11/07/2012 | Yazar: Tunca Özlen

İmece usulü topladığımız parayla yaptırdığımız ve tasarımına birkaç dakika içerisinde karar vermek zorunda kaldığımız ‘Eşit Yurttaşlık Sosyalizmde! – Gökkuşağının Kızılı’ pankartımızı açtık. Memlekette rüzgârın soldan estiği pek görülmese de, az daha pankartımızı uçuruyordu.

Yoldaşlarla yürüyüşün başlamasından yarım saat önce, Taksim tramvay durağında buluşmaya karar vermiştik. Buluşma yerine gittiğimizde insanlar toplanmaya başlamış, gökkuşağı bayrakları açılmıştı. Başlıyordu işte…
 
İmece usulü topladığımız parayla yaptırdığımız ve tasarımına birkaç dakika içerisinde karar vermek zorunda kaldığımız “Eşit Yurttaşlık Sosyalizmde! – Gökkuşağının Kızılı” pankartımızı açtık. Memlekette rüzgârın soldan estiği pek görülmese de, az daha pankartımızı uçuruyordu. Pankartta el yordamıyla delikler açtık, kıpkızıl gökkuşağı bayraklarımız dalgalanıyor, hazırız.
 
Hemen solumuzda devasa bir gökkuşağı bayrağı açıldı. Lolipop diye tabir edilen dövizlerden yüzlercesi ellerde dolaşmaya başladı. Islıkların uğultusu kitlenin attığı sloganlara karışırken,  yürüyüşe dair ne varsa “biz buradayız” diyor gibiydi.
 
Ankara’da iki yıldır katıldığımız Homofobi ve Transfobi Karşıtı Yürüyüş’te kullanılan sloganlardan bazılarına politik bir anlam yüklemekte zorlandığımız olmuştu. Herkes bağırırken susmak belki can sıkıcıydı ama ikiyüzlü davranmaktan iyiydi. İçimize sinenleri ise boğazımız patlarcasına haykırmaktan geri durmadık. Öbür yandan AKP’yi hedef alan sloganlarımızı kimse üzerine alınmadı, “yürüyüş komitesi” adına rahatsızlık bildirmedi. Aksine katılımımızdan memnuniyet duyduklarını, kendimizi misafir gibi hissetmemize yol açmadan belli ettiler.
 
İstanbul’daki yürüyüşte megafonu elinde tutmanın, kendinde kitleye hükmetme hakkını görmek anlamına geldiği, kısa zamanda belli oldu. Büyük gökkuşağı bayrağının arkasından yürümekten gocunmuyorduk ama birileri bizi kitlenin en arkasında görmek istiyordu. “Tamam, LGBT’ler de insan ama çok ortalıkta dolaşmasınlar” çarpık zihniyetinin bir başka tezahürü, “Sosyalistler olarak yürüyüşe katılabilirsiniz ama fazla göz önünde olmayın” biçiminde karşımıza çıktı. Yürüyüşe katılmak en meşru hakkımızdı, nerede yürüyeceğimize de ancak biz karar verebilirdik. Bundan sonraki yürüyüşlerde de öyle olacak.
 
Bizi kitlenin en arkasına, aslında dışına atmak isteyenlerin bahanesi, pankartımızın “ideolojik” olmasıydı! Kitleye attırılan sloganların hemen hepsinin, bana göre, apolitik olması, bunların “ideolojiler üstü” olduğu anlamına gelmiyor. Liberalizmle bulaşık sığ bir dışa vurumculuğu yansıtan sloganların sorunu ideolojik değil apolitik olmalarıydı. Belli ki, “Eşit Yurttaşlık Sosyalizmde!” pankartı ideolojik olmaktan ziyade, fazlasıyla politik bulunmuştu.   
 
Post-modern ideolojinin merkezi iktidarın fethini önemsizleştiren (aslında burjuvazinin iktidarını dokunulmaz kılan) propagandası, dönüşümün alanını mikro ölçekli toplumsal ilişkilerle sınırlı tutan bir anlayışı da beraberinde getiriyor. Söz konusu durumun LGBT hareketine fazlasıyla egemen olması,  toplumsal sorunların nihai çözümünü siyasal devrimin gerçekleşmesine bağlayan sosyalist yaklaşımın “ertelemecilikle” itham edilmesine zemin sunuyor. Devrimin, yıllarca süren zorlu ve inatçı bir mücadelenin ürünü olduğun bilen sosyalistlerin Onur Yürüyüşü’ne katılmaları, tüm ezilenler gibi LGBT’lerin kurtuluşunun da bugünden verilecek savaşıma bağlı olduğunu kavradıklarını gösterir ve ertelemecilik iddialarını boşa düşürür. Sorun sosyalistlerin ertelemeciliği değil, LGBT hareketinde devrime olan inançsızlıktır. “Devletin başına ibne gelecek” sloganının, herhangi bir toplumsal dönüşümü hedeflemediği ortadadır ve asıl ertelenenin iktidarı ele geçirme kavgası olduğunun kanıtıdır.    
 
Anti-hiyerarşik olmakla övünen LGBT hareketini, megafona sahip olmanın verdiği ölçüsüz özgüvenden olacak, yalnızca kendilerinin temsil ettiklerini düşünenlerin, Kavaf’ın eşcinsellerden tedavi edilmesi gereken hastalar olarak bahsetmesine benzer biçimde, sosyalistlere “ruh hastası” demesi hem teşhir, hem de protesto edilmesi gereken bir tutumdu. Hareketin ayrımcılığın her türlüsünün karşısında dikilirken savunduğu “buradayız, gitmiyoruz, alışın” tutumunu, sosyalizm düşmanlığı karşısında sergilemememiz düşünülemezdi. Bir taraftan sosyalist hareket içerisinde hızla marjinalleşen homofobiyle mücadele ederken, LGBT hareketi içerisindeki anti-komünizme göz yummak bize yakışmazdı. Provokasyona gelmedik, işimize baktık.
 
Uzun bir yürüyüşün ardından Tünel’e vardığımızda pankartımızın etrafında toplandık, sıkılı yumruklarımızı havaya kaldırdık ve bizler için unutulması mümkün olmayan o günü, yoldaşımızın deklanşöre basmasıyla ölümsüzleştirdik. Festivale katılmış gibi eğlenmek, içmek için değil mücadele etmek, öldürülen LGBT’lerin hesabını sormak, hak eşitliğini savunmak, gökkuşağının kızılını öne çıkarmak için oradaydık ve mutluyduk.
 
Kitlesel miydik, hayır. Yürüyüşten önce diplomasiye zaman ayırmamış, milletvekillerini kortejimize davet etmemiş, salt niceliğe odaklanmamıştık. Düşük hızlı bir sirkülasyonla yaklaşık 50 kişiyi bir araya getiren kortejimiz, sosyalizmin sesini Onur Yürüşüyü’ne taşıdı. Seneye daha kitlesel olmanın yollarını şimdiden arıyoruz.
 
Karma bir toplamla yürümeyi tercih eden sosyalistler olarak, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz” şiarını dilimizden düşürmedik. Sosyalizme vurgu yapmanın her zaman ertelemecilik anlamına gelmediğinden emin bir şekilde “Eşit yurttaşlık sosyalizmde” diye haykırdık. Üyesi veya sempatizanı olmaktan gurur duyduğumuz TKP’nin Beyoğlu ilçe örgütünün önünden geçerken “Yaşasın devrim ve sosyalizm” sloganıyla yoldaşlarımızı selamladık. Padişah bozuntusuna, on sene önce eşcinsellerin ağzına çaldığı yarım parmak balı hatırlatmayı “onurumuza” yediremedik, “Boyun eğme, onuruna sahip çık” dedik. “Sivil” Anayasa tartışmalarında zokayı yutmadığımızı, “Gerici, faşist, homofobik AKP” sloganını bıkmadan usanmadan yineleyerek gösterdik. Muhatabımız LGBT hareketiydi ancak düşman olarak iktidardaki partiyi, AKP’yi seçmiştik. Devrimci kimliğimizi hareketin gözüne sokmak yerine, uğruna mücadele ettiğimiz davayı layıkıyla temsil etmeye çalıştık.
 
Gökkuşağı Kızılı olarak tüm dışlanan, ezilen, emekçi LGBT’leri, insanlığa özgürlük ve eşitlik bağlamında verecek hiçbir şeyi kalmayan kapitalizmden zihnen kopmaya, haklarını tanımak bir yana LGBT’leri ikinci sınıf yurttaş olarak gören AKP’ye başkaldırmaya, geçmişin dersleriyle yüklü zengin bir mirasa sahip olan sosyalizm mücadelesine omuz vermeye davet ediyoruz. Bizimle facebook’ta açtığımız sayfa üzerinden iletişim kurabilirsiniz.       
 
Onur Yürüyüşü’ne eylemin kitleselleştiği, hareketin yükseldiği bir dönemde ilk kez katıldık. Ezilenlerin kötü gün dostu olduğumuzu, önümüze barikatlar kurulduğunda da göstereceğiz.    

Etiketler:
İstihdam