13/12/2014 | Yazar: Emre Korlu

Bir çocuğun ipte sallanan cansız bedenini daha ne kadar anlatabilirim?

13 Aralık, o derin seksen ayrılığı...
 
Koca bir ilmiğin kıskacında asılı kalan henüz çocuk bir beden...
 
Her şey için çok erken!
 
Erdal, bir gün içerisinde sırf idam edilebilmesi için yaşı büyütülen, o çocuk,
 
o bir avuç kan...
 
Yani işine gelenler bitirebilir üzerine nefes sürülmemiş bir hayatı,
 
Aslında hayat; biraz da Erdal’ın üzerinde emaneten duran koldan kısa mont ve son düğmesine kadar iliklenmiş çizgili gömlek demektir. Hazır olda durmaya direnen çocukların haklı isyanıdır; soyadı eren, vicdanı pek; yüreğiyle zekası mütevazı, demir kapıların ardına sokulan yurtseverliğe âlim yoldaş!
 
Daha on yedi idi. Ankara’nın rengine kara süren bir çocuk istismarıydı ona yapılan. İdam mazlumun boynuna düğümlendi mi, cinayettir adı ve metrisin önü uzun bir alandır. İçine girmek istemez kimse. Suçu adaletsizce kanıtlanmış bir çocuğa yapılan işkencenin katran duvarlarda bıraktığı lekedir insanlığın gri sabahına yazılan.
 
Astılar Erdal Eren’i
 
Uzun uzadıya yazmaya ne gerek var. Bir çocuğun ipte sallanan cansız bedenini daha ne kadar anlatabilirim? Yani, hücre kapısında donan bakışlarını, o düzgün burnunu, şekli zeytin tanesi gözlerini daha kaç satıra taşırabilirim? Otuz dört yıl önce bugün; durdurulan on yedi yıllık kalbin hesabını soracağım kişi henüz huzurla sabahlara uyanmaya devam ederken, hangi yüzle Erdal’dan bahsedebilirim sizlere? Yapmayın! Sustum sayın.
 
12 Eylül cuntacıları beslemeye değil de asmaya niyetlenmişti bir kere(!) Hani bu bir defa akla geldi mi değişmiyordu. Ulan! İnsan öldürmek kolaydı. Son mektuba sürüklemek baharı bir çocuğun yalnızca özlemlerine kenetlemek; sözüm ona aciz insanlığınıza sığardı.
 
Anası ona özgürlük tohumları getirecekti ve yanaklarına süzülecekti göz yaşları. Kim bilir belki bir gün oturup kanepesine, okuyamadığı kitapları meydanlarda anlatacaktı. Devrime boyanacaktı taşı toprağı tutsaklığın.
 
“Sevgili anneciğim;
uzun zamandır mektup yazamadım. ” 

Etiketler:
İstihdam