15/03/2017 | Yazar: Defne Güzel
On iki tohumun gelişi ile yavaş yavaş dönmeye başladı dünya. Kulaktan kulağa dolaştı hikaye.
Zaman ve mekan henüz var olmamışken ilahi bir güç, sonsuzluğun karanlık ve soğuk boşluğuna on iki adet tohum bıraktı. Tohumlar uzunca bir süre boşluğun içinde savruldu. Sonra bir ateş küre görkemli ışığı ve güçlü ısısı ile tohumların olduğu yöne doğru yaklaştı. Karanlık ve soğuk, o an yerini aydınlığa ve sıcağa bıraktı.
Tohumlardan en sabırsız olanı(koç) bir an bile düşünmeden atladı ateş kürenin içine. Alevler arasında kavrulup kül olacağını zannederken filizlendiğini gördü. Cesaret, başlangıcı beraberinde getirdi. Öz, yana yana filizlendi ateşin içinde ve ilahi güç, ilk tohuma varlık lütfunu bahşetti.
Ardından başka bir tohum(boğa) daha daldı alevlerin arasına. O an alevler dibe çekildi ve küre soğuyup taşlaştı. Oluşan çarpışma ile depremler, dağlar, çukurlar meydana geldi. Tohum, toprağa karıştı. İlahi güç, ikinci tohuma madenleri ve müjdeyi bağışladı.
Bir sonraki tohum(ikizler) atlayıp atlamamak arasında bir türlü karar veremedi. Taş küre, tohumu kendisine doğru çekti. Tohum salındı, süzüldü, asılı kaldı... Ardından atmosfer ve hava var oldu. İlahi güç, bu sevgili tohuma rüzgarları, rüzgarların fısıltısını ve uğultusunu hediye etti.
Sonra en ümitsiz olanı(yengeç) atladı küreye. Toprak nemlendi, çukurlar suyla doldu. Denizler, okyanuslar ve hatta yağmurlar meydana geldi. İlahi güç, bu tohuma bir yıldız verdi. Karanlığın içinde umudu yani ışığı sulara yansıtacak olan yıldızı, ayı...
Gerinerek yürüdü ve asilce aşağı bıraktı kendisini bir diğer tohum(aslan). Öyle ki, beraberinde mucize geldi. Rüzgarın yönü, dalgaların sesi, ağaçların hışırtısı değişti. İlahi güç, bu tohumun kollarına güneşi bıraktı çünkü güneş, soğuğa ve karanlığa inat en aydınlık, en sıcak olandı.
Altıncı tohumun(başak) atlaması ile değişti bütün her şey. Ağaçlar yapraklarını döktü, kurudu. Sonra tomurcuklanıp meyveler verdi. Su kara dönüştü, mevsimler oluştu. İlahi güç altıncı tohuma en büyük görevi verdi. Ona zamanı emanet etti.
Bir başka tohum(terazi) daha atlayıverdi dünya denen küreye. Atlayışı ile birlikte ruhu var etti. Diğer bir deyiş ile sanatı... Yaprakların, çiçeklerin, mutluluğun hatta hüznün altında yatan gizlenmiş güzelliği... İlahi güç, aşkla ödüllendirdi tohumu.
Daha dünyaya adım atmadan bir sonraki tohum(akrep), karardı her yer. Korkudan saklandı diğerleri. Hiçbir ışık kalmadı etrafta ya da sıcaklık. Soğuk, çok soğuk esti rüzgarlar. Gece oluştu o zaman. Sırlar beraberinde geldi ve ilahi güç, ölümü koydu avuçlarına bu tohumun.
Marifetlerine bakıp gururlanırken ilahi güç, o sırada ok gibi fırladı yerinden başka bir tohum(yay). Dünyaya mekanı getirdi beraberinde. Sonra ilahi güç gururuna istinaden bu tohuma bilgiyi ve hafızayı lütfetti. İstedi ki, burada olan bitenler unutulmasın ve nesiller boyu aktarılsın.
Onuncu tohum(oğlak) dünyaya gelene kadar çok çetin mücadelelerden geçti. Savaştı karla, fırtınayla, ateşle ve korktuğu her şeyle. Bu sınavlar dünya üzerinde gücü var etti ve ilahi güç, kaderi yönetmesi için onuncu tohumu görevlendirdi.
Geriye iki tohum kalmıştı. Kalan tohumların artık atlamaktan başka çareleri yoktu. Bir tanesi daha atıldı koca dünyanın üzerine(kova). Düşünceyi verdi dünyaya. Özgürlüğü, bağlantıyı verdi... İlahi güç ise bu tohumu sezgiyi yönetmesi için seçti.
Geriye kalan son tohum(balık) mecbur atlamakta buldu çareyi. Dünya üzerinde alınabilecek ve dünyaya verilebilecek hiçbir şey kalmamıştı. Bütün tohumlardan ayrı bir yer seçti kendisine. Orada henüz var olmamış şeyleri sahiplenerek avundu tohum. Yani hayalleri...
On iki tohumun gelişi ile yavaş yavaş dönmeye başladı dünya. Kulaktan kulağa dolaştı hikaye. Yeri geldi on iki burç oldu tohumlar, yeri geldi Göbekli Tepe'de bulunan on iki dikili taş... Yeri geldi İsa'nın on iki havarisi, yeri geldi Olimpos Dağı'nda yaşayan on iki tanrı/tanrıça... Dünya değişti, zaman değişti ama on ikinin hikayesi on üçün yıkımı gelmediği müddetçe hiç mi hiç değişmedi.
Etiketler: