29/09/2009 | Yazar: Kaos GL
Bir yanda eşcinsel olduğu gerekçesiyle bir emniyet müdürü görevini kaybediyor, öbür yandan havaya değil, insan kalabalığının üstüne ateş açan bir asker beraat ediyor
Bir yanda eşcinsel olduğu gerekçesiyle bir emniyet müdürü görevini kaybediyor, öbür yandan havaya değil, insan kalabalığının üstüne ateş açan bir asker beraat ediyor
Memleketimiz bir erkeklik sınavından geçiyor bu aralar. Dördüncü sınıf bir emniyet müdürünün eşcinsel ilişkisine ait olduğu iddia olunan görüntüler nedeniyle ortalık yine karıştı. Hakkında ‘derhal’ soruşturma başlatıldı, bir şekilde, ‘istifa’ etmesi sağlandı, hayatının behemehâl darmaduman edilmesi için, klişe tabirle ‘düğmeye basıldı’. Tıpkı geçtiğimiz aylarda eşcinsel olduğu gerekçesiyle görev yapması engellenen futbol hakemi olayında olduğu gibi.
Maço dünyalar
Olaylar arasındaki benzerlik yalnızca bu haksızlığın reva görüldüğü iki yurttaşın da eşcinsel olmaları ile sınırlı değil. Aynı zamanda emniyet teşkilatının da en az futbol dünyası kadar erkek ve şoven bir yapıya sahip olmasıyla ilgili bir mesele... O yüzden bütün kamuoyunun ilgisine bu denli mazhar oluyor bu haber ve o yüzden haber değeri taşıyor bu haksızlık. Yoksa eşcinsellerin çektiği çilenin, uğradığı haksızlığın çetelesini tutmak, ciddi bir hesap kitap işi gerektiriyor.
Memleketimiz her zaman olduğu gibi erkekliğinin ispatını arıyor eşcinsel cesetlerinde...
Pembe Hayat Derneği’nin yaptığı açıklamalara göre her 15 günde bir eşcinsel öldürülüyor aziz vatanımızda. Milletvekili Akın Birdal, 15 Mayıs 2009 tarihinde yazılı soru önergesi ile Başbakan’a soruyor: ‘Kaç kişi öldürüldü eşcinsel olduğu gerekçesiyle ve siz ne yaptınız bu cinayetlerin önüne geçmek için?’ Bugün, yani 2009 yılının Eylül ayında bu soru halen cevaplanmış değil. Ne de olsa kimse umursamıyor eşcinsellerin yaşamlarını ya da ölümlerini.
Öte yandan İzmir’den İstanbul’a giden bir Emniyet Müdürü, o ünlü eşcinsel nefretini de bavuluna koyup yanında götürüyor hiç üşenmeden. İzmirli travestiler/transseksüeller, onların avukatları ve insan hakları savunucuları bilirler bu Emniyet Müdürü’nün icraatlarını. Yolda gördükleri her travesti/transseksüele, Kabahatler Kanunu’na ya da Trafik Kanunu’na aykırılık gerekçesiyle para cezası kesen, bu para cezalarını kesmek için insanları savcılık talimatı olmaksızın ve gözaltı işlemi yapmaksızın saatlerce karakolda bekleten, bazen döven bazen dalga geçen polis memurlarının amiridir kendisi. Avukatların onca çabasına karşın, travesti/transseksüellerin olmayan kabahatlerinin cezalarını usulsüz, gerekçesiz olarak onlara reva gören bir emniyet müdürünün, gittiği yerden alıyoruz haberlerini.
Gariptir hayat, insanı karşılaştırma yapmak zorunda bırakıyor her zaman. Zaten klişe denilen mevzu da böyle böyle oluşuyor. Zira bütün bunlar olurken, Yargıtay Ceza Genel Kurulu, ki kendisinin verdiği kararlar bir nevi ferman hükmündedir, hiç hesapsız çılgınca bir karar patlatıveriyor kamuoyunun kuru kalabalığının üstüne. Kurul, şok edici bir gerekçeyle Siirt’te askeri araca taş atan kalabalığa, tam otomatik silahla ‘yedi’ kurşun sıkan ve bir kişinin ölümüne neden olan uzman çavuşa ceza verilemeyeceğine hükmediyor. Gerekçe basit: Bölgenin özellikleri... Yani Yargıtay Ceza Genel Kurulu, memleketin hassas bir köşesinde görev yapan askerin, kalabalığa ateş etmesinde ve cinayet işlemesinde beis görmüyor. Havaya ateş etseymiş iyiymiş ama bölgede heyecandan cinayet işlemek münasiptir diyor. Hadi adını koyalım, söz konusu olan Kürtlerse mümkündür demek istiyor. Korkarım bu gelişme, önümüzdeki aylarda bölgedeki asker ve polislerin heyecandan işleyecekleri cinayetlerin habercisi olarak kabusumuz oluveriyor.
Doğrusu bu olanları mantıklı bir izahla açıklamaya çalışırken, adaletsizliğin pişkin yüzü, dosya ve evrakların arasından sırıtırken bizlere sobeleniyor. Bir yanda eşcinsel olduğu için bir emniyet müdürü görevden alınıyor, öbür yanda uyarıda bulunmadan, havaya değil, insan kalabalığının üstüne ateş açan bir asker beraat ediyor. Bir yandan insanlara yalnızca travesti/transseksüel oldukları için ceza kesiliyor, beri yandan Kürtleri, eşcinselleri gözlerini kırpmadan öldürenlere hiçbir şey olmuyor.
Ötekileştirme pratikleri
Memleketimiz kendi erk’inin sıvısını işte tam bu damarda yakalıyor.
Bilhassa kazanılan milli maçlardan sonra yaşanan nümayiş kadar canlı bir gerçek, karşımızda duruyor: Adaletin bu türlüsü, insanın aynı milletten olanını, milletdaşın erkek olanını, erkeğin heteroseksüel olanını, heteroseksüelin de homofobik olanını seviyor. Geri kalanı kusur, kabahat ve suç olmaktan kurtulamıyor.
Erkek olanlar ve olmayanlar, heteroseksüel olanlar ve olmayanlar, Türk olanlar ve olmayanlar gibi ötekileştirme pratikleri üzerine kurulu bu düzen bizlere homofobiyi, daha geniş bir ifadeyle şovenizmi bir sağlık belirtisi olarak dayatıyor.
Heteroseksizmin ve ırkçılığın bu dayatmacı şiddetinden çıkarıyoruz ki, toplumsal cinsiyet rollerinin sınırları tanımlanmış ve güvenli sularında huzur içinde yüzmek yerine kendini dilediğince yaşayabilmenin özgürleştirici ve cesur niteliği, düzeni rahatsız ediyor. Eşcinseller, eşitsiz ve adaletsiz dünya düzeninin üzerinde yükseldiği erkek egemen heteroseksist anlayışı kökünden sarsıyorlar. Bu nedenle tüm iktidar biçimleri için kendisine yönelmiş bir tehdit olarak algılanıp yok edilmek isteniyorlar. Öte yandan etnik kimliğini açığa çıkaran ve ezilen ulus tanımlamasından yola çıkarak hak iddiasında bulunanlar da benzer bir algıyla düşmanlaştırılıyor. Sonuç: ‘Hepsinin yok edilmesi gerekiyor!’ Tüm bunlar bir yana, bir polis ya da bir futbol hakeminin eşcinsel olması gibi bir tehdit’ karşısında bu şoven dev deliye dönüyor ve kime, nasıl zarar vereceğini şaşırıyor. Kuşkusuz böyle bir ‘hastalığı’ kendinde görmek, yok ederek rahatlama ihtiyacını katbekat artırıyor.
Memleket bugünlerde kendi erk’inin sınavından geçiyor. Türk polisi eşcinsel olur mu, Kürtler öldürülebilir mi, travestiler/transseksüeller ortadan kaldırılabilir mi? Sınav sorularımız üç aşağı beş yukarı bunlardan oluşuyor. İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz. Buyurun, süremiz başladı...
Maço dünyalar
Olaylar arasındaki benzerlik yalnızca bu haksızlığın reva görüldüğü iki yurttaşın da eşcinsel olmaları ile sınırlı değil. Aynı zamanda emniyet teşkilatının da en az futbol dünyası kadar erkek ve şoven bir yapıya sahip olmasıyla ilgili bir mesele... O yüzden bütün kamuoyunun ilgisine bu denli mazhar oluyor bu haber ve o yüzden haber değeri taşıyor bu haksızlık. Yoksa eşcinsellerin çektiği çilenin, uğradığı haksızlığın çetelesini tutmak, ciddi bir hesap kitap işi gerektiriyor.
Memleketimiz her zaman olduğu gibi erkekliğinin ispatını arıyor eşcinsel cesetlerinde...
Pembe Hayat Derneği’nin yaptığı açıklamalara göre her 15 günde bir eşcinsel öldürülüyor aziz vatanımızda. Milletvekili Akın Birdal, 15 Mayıs 2009 tarihinde yazılı soru önergesi ile Başbakan’a soruyor: ‘Kaç kişi öldürüldü eşcinsel olduğu gerekçesiyle ve siz ne yaptınız bu cinayetlerin önüne geçmek için?’ Bugün, yani 2009 yılının Eylül ayında bu soru halen cevaplanmış değil. Ne de olsa kimse umursamıyor eşcinsellerin yaşamlarını ya da ölümlerini.
Öte yandan İzmir’den İstanbul’a giden bir Emniyet Müdürü, o ünlü eşcinsel nefretini de bavuluna koyup yanında götürüyor hiç üşenmeden. İzmirli travestiler/transseksüeller, onların avukatları ve insan hakları savunucuları bilirler bu Emniyet Müdürü’nün icraatlarını. Yolda gördükleri her travesti/transseksüele, Kabahatler Kanunu’na ya da Trafik Kanunu’na aykırılık gerekçesiyle para cezası kesen, bu para cezalarını kesmek için insanları savcılık talimatı olmaksızın ve gözaltı işlemi yapmaksızın saatlerce karakolda bekleten, bazen döven bazen dalga geçen polis memurlarının amiridir kendisi. Avukatların onca çabasına karşın, travesti/transseksüellerin olmayan kabahatlerinin cezalarını usulsüz, gerekçesiz olarak onlara reva gören bir emniyet müdürünün, gittiği yerden alıyoruz haberlerini.
Gariptir hayat, insanı karşılaştırma yapmak zorunda bırakıyor her zaman. Zaten klişe denilen mevzu da böyle böyle oluşuyor. Zira bütün bunlar olurken, Yargıtay Ceza Genel Kurulu, ki kendisinin verdiği kararlar bir nevi ferman hükmündedir, hiç hesapsız çılgınca bir karar patlatıveriyor kamuoyunun kuru kalabalığının üstüne. Kurul, şok edici bir gerekçeyle Siirt’te askeri araca taş atan kalabalığa, tam otomatik silahla ‘yedi’ kurşun sıkan ve bir kişinin ölümüne neden olan uzman çavuşa ceza verilemeyeceğine hükmediyor. Gerekçe basit: Bölgenin özellikleri... Yani Yargıtay Ceza Genel Kurulu, memleketin hassas bir köşesinde görev yapan askerin, kalabalığa ateş etmesinde ve cinayet işlemesinde beis görmüyor. Havaya ateş etseymiş iyiymiş ama bölgede heyecandan cinayet işlemek münasiptir diyor. Hadi adını koyalım, söz konusu olan Kürtlerse mümkündür demek istiyor. Korkarım bu gelişme, önümüzdeki aylarda bölgedeki asker ve polislerin heyecandan işleyecekleri cinayetlerin habercisi olarak kabusumuz oluveriyor.
Doğrusu bu olanları mantıklı bir izahla açıklamaya çalışırken, adaletsizliğin pişkin yüzü, dosya ve evrakların arasından sırıtırken bizlere sobeleniyor. Bir yanda eşcinsel olduğu için bir emniyet müdürü görevden alınıyor, öbür yanda uyarıda bulunmadan, havaya değil, insan kalabalığının üstüne ateş açan bir asker beraat ediyor. Bir yandan insanlara yalnızca travesti/transseksüel oldukları için ceza kesiliyor, beri yandan Kürtleri, eşcinselleri gözlerini kırpmadan öldürenlere hiçbir şey olmuyor.
Ötekileştirme pratikleri
Memleketimiz kendi erk’inin sıvısını işte tam bu damarda yakalıyor.
Bilhassa kazanılan milli maçlardan sonra yaşanan nümayiş kadar canlı bir gerçek, karşımızda duruyor: Adaletin bu türlüsü, insanın aynı milletten olanını, milletdaşın erkek olanını, erkeğin heteroseksüel olanını, heteroseksüelin de homofobik olanını seviyor. Geri kalanı kusur, kabahat ve suç olmaktan kurtulamıyor.
Erkek olanlar ve olmayanlar, heteroseksüel olanlar ve olmayanlar, Türk olanlar ve olmayanlar gibi ötekileştirme pratikleri üzerine kurulu bu düzen bizlere homofobiyi, daha geniş bir ifadeyle şovenizmi bir sağlık belirtisi olarak dayatıyor.
Heteroseksizmin ve ırkçılığın bu dayatmacı şiddetinden çıkarıyoruz ki, toplumsal cinsiyet rollerinin sınırları tanımlanmış ve güvenli sularında huzur içinde yüzmek yerine kendini dilediğince yaşayabilmenin özgürleştirici ve cesur niteliği, düzeni rahatsız ediyor. Eşcinseller, eşitsiz ve adaletsiz dünya düzeninin üzerinde yükseldiği erkek egemen heteroseksist anlayışı kökünden sarsıyorlar. Bu nedenle tüm iktidar biçimleri için kendisine yönelmiş bir tehdit olarak algılanıp yok edilmek isteniyorlar. Öte yandan etnik kimliğini açığa çıkaran ve ezilen ulus tanımlamasından yola çıkarak hak iddiasında bulunanlar da benzer bir algıyla düşmanlaştırılıyor. Sonuç: ‘Hepsinin yok edilmesi gerekiyor!’ Tüm bunlar bir yana, bir polis ya da bir futbol hakeminin eşcinsel olması gibi bir tehdit’ karşısında bu şoven dev deliye dönüyor ve kime, nasıl zarar vereceğini şaşırıyor. Kuşkusuz böyle bir ‘hastalığı’ kendinde görmek, yok ederek rahatlama ihtiyacını katbekat artırıyor.
Memleket bugünlerde kendi erk’inin sınavından geçiyor. Türk polisi eşcinsel olur mu, Kürtler öldürülebilir mi, travestiler/transseksüeller ortadan kaldırılabilir mi? Sınav sorularımız üç aşağı beş yukarı bunlardan oluşuyor. İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz. Buyurun, süremiz başladı...
Etiketler: