18/08/2010 | Yazar: Emre Korlu

Hep farklıydım. Adımlarım herkesten biraz yavaş. Hiçbir otobüse yetişemezdim. Nerede vitrin görsem, topuklu kadın ayakkabılarına bakardım.

Hep farklıydım. Adımlarım herkesten biraz yavaş. Hiçbir otobüse yetişemezdim. Nerede vitrin görsem, topuklu kadın ayakkabılarına bakardım. Bakakalmak, alamayacağını bile bile...
 
Eskidiği için değiştirilen ders masama hiç alışamadım. Onun yerinde olmasını istediğim, bir hafta sonu annemle gezintiye çıktığımızda gördüğüm, tuvalet masasıydı… Anneminkinin bir benzeri, belki de onunkinden daha güzel. Bu durum arkadaşlara gösterilen ve her zaman sana ait olanı en güzel sandığın oyuncaklara sahip olmaya benzemiyordu.
 
Büyük dedem gereksiz hediyesiyle, gereksiz bir saatte, geldiğinde evimize istemsiz gülümsemeyi öğrenmiştim. Erkek pantolonu diye tanımlayabileceğim ve hakkında daha fazlasını bilmediğim o şeyi iki elimle tutup diğerlerinin bulunduğu dolaba tıkıştırdığımda, ağlamıştım. Rutin banyo keyiflerimizde pipime dokunamayacak kadar cesaretsiz ve kız olmak isteyecek kadar cesurdum.
 
Evimizin giriş katında yaşayanlar; ikinci katında küçük bir oğlan çocuğunun ruj sürme seslerini duymazlardı. Topuklu ayakkabıyı özellikle annemin yumuşaklığını ele güne duyurmaktan zevk aldığı halısının üzerinde giyerdim. Oda'nın anahtarını çorabıma kıstırır, ayak seslerine kulak kabartıp yüzümde tüm gerçekliğiyle duran gülümseyişime bakardım. Bakakalmak, kız olamayacağını bile bile...
 
Misafirlerin yüzlerinden ziyade takılarına göz gezdirip, hayran kalmak, üzerinde çalıştığım tek anekdottu. Kolyeler üzerine, mini bir hikaye yazacak kadar bir şeyler karalayabilirdim. Sosyalleşmek isteği; cazip bir yaşa gelene kadar hiç ilgimi çekmeyen fakat kalabalığa alışma potansiyelini içimde var etmek için çalıştığım, bir proje öneminden ileri gidemeyen, içimde kalmış düşüncelerden biriydi. Annemden çaldıklarımla yetinmek için giriş kattaki insanları hırsız ilan edip, para cezasını cüzi miktara indirmek için, dil dökmelerimi bir yana koyarsak birden fazla cümleyi ard arda sıraladığım görülmemişti. Hayatın içinde benden kesilecek cezaları düşündükçe, makyaj eşyalarına bakmak. Bakakalmak, herkesin içinde kullanamayacağımı bile bile...
 
Yakalandığımda; ayağımda topluklu ayakkabılar. Dudaklarımda, asla uygun bir hizada süremediğim, o kırmızı ruj. Boynumda, gelen misafirlerden birinin lavabo kenarında unuttuğu ucunda anlamını çözemediğim bir simgeyi taşıyan, o kolye. Üzerimde annemin babam ile yaptığı hafta sonu kaçamaklarında giyindiği işlemeli bluz. Odanın anahtarını kapıda unutmak ve o donuk yüze bakmak. Bakakalmak, anlatacak bir şeylerin olduğunu bile bile susmak.
 
"Bu hayatta herkes için bir yer var. Kimisi deri koltuklarda oturuyor, kimisi ağaçtan yapılmış sandalyelerde. Onlar; yerde oturmaya zorlananlar, konuşacak çok şey varken konuşamayanlar. Ayrımcılık; yazdığım hikaye'nin sonunu başkalaştıramıyorsa, anayasada değiştirilmiş - değiştirilmemiş hiç fark etmiyor. Bazen; tek bir "evet" yok olmaya zorlanan hayatlara çare olmuyor."


Etiketler:
İstihdam