06/11/2012 | Yazar: Tunca Özlen
Türkiye’deki seks işçileri arasında transların özgün bir yeri olduğunu vurgulamakta fayda var. Elbette bütün translar seks işçiliği yapmıyor. Bununla birlikte eğitim ve istihdam süreçlerinden dışlanmayan transların küçük bir azınlığı oluşturdukları biliniyor.
İşçi sınıfının kapsamı ve sınırları, kuramsal tartışmaların konusu olagelmiş, ortaya atılan tezlerin önemli siyasi çıktıları olmuştur. Sınıfın gündelik ve tarihsel çıkarlarından hareketle toplumsal kurtuluşun yolunu arayan Marksistler açısından konu nicelik meselesine indirgenemez. Zira işçi sınıfı kategorisine dâhil edilen kesimlerin niteliği, siyasal devrimin de ufkunu belirleyecektir.
Kapitalizmin üzerinde yükseldiği temel olan artı değer üretiminin neresinde durdukları, mülksüz kesimlerin sınıfsal pozisyonu hakkında yapılan değerlendirmelerde kalkış noktası olmuştur. Üretim sürecine fabrika dışındaki mekânlarda katılan, yani doğrudan sanayi proletaryasına mensup olmayanlar, özensiz bir yaklaşımla burjuvazinin alt katmanlarına dâhil edilebilmiştir. Kendilerine yönelik önyargıların teorize edilmesi vasıtasıyla ‘sınıftan men edilen’ kesimlerden biri de seks işçileridir.
Çeşitli cinsiyet kimliklerine (erkek, kadın, trans) ve cinsel yönelimlere (heteroseksüel, biseksüel, eşcinsel) sahip yetişkin veya çocukların, yaşamını sürdürebilmek için seks hizmeti üretmek üzere para karşılığında bedenlerini satması, seks işçiliğinin en genel tanımı olarak kabul edilebilir. Yaşamını idame ettirebilmek için elinde bedeninden başka piyasaya sunabileceği başka hiçbir şey olmayan seks işçilerinin, ‘işçi’ kategorisi altında değerlendirilmesine yönelik şiddetli itirazlar var.
Bir görüşe göre, geçimini fuhuş yaparak sağlayan insanların işçi olarak nitelendirilmesi hem yapılan işi meşrulaştırır, hem de işçi kimliğine halel getirir. Sınıfların tanımlanmasında Marksizme içkin olmayan bu yöntem, bir taraftan ikiyüzlü burjuva ahlakına yaslanırken, kapitalizm koşullarında ‘temiz iş / kirli iş’ ayrımına giderek, emek ile sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişkiyi merkeze almayan bir yaklaşımı beraberinde getirmektedir. Sanılanın aksine Marksizm, diğerleri ile birlikte kendi varlığını da ortadan kaldıracak yegâne sınıf olan proletaryayı tarih-üstü bir figür olarak kutsamaz. Üretim sürecinde ulvi bir konuma yerleştirilmeyen işçi kimliği, siyasal bilinçle buluştuğunda anlam kazanır. Diğer argümana gelecek olursak, işçilik olarak tanımlanmasının seks işçiliğini meşrulaştıracağını öne sürenlerin, savunma sanayisinde çalışan işçileri savaş suçlusu ilan etmelerinden endişe ettiğimi söyleyebilirim sadece.
Yöneltilen itirazlardan üzerinde tartışılmayı en fazla hak edeni ise, doğrudan artı değer üretimine katılmayan kesimlerin işçi kategorisinde değerlendirilemeyecek oldukları tezi. Buna göre üretim bandı üzerinde herhangi bir aktif görev almayan, örneğin üretim sürecinin kesintiye uğramamasının sağlanması, ürünlerin dağıtımı ve satışı, işçilerin kendilerini yeniden üretebilmeleri için ihtiyaç duydukları hizmetlerin karşılanması gibi alanlarda çalışan kesimler, işçi olarak tanımlanamazlar. Fabrikalardaki özel güvenlikçiler, marketlerde çalışan reyon ve kasa görevlileri, müşteri hizmetleri çalışanları, garsonlar derken sayması mümkün olmayan kesimlerden biri de elbette seks işçileri. İşçi tanımı bu kadar indirgemeci bir yöntemle yapıldığında, sermaye sınıfının nüfusun azınlığını oluşturan asalak bir sınıf olduğu önermesi de haliyle boşa çıkıyor.
Marksizm işçi sınıfını tanımlarken ahlaki veya işlevselci kıstaslara başvurmaz. Üretim araçlarına sahip olmayan ve hayatta kalabilmek için emek veya zihin gücünden, seks işçiliği örneğinde ise bedeninden başka satacak hiçbir şeyi olmayanlar ve bu arada işsizler, işçi sınıfının organik bir parçasını oluşturur. Bu tanım ne sınıf içindeki katmanlaşmayı, ne de ‘kendinde sınıf, kendisi için sınıf’ ayrımını yadsır. İlk ekonomik, ikincisi siyasi faktörlerin sonucu olarak ortaya çıkan sınıf içindeki farklılaşmalar, sınıfı ‘sterilize etmek’ çabasının dayanağı olamaz.
Karşınızdakine hizmet sektöründe çalışanların işçi sınıfının bir bileşeni olduğunu kabul ettirdiyseniz, karşınızda yeni bir tartışma başlığı çıkacaktır: Seks işçiliği hizmet sektörüne girer mi? Bu soruya yanıt ararken yine ahlaki önyargılardan bağımsız düşünebilmek gerekiyor. Kişinin kendisini yeniden üretmesi için karşılaması gereken temel ihtiyaçlardan biri de cinsel ihtiyaçlarıdır. ‘Tarihin en eski mesleği’ tabiriyle geçmişten günümüze yapısal hiçbir değişiklik göstermeden geldiği yanılsaması yaratılan fuhuş da, günümüzde ‘kayıt dışı’ bir şekilde yürütülen hizmetlerin başında gelmektedir. Güvencesiz ve sağlıksız koşullarda çalışma, bir mesleki örgütlenmenin olmayışı, polis baskısı ve ahlaki normlar gibi yapısal bir takım faktörler, sektörde çalışan seks işçilerinin bakış açılarını ve yaşam tarzlarını da belirlemektedir. Mekânsal olarak tanımlanmış bir üretim biriminde, belirli çalışma saatleri arasında, toplumsal iş bölüşümündeki yeri hor görülmeyen bir iş kolunda çalışıyor olmanın, sınıf bilinci edinmeye daha müsait koşullar yarattığı kabul edilmelidir.
Türkiye’deki seks işçileri arasında transların özgün bir yeri olduğunu vurgulamakta fayda var. Elbette bütün translar seks işçiliği yapmıyor. Bununla birlikte eğitim ve istihdam süreçlerinden dışlanmayan transların küçük bir azınlığı oluşturdukları biliniyor. Bütün seks işçilerinin, hatta genel olarak işçilerin sınıf bilinci taşıdığı, gündelik ve tarihsel çıkarları için savaştıklarını iddia etmek mümkün değil. LGBT toplumu içerisinde bile zaman zaman görünürlük sorunu yaşayan translar, seks işçilerinin en politik ve örgütlü kesimini oluşturuyor. Dernekler etrafında örgütlenmeye çalışan transların TEKEL direnişe düzenledikleri destek ziyaretini unutmak da, ayrımcılık karşıtı yürüyüşler de taşıdıkları “Patronsuz ve pezevenksiz bir dünya istiyoruz!” pankartını görmezden gelmek de mümkün değil. Çalışma haklarının ellerinden alınmış olması bir mağduriyet olarak kavranacağına, hastalık ve ahlaksızlık yayan kişiler olarak gösterilen seks işçilerinin güvenceli iş taleplerinin yanında durmak, örgütlenme çalışmalarını desteklemek, transfobi ile hesaplaşmak gibi başlıklar, sınıfın birliğini savunanlar açısından ikincil gündemler olarak görülemez.
İşçi sınıfı, bütün sınıfları ve bu arada kendi varlığını da ortadan kaldırabilecek biricik toplumsal güçtür demiştik. Benzer biçimde fuhuşun ortadan kaldırılması da, seks işçilerinin örgütlülüğü ve sınıfsal bilinçle kuşanmaları sayesinde gerçekleşecek.
Bu yazı ilk olarak soL Gazetesi’nin 27 Ekim 2012 tarihli soL Bakış ekinde yayınlanmıştır.
Etiketler: