kurban eden bir toplumuz.
 
Eşcinsellik, bizim gibi toplumların riya aynasıdır. Bu denli tecessüs nesnesi olması da, bundandır. Babayı sürekli kışkırtan, ahlaklı davranmasını telkin edenler, gün ışığına çıksalar, patlamış dikişleri tek tek bize sırıtacak. Baba da gönüllü kışkıranlardan. Çocuğunun hayatını suni bir ahlakla tartmaya hazır. Normallik zırhını çocuğa giydiremezse, onu ölüme yollamaya hevesli. Bu heves hangi ruh ikliminde yeşeriyor? Bu soruyu biz cevaplayamayız, kalbimiz aynı atmıyor çünkü. 
 
Toplumsal akdimizin başat diskuru riya, yine bir çocuğu tam kalbinden vurdu. Aile, mahalleli, akrabalar... Fosforlu bir nefretin etrafında toplanmış, örgütlü bir zulmün temsilcileri. Ailenin "namus"unu kurtarsan, mahalleliye verecek hesabın vardır, her daim. En kıtipiyozundan bir mefhumun bekası için hayallerinden vazgeçeceksin. "Normal" olmak, "normal" kalmak için onca çaba gösterdiler, bize yedirirler mi!? İlla dillendirmemiz gerekiyorsa, çekinmeyelim, zulmü kendi silahıyla vuralım; sizin yaptıklarınız da bize "normal" gelmiyor; ama biz üretilmiş kavramlara çocuk kurban edecek yaradılışta değiliz. Artık pek de anlaşılmayan, hiçbir kıymeti kalmamış böyle de romantik bir tarafımız var. Ne de olsa, artık sinek öldürülür gibi çocuk öldürülüyor bu dünyada ve ülkede. Yoksa, biz de bilirdik, salyalı bir öfkeyle kuşanıp, kapı pencere yumruklayarak nefret kusmayı. Ama biz hâlâ içten içe, "ah, kimsenin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya" diyerek hayıflanan, "normallik"ten nasibini almamış, "sapkın" bireyleriz. Ama dünyayı bu "sapkınlık" kurtaracak. Bu, incelikli sapkın Okyanus'ta boğulacaksınız.

Okyanus neden ölümü seçti?

"İntihar insanın kendi varoluşu üzerine söylediği son sözdür." der, Marx. Bazı insanlar tarafından, ilk etapta yadırganan bir söz olsa da, aslında son derece "doğru" bir tespittir, bu. Okyanus, insan kalmayı, iki yüzlülüğe tercih etti. Onun varoluşunu avucunun içine almaya çalışan toplumsal ahlaka, ağulu armağan olan normalliğe meydan okudu. İntihara kutsal yükleme gayreti değil bu, gerçeği arama arzusu. Bunca yalana, riyaya, kuşatılmışlığa; varoluşu belirleyen, onu zihinsel ve bedensel olarak ele geçirmeye çalışan iktidarlara karşı, Lacan'ın da dediği gibi, bazen tek sahici eylem. Bundandır ki, bedeni sarsan intihar etme arzusu, her "içten" insanı hayatının bir döneminde hafiften yoklar. Muktedirleri ise korkutur, intihar karşıtlığını kutsala bağlarlar. "Tanrı katında en ağır cezadır" diyerek, son sözü yine onlar söylemek isterler. Son kertede zulme karşı en "sahici" eylem olsa da, biz alternatif mücadele alanları yaratalım.

Etiketler:
İstihdam