05/11/2013 | Yazar: Selçuk Candansayar

Haysiyet, özgür insanlarda görülen bir meziyet değil, insanı özgürleştiren bir sorumluluk.

Haysiyet, ahlaktan ve onurdan daha kapsamlı bir niteleme. Bireyin kendi tarihselliği içinde dünyada bulunduğu yeri, zamanı ve eyleme halini de içeriyor. Özdeğerini, bizatihi eylemiyle inşa etme hali. Her insanın haysiyeti onun kutup yıldızı; akıp giden zamana, koşullara bağlı olmadan eylerken yönünü tayin ettiği. 

Her canlı kendi fıtratında haysiyetli olarak doğar ama yalnızca insan türü kendi haysiyetini korumada özgür. Tabi haysiyetinden vazgeçmekte de. Doğal koşullarında özgür yaşarken haysiyetsiz davranan, karnı tok olmasına karşın avlanmaya devam eden ‘hayvan’ yoktur. Bu bahisten haysiyetle özgürlük birbirlerine dolaysızca bağlıdır.
 
Demem o ki haysiyet, özgür insanlarda görülen bir meziyet değil, insanı özgürleştiren bir sorumluluk.
 
Haysiyet, mekâna dair bir im de olduğundan, bireyin hem özsaygısını hem de kendi dışındakiler nezdindeki itibarını belirler. Saygınlık ve itibar insan zihninde yükseklik kavramıyla alımlanır. Haysiyetli eylemde bulunanları, kendileri değil ama başkaları daha yukarda, yüksekte hissederler; hele de özgürlüklerinin sorumluluğunu alamayanlar.
 
Şafak Pavey’in, Mecliste özgürleştiren haysiyetin nasıl korunabileceğine dair konuşması karşısında kontrolsüz bir öfkeye kapılıp, tam da özgürlükler konuşulurken nefret suçu işleyenlerin hissettikleri çaresizlik hali tam da bu mekansal anlamla bağlantılı.
 
Pavey’e nefretle saldıranlar, onu yukarda, kendilerinden daha yüksekte hissetmiş olmalılar. Tam da bu konumlanış hali onları çileden çıkardı galiba. İktidar ve yancılarının Pavey hakkında yazdıklarına bakın; onu üstenci, ders verir, seçkinci vb. nitelemelerle suçlamaya çalışıyorlar. Bir başkasının uzamda bulunduğu yere dair gözlemimiz, kendi bulunduğumuz konuma bağlı. Sen üstencisin demek senin karşında kendimi aşağıda hissediyorum da demek.
 
Bu mekânsal konumlanışın özgürlük bahsinde ortaya çıkması ve özgürlüğün de ancak haysiyetli eylemle kurulabilmesi, son on yılın ‘demokratikleşme, özgürlüklerin genişletilmesi’ aldatmacasının tarihe kalacak en somut örneklerinden biri oldu.
 
Bilen bilir, eşcinsel sanatçı Jean Genet, İspanyol polisinin bir baskında ele geçirdikleri ve Genet’nin eşcinselliğini dünya aleme kanıtlayan ‘vazelin tüpüne’ el koymalarını yazar. ‘ter, yağ ve sarımsak kokan ama ahlaki inançları çok sağlam polisler’ Genet’ye aşağılayıcı sözler söyleyerek gülerler. Genet de bu gülüşmelere katılır. Ama sonra hücresinde vazelin tüpünün bu çok ahlaklı polislere karşı kendisini ve haysiyetini koruduğunu fark eder. Hırsızın Günlüğü’nde ‘Bu küçük, silik nesnenin onlara direneceğini; sadece varlığıyla dünyadaki bütün polisleri çıldırtacağını ve her zaman aşağılanıp nefret ve öfkeyi üzerine çekeceğini biliyordum’ diye yazar.
 
Pavey de protez bacağı ve kolu ile bu errrkek mecliste, errrrkekleşmiş medyada nasıl bir nefret dalgasına yol açtığını, protez bacak ve koluna bakarken, üzerine yorum yazıp, twit atarken kendilerini nasıl aşağıda, çukurda hissettiklerini görmüştür.
 
Her insanın haysiyeti onun kutup yıldızı ve AKP muktedirleri coğrafyanın gökyüzünü ne denli karanlığa gömmeye çalışsalar da kendi kutup yıldızlarını görmekten vazgeçmeyenlerden olduğu için mutlu olmalı.

Etiketler:
nefret