27/11/2012 | Yazar: Selçuk Candansayar

Irkçılık çok dinamik bir süreç ve her tarihsel zaman ve toplumsal koşulda farklı yapılara yöneliyor. Bir dönem özgürlük ölçütü olan bir hak başka bir dönem bir başkasına yönelik ayrımcılık için kullanılan bir araca dönüşüyor.

Dört gündür Kaos GL sözcüsü Ali Erol ile birlikte Hollanda’dayız. Ülkenin en büyük memur sendikası olan AbvaKabo ile Kaos GL, Türkiye ve Hollanda’da eşcinsellerin haklarıyla ilgili ortak bir çalışma yürütüyor.
 
Amsterdam, Utrecht ve Groningen kentlerinde sendikacılarla birlikte her iki ülke arasında lezbiyen, gey,  biseksüel ve trans (LGBT) bireylerin karşılaştıkları sorunlar, maruz kaldıkları ayrımcılık konularında geliştirilebilecek işbirliği olanaklarını tartışıyoruz. Bize sendikal örgüt TİE-Netherland’tan Marten van den Berge eşlik ediyor.  
 
Bu tartışma süreci insan hakları ve ayrımcılıkla mücadele konusunun politik yönelimlerden farklılaştığı boyutları göstermesi bakımından çok ilgi çekici. Özellikle Hollanda’da son birkaç seçimde LGBT bireyler ağırlıklı olarak sağ ve ırkçı partilere oy vermişler. Bu durum Neo-faşist Özgürlük Partisi’nin (PVV) söylemine yansıyan ve ‘homo-nasyonalizm’ olarak tanımlanan bir kavramın da tartışmaya açılmasına neden olmuş. PVV’nin ırkçı ve ayrımcı söylemi özellikle Hollanda’daki göçmenlerin LGBT haklarına karşı olmaları üzerinden kuruluyor. PVV LGBT haklarını bir gelişmişlik ve üstünlük ölçütü olarak kuruyor ve Türkiye gibi ülkelerde LGBT haklarına yönelik ayrımcılık ve artan nefret suçlarını Hollanda’da yabancı düşmanlığını körüklemek için kullanıyor.
 
Hollanda’da LGBT hareketinin politik dönüşümü oldukça ilgi çekici. Neredeyse doksanlı yılların sonuna kadar bu hareketler daha çok sol ve sosyalist partileri desteklemişler. Ancak özellikle 11 Eylül 2001’den sonra yükselen yeni sağcılık hareketleri Hollanda’da LGBT haklarını istismar etmeye yönelmiş. LGBT haklarını ‘avrupalılık’ ölçütü olarak tanımlayıp, LGBT bireylerde yabancı düşmanlığını körüklemek için ellerinden geleni yapmış ve bir anlamda da başarılı olmuşlar. Onların bu söylemini örneğin Türkiye’deki AKP gibi sağcı/ dinci ve MHP gibi sağcı partiler bu kez tersinden okuyarak kullanıyor. LGBT bireyleri toplumun dinini ve ırkını bozan parazitler olarak görüyor ve onlara yönelik yürütülen nefret kampanyalarını neredeyse destekliyorlar. Biz de bu paradoksu anlatmaya çalıştık.
 
24 Kasım gecesi Groningen şehrinde geçmişte öldürülen trans bireylerin anısına her yıl başka bir şehirde yapılan bir anma etkinliğine katıldık. Etkinlik şehrin merkezindeki en büyük kilisede gerçekleştirildi ve belediye başkanı Jannie Visscher, desteklediği bu anmaya katıldı da. Belediye başkanına anmanın kilisede yapılmasının beni çok şaşırttığını söylediğimde bu noktaya ulaşmanın çok kolay olmadığını biraz da gururla anlattı. Groningen, Hollanda’da hala komünistlerin şehri olarak tanınıyor ve kilise Protestan. Kilise Katolikler tarafından geçmişte ahır olarak kullanılmış. Belki o yüzden haklar konusunda duyarlı bir cemaate sahip.  Ama yine de bunlar LGBT haklarının bu toplumdaki içselleştirme sürecinin hemen hemen tamamlandığını da kanıtlıyor.
 
Her ülkede değişik zamanlarda Türkiye’de de 17 Mayıs’ta Ankara’da, Haziran sonunda İstanbul’da yapılan LGBT onur yürüyüşlerinin benzeri, Amsterdam’da kanalda bot geçişi olarak gerçekleştiriliyormuş. Geçtiğimiz ağustos ayındaki son onur geçişine ilk kez içinde 90 kadar Hollanda’da yaşayan Türkiyelinin (Türküyle Kürdüyle) olduğu bir tekne de katılmış ve bu Hollanda medyasında çok geniş yer bulmuş; Türkiyeliler de nihayet entegre oluyorlar toplumumuza diye! Bu algıyı gece bindiğimiz taksinin Keçiörenli şoförü de destekledi 10 yıl öncesine kadar bize ‘pis Türkler’ derlerdi. Neyse ki Pakistanlılar, Afganlar ve Faslılar geldi de, bizim değerimizi anladılar. Ama bu özellikle Pakistanlı ve Afganlılar gerçekten de çok pis ve vahşiler!
 
Irkçılık çok dinamik bir süreç ve her tarihsel zaman ve toplumsal koşulda farklı yapılara yöneliyor. Özü altta kalanın canı çıksın mantığına dayanıyor ve iktidar ilişkisinin olduğu her verili durumda birinden diğerine bir gruptan öbürüne doğru yöneliyor. Bir dönem özgürlük ölçütü olan bir hak başka bir dönem bir başkasına yönelik ayrımcılık için kullanılan bir araca dönüşüyor.
 
Bu yazıyı yolladıktan sonra, bugün son olarak ülkedeki anarşist queer’lerle homo- nasyonalizm tartışmasına katılacağız. Bizi davet eden ekip Kaos GL’nin İnsan Hakları Haftası’nda düzenleyeceği Ayrımcılıklara Karşı Sempozyum için aralık ayında Ankara’ya gelecek. Olasılıkla onları Türkiye’de sağcısıyla solcusuyla hepsi de homofobik ağır erkeklerden oluşan Türkiye sendikal hareketi şaşkınlıkla karşılayacak.
 
Bu arada Ali, bu hafta içinde Güney Afrika’ya gidiyor. Kaos GL’nin Türkiye’de yirmi yıldır yürüttüğü hak mücadelesinin uluslararası düzeyde kabul gördüğüne bu kez başka bir ırkçılık sonrası ülkeden bakmak için.   

Etiketler:
İstihdam