13/01/2010 | Yazar: Kahraman Gür
Özetle; Türkiye tarihinde eşcinsellik üzerine doktora çalışmalarının gerekliğini vurgulamak ve doktora konusu olabilecek bir kaç güzel baslığı belirtmek istiyorum.
Özetle; Türkiye tarihinde eşcinsellik üzerine doktora çalışmalarının gerekliğini vurgulamak ve doktora konusu olabilecek bir kaç güzel baslığı belirtmek istiyorum.
15. yüzyılın sonunda İstanbul’da ilk kahvehane açılır. İlerleyen yıllarda İstanbul’da kahvehane sayısı patlar. Konstantinople’ye gelen yabancılar kahveyi ve kahvehaneyi çok sever ve batı Avrupa’ya taşımak isterler. 16. yy bir tane İtalya’da ve ilerleyen zamanda birkaç tane de diğer Batı Avrupa ülkelerinde açılır. İstanbul’da kahveyi içenler çok sever ama 200-250 yıl boyunca Batı Avrupalılar kahve içmekten ve kahvehane kültüründen açıkça uzak dururlar. Nedeni eşcinsel olma korkusudur. Osmanlıda eşcinselliğin yaygınlığı o zaman tüm Batı Avrupa’da iyi bilinir ve kahve ile eşcinsellik bize de bulaşır mı düşüncesiyle kahveye yanaşmazlar.
Osmanlı, eşcinsel görünürlüğünün bu kadar aşikâr olduğu yılları, Dror Ze'evi, Müslüman Osmanlı Toplumunda Arzu ve Aşk kitabında belirttiğine göre Osmanlının batılılaşma sevdasının başladığı 1820-50 yıllarıyla beraber eşcinsellere karşı kılıç kuşanarak sonlandırır. Osmanlının çağdaş mirasçısı Cumhuriyet de kılıcı elden düşürmez. Batıyla entegrasyondan sonra eşcinsellerinden utananlar tek Osmanlılar değildir. Örneğin Japonlar’ın tarihi de eşcinselliğin görünürlüğü veya serbestîsi inanılmaz boyuttadır ve Osmanlılarla aynı yıllarda kendi serbestlik kültürlerine batı tenkitiyle ket vurmuşlardı. (Japonlar eşcinselliğin serbestçe yaşandığı Japonya’ya Tokugawa Japonya, o yıllara Tokigawa yılları derler)
Türkiye, Japonya, İran, Afganistan gibi birçok ülke eşcinsel kültürleri üzerindeki bu iki yüzyıllık ölü toprağını henüz kaldırmış, eşcinsel tarihini tartışmış değil. Bu ülkelerdeki sürekli ileri sürülen eşcinsellik batıdan ithal ediliyor algısının yanlışlığını ortaya koymak için iki yüzyıl öncesine gidilmeli ve o yıllardaki eşcinsel yaşam rapor edilmelidir. Bunu yapabilecek akademisyen tarihçilere ihtiyaç var. Bu da doktora çalışmalarıyla mümkün olur. Bir alanda bilgi üretilmesi isteniyorsa, o alanda uzman geliştirilmesi hedefleniyorsa, o alanda yetişecek doktora öğrencileri desteklenir.
Şu an durum nedir bilmiyorum ama 5-6 yıl önce kadın çalışmalarından bir arkadaş Kaos GL’nin bir toplantısında YÖK’ün eşcinsel çalışmalarında doktoraya müsaade etmediğini söylemişti. Bilgi, Sabancı, Koç gibi üniversitelerden sonra halen bu durumun söz konusu olmayacağını düşünüyorum. Eğer YÖK halen yasal olarak engel teşkil ediyorsa, bu engel uygun bir şekilde aşılabilinir. Örneğin yurt dışındaki bir üniversiteyle yapılan işbirliği YÖK sorununu devreden kolayca çıkarır.
Şu an için aklıma bir çırpıda gelen diğer üç sorun şunlar; 1) Niyet eksikliği 2) Finansman kaynağı ve 3) Osmanlıca bilgisi yoksunluğu.
Niyet eksikliğini gidermede Kaos GL uzun yıllardır çalışıyor, dergide tarih alanında yazıları teşvik ediyor. Ayrıca Homofobi Karşıtı Buluşmalara üniversiteden tarihçi hocalar çağırılabilinir ve tarihte eşcinsellik çalışmanın önemi üzerine oturum yapılabilinir. Ya da İstanbul’da sadece bu konuya özgü bir oturum düzenlenebilinir.
Finansman kaynağına gelince Amerika’daki çok yaygın olduğu için dilimin ucuna hemen şirket desteği geliyor. Biliyorum şirketlerden hatta vergilerimizle oluşan kamu veya sivil toplum fonlarından dahi destek almak bazı arkadaşların tüylerini dikenleştiriyor ve de Türkiye’de hangi şirket buna hazır sorusu hemen akıla geliyor. Ama düşünün ki bir büyük firma Kaos GL’ye 4 doktora projesini 4-5 yıllığına destekleme sözünde bulunuyor. Üniversitelerin birinde veya birkaçında eşcinsellik üzerine 4 akademisyen yetişiyor. Ben bu işte bir sakınca görmüyorum hata böyle bir şirket desteğinin gayet hayırlı olacağını düşünüyorum. Kaos GL’nin işin içinde olmasının faydalarını tartışmaya gerek bile yok.
Osmanlıca bilgisi önemli çünkü arşivlerin Türkçeleştirildiği belirtiliyor ise de hangi belge ve bilgilerin Türkçeleştirildiği konusunda şüpheli olmakta fayda var. Kürşad Kahramanoğlu BirGün’deki bir yazısında Mevlana’nın eserlerinin Farsçadan Türkçeye çevirilerindeki bilinçli eksikliği güzel vurgulamıştı. Bu nedenle ilk kaynaktan belgeleri takip etmek çok önemli olabilir.
Osmanlı ve eşcinsellik denince akıllara o kadar çok konu geliyor ki, yeter ki istenilsin. Çengi kültürü, Hacivat-Karagöz diyalogları (gerçi bunların kayıt edilmediği için tükendiğini duymuştum), Osmanlı edebiyatında eşcinsel tema, Osmanlı döneminde Anadolu’da eşcinsel yaşam vs.
Daha spesifik olarak belirtmek gerekirse bir çok konu arasında seçilecek yayın çıkaracak ve kolayca kitaplaştırılabilecek 4 doktora çalışması şunlar olabilir;
Murat Bardakçı Hürriyet’te bir yazısından bir alıntı yaparak istenilirse o yıllarda eşcinsel serbestliğinin gösterilebileceğini belirtelim;
‘Osmanlı zamanında müşteriye çıkan delikanlılara "hîz oğlanı" denirdi ve mesleklerini icra eden "hîz"lerin devlet tarafından kayıt altına alınmaları şarttı. Hayatını bu işten kazanan erkekler "defter-i hîzán" yani "hizler defteri" denilen kütüğe yazılırlardı ve bugünden çok daha önemli bir farklılık söz konusuydu: Profesyonel eşcinseller, "esnaftan" kabul edilirlerdi. Esnaf, o devirde ordunun bir bölümü sayılır, padişahın sefere çıkışından önce İstanbul’da yapılan büyük geçit resmine bütün meslek grupları katılır ve "hîzán", yani eşcinseller de bu geçit resminde yer alırlardı.’
Doktora öğrencisinin çok zorlanmadan birçok bilgiye ulaşabileceğini düşünüyorum.
10-15 yıllık seferlere giden askerler için erkek genel evleri benzeri birimler kurulduğu doğru mudur? Şeyhülislamlar savaşa giden askerlere kadın yerine erkeği tercih edin diye açıklamada bunuyorlar mıydı gerçekten? Doğruysa asıl önemli olan Sarayın, dinin ve halkın, erkek-erkeğe ilişkiyi algılayışları nasıldı?
Etiketler: