27/01/2015 | Yazar: Selçuk Candansayar

Oyladık, bizim sayımız çoktu, o zaman aklandılar!

Oyladık, bizim sayımız çoktu, o zaman aklandılar!

Karate filmlerinin en sıkı temalarından biridir. Görünür zararı olmayan temas birkaç adım sonra kalbini patlatarak rakibi öldürür… Benim hatırladığım sinemada en son Beatrix Kiddo, Bill’e uygulamıştı. İşin efsane kısmını bir yana bırakırsak, ölüm dokunuşu, başlangıçta hiçbir etkide bulunmamış gibi duran kimi değişimlerin yıkıcı etkilerinin geç ortaya çıkmasını tanımlar.

Geçen hafta Meclis’te yapılan Yüce Divan oylamaları boyunca olup bitenler ‘burjuva demokrasisi’ için bile yüz kızartıcıydı. Burjuva ahlakı, yakalanmadığın sürece her şeyi yapabilirsin ama yakalanırsan sistemin bekası için gözünün yaşına bakmayız, ilkesine göre işler. Böylece yasa, kural ve ahlak diye ezilenlere/yönetilenlere dayatılan her ne varsa sanki ezenleri/yönetenleri de bağlıyormuş gibi yapılır.
Artık iddia demenin bile ilkesel olmak dışında bir anlamı olmadığı yolsuzluklarla ilgili alınan Meclis kararları ise Türkiye’nin en temel demokrasi ve hukuk kurallarıyla bile bağını kopardığını kanıtlamaktan öte bir değer içermiyor. Oyladık, bizim sayımız çoktu, o zaman aklandılar!
 
Bu hal görünürde zorbanın gücünü daha da artırdığını, bir sözüyle partiyi muma çevirdiğini; insanların bireyselliklerinden, kendi adlarının değerini korumaktan, saygınlıklarından hatta ailelerinin saygınlığından bile vazgeçerek ona tabi olduklarını gösteriyor gibi.
 
Gerçekten öyle mi? Kastettiğim fireler değil. Böylesi bir ‘sahte cesaret’in zorbanın elini güçlendirmek, zulmünü kendi partisi içine de daha sert uygulamayı bahane etmekten başka değeri yok. Meğerki oylama öncesi ya da sonrası, sonuçlar açıklanınca partiden istifa etselerdi o zaman bir değerleri olabilirdi. Oysa şimdi aranan hain olmadıklarını kanıtlamak için tüm AKP’lilerin zorbaya daha da boyun eğmelerine neden olmuş oldular.
 
Zorbanın ölüm dokunuşuna uğradığını gösteren oylama sürecinin başka bir boyutu. İki dedikodu yayıldı oylama günü. İlki, milletvekillerinden hayır oyu verdikleri pusulaların fotoğraflarını çekip kullanmadıkları evet oylarını da getirmelerinin istendiği. CHP, bu dedikoduya ‘süratle’ müdahale etti ve cep telefonuyla oylama bölümüne geçilmemesi kararı alındı! İkinci dedikodu ise daha sefildi. Oy pusulalarında daha sonra parmak izi taraması yapılacağı ve hangi milletvekilinin ne oy verdiğinin saptanacağı. Öyle ki bazıları bu kuşku, evet oyu verecekleri caydırdı diye yorumladı.
 
Düşünün milletvekillerinin kullanacakları oyun parmak iziyle saptanacağı ve haklarında hüküm verileceği söylentisinin etkili olduğunun kabul edildiği bir parlamenter sistemimiz var. Nitekim ‘hainler’ goygoylaması da AKP içinden yükseliverdi anında.
Böylece AKP toplumu ‘bizden olanlar ve hainler’ olarak bölme işinde iyice köşeye sıkışarak hainler için kendi içinde de sürek avı başlatmak zorunda kaldı ve hainler sadece Cemaatçiler değil.
 
Bir süre sonra zorba için kendisinden başka herkes, çoluğu çocuğu da dahil herkes olası hain olarak damgalanma tehdidi taşıyacak. Gözünde en yakınındakilerin bile güvenilirliği belirsizleşecek. Üstelik pay kapmak için birbirlerini suçlamanın önü kesilemeyecek. Herkesin bir diğerini hain olmakla suçladığı karmaşada zorba inşa ettiği piramidine iyice sıkışacak. Kuşkuda eriyen akıl korkuyla zulmünü artırır. Bu kısır döngünün nereye varacağı bellidir.
 
Beatrix Kiddo, Bill’e, onu yetiştiren, koruyan kollayana neden ‘kalp patlatan avuçla beş nokta’ vuruşu yapar? Kötüydüm ama iyi olmak istemiştim. İyi olmak istememi sana ihanet saydın. Sen benim kötü kalmamı istedin, öyleyse en büyük kötülüğü sana yapacağım…

Etiketler:
nefret