26/02/2014 | Yazar: Tuğrul Güven

Param yok ya da yeteri kadar kazanamıyorum diye şehrin belirli bir bölgesinden dışlanmak ve kendimi orada yabancı gibi hissetmek istemiyorum.

Param yok ya da yeteri kadar kazanamıyorum diye şehrin belirli bir bölgesinden dışlanmak ve kendimi orada yabancı gibi hissetmek istemiyorum.
 
Ya işin belki de en acı, kabul edilemez ve insanın içine dokunan tarafı ne biliyor musunuz, insanların bir kısmı, sahip oldukları ve 5’in altındaki bir kaç bin borcunu ödemek için bile aylarca çalışıp didinmek zorundayken öteki taraftakilerin cımbızın ucundaki kıl kadar paranın kat be kat fazlasıyla saatler içinde oynayabilecek kadar gözü kara oluşu.
 
Bense yıllardır bir yirmi bini bir araya getirip kendime bir araba alamamış olmanın hezimeti içinde kavruluyorum.
Bu gazelsi ucuz yakarıştan sonra asıl konuya giriş yapabiliriz, her şey bir yana aslında, iktidara gelecek olanlara asıl sormamız gerekenleri sormadığımızı düşünüyorum.
 
Mesela, şimdiki yerel yönetimler gittiğinde ve yerine “siz” geldiğinizde değişenin ne olacağı konusunda hala aydınlatılmadık. Daima var olan yolsuzluklar, rant savaşlarının dışa vurumu, ses kayıtları, telefon görüşmeleri...
Peki sizler bizler için ne yapacaksınız? Ödediğimiz vergilerimizi umursamadan kendi çıkarları için kullanan insanlara karşı ne gibi yaptırımları hayata geçirmeyi planlıyorsunuz?
 
Şu seçim dönemlerini işte bu yüzden hiç sevmiyorum.
 
Seçim yaklaşmaya başladığı an yaşadığımız bölgedeki tüm adaylar kapımızı çalıp oyumuzu almak ve karşılığında aslında bize (yani dünya görüşüne pek yakın olmayan bireyler topluluğuna) ucundan kıyısından hiç bir yararı olmayacak işlerle şeyler için vaatlerde bulunmuyorlar mı? İşte en trajikomik gerçek de bu, bana ne ilçenin diğer ucundaki işe yaramaz bir parkın varlığından? Oraya ulaşmak için bile iki tane otobüs değiştirmem gerekirken bir de oy mu bekliyorsunuz benden “hizmet götürdüm” diye?
 
Şehrin o tarafına bir şeyler yapılmasın, dediğimden değil, yalnızca beni pek ilgilendirmiyor bu durum.
Vizyonsuzluk, gelecek planlarının olmayışı ve anı yaşama hevesi. Belki gelecek planları vardır hepimiz gibi, fakat bu planlar yalnızca kişisel; toplumsal ve çözümleyici değil. İçimi karartan da bu aslında. Kişisel çıkarların önüne geçemiyor olmak.
 
Benin işime yaramayacak şeyler, SMS’ler, otobüslerden yayılan gürültüler, sosyal medya tacizleri ve çok daha fazlası. Bana ne ki yani belediye başkanının çıkacağı televizyon programından, kendini övmekten başka ne yapıyor ki bu insanlar? Futuristik ve gerçekleşmesi için o adamı/kadını en az iki sefer daha seçmemiz gereken projeler ilgimi çekmiyor, üzgünüm. Yakın gelecekle ilgileniyorum şu anda.
 
Halen takip ettiğim kadarıyla, örneğin Ankara ile ilgili hiç bir yeni toplu ulaşım çözümleri yok, yeni iş fırsatları yok, halihazırda var olan vergilerden herhangi bir vazgeçiş yok.
 
Bence asıl tartışmamız gereken şeyler de bunlar. Halktan haksızca alınan vergilerde düzenlemeye gidilecek mi, yeni toplu ulaşım çözümleri sağlanacak mı ya da iş kolları ile ilgili yeni ne gibi planlarınız var, adil gelir dağılımı ile ilgili ne gibi hedefleriniz var; bunları yazılı olarak, kağıt üzerinde ve gerçekçi hedefler doğrultusunda görebilir miyiz?
 
Mesela şehrin girişlerine dikilecek olan iğrenç moloz yığınları hakkında benim fikrimin de alınacağı bir sistemin geliştirilmesini istiyorum. Ya da oyuncaktan daha beter görünümlü ve çalışmayan saat kuleleri için benim ne düşündüğümün önemsenmesini talep edebilmeliyim. İsteyip istemediğim sorulmalı, istemiyorsam da yapılmamalı. Bunları iletebileceğim bir mekanizma bile yok. Bu mekanizmayı kurmak için ne yapacaksınız?
 
Ankaray ve Metro’nun ortak kesişim istasyonunda yalnızca bir hafta süresince oy verebileceğimiz sistemler kurup üstüne bir de TCKN’mi alıp, hangi oyu verdiğimi ayan beyan görebileceğiniz bir fişleme mekanizması ile gerçek fikirlerimizi mi alacaksınız? Hediye olarak da 20 binişlik otobüs kartı verirsiniz artık.
 
Sen ne vaad ediyorsun, neden senin partine, sana oy vermeliyim diye soramıyorum bile.
 
Bizlerin ihtiyacı olan şey aslında yeni bir cami, yeni bir yol, yeni bir işlevsiz proje değil. Çünkü her taraf cami, her taraf yol ve her taraftan fışkıran ve pek de bir fonksiyonu olmayan işler. Paramın hiçbir estetik değeri olmayan ve fonksiyonu yalnızca dramatik bir gösterişten ibaret bir beton yığınına gömülmesini istemiyorum örneğin. Daha hızlı hareket edebilmek istiyorum şehirde, on yıldan daha fazladır atıl durumda olan metronun sistem güvenliğini bana kim garanti ediyor? Neden yaşadığım bölgeye gönderilen otobüsler daha sık değil? Daha yakında hastaneler, yaşam alanları ve iş olanakları istiyoruz. Daha az beton, daha çok doğa istiyorum, rant ile şehrin yaşanmaz hale getirilmesini istemiyorum.
 
Var olanların iyileştirip işlevli ve verimli bir hale getirilmesini istiyorum. Yeni bir yola ihtiyacımız yok belki de, sinyalizasyona, çarpık kentleşmeye çare bulunması gerekiyor, Rant uğruna gözden gelinerek şehre zarar vermiş yapıların acilen kaldırılmasını istiyorum.
 
Param yok ya da yeteri kadar kazanamıyorum diye şehrin belirli bir bölgesinden dışlanmak ve kendimi orada yabancı gibi hissetmek istemiyorum.
 
Şöyle bir bakıyorum da, en azından Ankara için, hiç bir yerel yönetim adayının bu ve benzeri konularda yeni bir planı projesi yok. Varsa yoksa asıl işi şehirler arası yollarda yolcu taşımak olan otobüslerin üzerinden bangır bangır şarkılar çalıp insanları kendilerinden tiksindirmek, televizyonlarda geçmişe yönelik icraatları anlatıp yeniden oy dilenmek.
 
Ne yapacaksın da beni rahatlatacaksın, nasıl halledeceksin, onu anlat sen bana.
 
Takipteyim.
 
Ha, vizyon sahibi, beni düşünen, benim için çalışan ve benim çıkarlarımı düşünen birisi gelir mi, sanmıyorum. Ama talep ederek bir işin ucundan tutabileceğimi düşünüyorum.

Her gerçek, hayal kurmayla başlar, hayallerimin gerçekleştiğini göreceğimi sanmıyorum ama benden sonraki nesil için en azından bunu talep etmekten geri durmamam gerekiyor. 


Etiketler:
nefret