30/06/2015 | Yazar: Murat Çekiç

‘Bir trans eteğini kaldırıyordu, kendisine biber gazı silahını tutan polise. Ben o kadar cesur değildim, neme lazım deyip kendimi dükkanlara attım kendim gibi giyiniklerle. Eteğini kaldırmaya cesaret edense ortadaydı. Kaçmadı bizim gibi. O kadar cesurdu ki, ufacık bir parça eteğiyle bize siper oldu."

“Bir trans eteğini kaldırıyordu, kendisine biber gazı silahını tutan polise. Ben o kadar cesur değildim, neme lazım deyip kendimi dükkanlara attım kendim gibi giyiniklerle. Eteğini kaldırmaya cesaret edense ortadaydı. Kaçmadı bizim gibi. O kadar cesurdu ki, ufacık bir parça eteğiyle bize siper oldu.”

İnternette #CehennemYürüyüşü diye etiket açıp Onur Yürüyüşü’ne hakaretler yağdıranlardan bahsetmeyeceğim size. Onların bulandıkları nefreti hatırlamaya takatim yok. En azından bir süre daha o melun etiket altında edilen hakaretlerden, beslenen nefretten, acımasızlığın sıradanlığından uzak tutmak istiyorum zihnimi. Çünkü yine gücümüzü toplayıp “bu dünya, eziyeti hak sananların dünyası olmayacak” diye haykırmamız gerekecek.

Onur Yürüyüşü’nden beri benim vicdanımı acıtan başka türlü bir eziyetten bahsetmek istiyorum bu yazıda. Normal’in insanı kolayca saran yumuşaklığını kendine kalkan edip, #CehennemYürüyüşü diyenlerin sözlerini ödünç alarak geçmiş hesaplarını, kişisel sorunlarını çözmeye kalkışanları yazmak istiyorum. Bunları düşünüp yazarken yine de hicap duymamak elde değil. İnsan kendisiyle aynı zulmü çekenlerin ve zor zamanda yine de bir oluruz diye bildiklerinin kara günde karanlığa karışanlardan olmasını hazmedemiyor. Onur Yürüyüşü’ne katıldığı için gözüne plastik mermi sıkılan, ameliyat masasına yatırılan LGBTİ’ler varken, hala daha kim soyundu kim giyindi diye  edepsizlik cetveli tutanları vicdanım kabul etmiyor. Hafsalam zaten almıyor.

Mis Sokak’ta kalabalık bir gruptuk. Daha saat beş olmamıştı. Ekserimiz sıradan, alışıldık kıyafetlerleydik. Pek azımızın ise “marjinal” kostümleri vardı. Üzerimize mavi plastik mermiler atılırken ben giyiniktim. Zehirli sularından da sıktılar. Ben hep giyiniktim. Basit, sıradan bir tişört, sıradan bir kot pantolon vardı üzerimde. Sudan, mermiden korunmak için dükkanlara sığındık. Yine de gazdan kaçmak ne mümkün. Ama suya, mermiye rağmen ayakta, ortada, polisin karşısına dikilenler vardı. Dükkânlara sığınanların hepsi giyinikti. Ortaya kendini atanlar, kaçmadan yerinde duranlarsa kostümlü. Ben giyiniktim. Bir trans eteğini kaldırıyordu, kendisine biber gazı silahını tutan polise. Ben o kadar cesur değildim, neme lazım deyip kendimi dükkânlara attım kendim gibi giyiniklerle. Eteğini kaldırmaya cesaret edense ortadaydı. Kaçmadı bizim gibi. O kadar cesurdu ki, ufacık bir parça eteğiyle bize siper oldu. Eteğini kameralara, yoldan geçen ahaliye, ahlak bekçisi LGBTİ’lere açmadı o. Eteğini polise açtı. Sömürülerek, belki de ellisini göremeden ölüme mahkûm edilecek bedenini söyleyebileceği en güçlü söz olarak kullandı. Hepimiz dükkânlara kaçışırken, sahip olmak için hayatının yarısından vazgeçmeyi göze aldığı bedenini o polisin karşısına dikti. O kıymetli bedeni hepimiz için kalkan oldu bir anlığına! Biz fısır fısır isyan ederken, o trans bedeniyle çığlık attı.
 
Onur Yürüyüşü sırasında her soyunan niye soyundu bilemem. Pek çoğunun “yeter artık, canımızı mı alacaksın, al sana can!” diye soyunduğunu ise biliyorum. Şahidim. Ama daha iyi bildiğim bir şey var. Giyiniklerden gördüğümüz hayır, soyunmuşlardan gördüğümüz hayırdan ne daha fazla ne daha az değildir. Hepsi birbirine denktir. Hepsinin hayrının yeri başka başka. Yine de, “elalem ne der” diye diye sokaklara sürülen, en yakınlarından her türlü acımasızlığı gören LGBTİ’lerin, şimdi kalkıp “elalem ne der” diyerek eylemlerde bedenini isyana çevirenleri yerden yere vurmasını anlayamıyorum. Biber gazından, plastik mermiden, polis şiddetinden kafalarını başka yöne çevirip soyunanları teşhir etme telaşına kapılmalarını ise aklım hiç almıyor. İnternetteki sayfalarda LGBTİ olduğu halde kendini yürüyüşte kim soyunmuş ifşasına vakfetmişleri görüyorum. Gördükçe de durup soruyorum; siz de bu çileyi çekiyorsunuz, ne demeye #CehennemYürüyüşü diyenlerin şerrine ortak olursunuz?
 
Herkesin bildiğini tekrar etmek hiç bu kadar az yanlış olmamıştı, o yüzden rahatlıkla tekrarlıyorum.  Stonewall’da polisin karşısına ilk çıkanları hatırlayalım. Plastik mermi soyunmuş musun giyinmiş misin ayırt etmiyor. Biber gazı ise kat kat giyinsen bile ilmeklerin arasından kendine bir yol buluyor. Zaten hepimize zulmeden çok. Gelin siz de zulmedenlerden olmayın. Yaşar Kemal’in dediği gibi: “Dünyanın bütün kötülüklerine baş kaldır. Bazen senin iyiliğin başkasının kötülüğüne de olabilir. Kendi iyiliğine de baş kaldır..”

Etiketler:
İstihdam