23/01/2015 | Yazar: Ömer Kaya

Bize dedi ki sonra: ‘Sizle arkadaş olursak beni sokakta görseniz selam verir misiniz?’

Onu ilk gördüğümüzde güleryüzle karşılamıştı bizi. Balkonda oturup çay içmiştik. İlk defa bir “trans kadın”la konuşuyordum. O kendini tanıttı ve derneğin amacından bahsetti. İsmi Doğa’ydı. Çoğuna göre “doğaya aykırı”ydı Doğa.
 
Oysa ben bir şarkıda dinlemiştim. “Erkek doğmuş bir kadının naylon saçlarını ördüm” diyordu Cem Adrian. Şu dünyada her şey mümkündü. Bir kadın erkek olarak doğabilirdi. Bunun tam tersi de olabilirdi. Yani bir erkek de kadın olarak doğabilirdi. O gün kadın doğmuş bir erkekle de karşılaştım orda.
 
Şimdi bu yazdıklarım ne kadar aykırı geliyor size. Bir kadın kadındır, bir erkek de erkektir size göre. Geriye kalan bütün ihtimaller ibneliktir, sapkınlıktır bir yerde...
 
Ahlâkı, namusu, toplumsal yaşamı insanların cinsiyetleri, cinsel yönelimleri, görüntüleri, kıyafetleri üzerinden yani nihayetinde “bacak arasından” tanımlayan siz ne kadar ahlâklısınız acaba? Ben Doğa’yı tanıdım ve onunla sohbet ettim. Kimseyi taciz etmeyen, taşkın hareketleri olmayan, senin benim gibi gayet “normal” bir insan. Seks işçisi de değildi ayrıca (bunları belirtmekten bile utanç duyuyorum). Trans olmak kimseyi namussuz, dinsiz ve ahlâksız yapmaz. Doğa da Allah’a inandığını söylüyordu. O zor günlerinde dualar ediyordu içinden. Ve demişti ki bana “ben sadece olmak istediğim gibi yaşamak istiyorum, hissettiğim gibi daha fazlası değil. İnsanlardan bu kadarına saygı duymalarını istiyorum. Ben öcü değilim, insanım!”

Bize dedi ki sonra: “Sizle arkadaş olursak beni sokakta görseniz selam verir misiniz?” “Evet, tabii ki” dedik. Bir soru daha sordu: “Benimle sokakta yürür müsünüz?” Ona da “evet” dedik. Ne acıydı bu sorular. Bir insan düşünün arkadaşları onunla görülmekten, sokakta yan yana yürümekten bile korkuyor, rahatsızlık duyuyor. Sonraki bir gün dernekten çıkıp caddede beraber yürüdük birkaç kez. Engellilere, eşcinsellere, siyahlara, trans kadın ve erkeklere, giyim tarzı değişik olan insanlara hilkat garibesi görmüş gibi korkuyla, utançla ve acıyarak bakan “ahlâklı çoğunluğun” arasında yolumuza devam ettik.
 
Bir defa da dört kişi beraber çay içtik bir simit kafede. Doğa da aramızdaydı. Yadırgandığı için metroya, otobüse binemediğini söyledi. Bir zamanlar TSK’da jandarma olduğunu da anlattı bize. Babası da askermiş. Sonra internet haberlerinde falan çıktı hayat hikâyesi. TV kanallarından aradılar programlara davet ettiler. Üstelik de herkesin çok iyi tanıdığı haber kanallarıydı bunlar. “Ben kendi hayat hikâyem üzerinden prim yapılmasını istemiyorum” deyip reddetti bunları. Bize “Yeniden Doğdum” adlı bir kitap verdi.
 
Doğa’nın öldüğünü duydum bugün. Doğa yeniden doğamadı maalesef. Ameliyat sırasında hayatını kaybetmiş. Çok üzgünüm. Çok zor bir hayat yaşıyordu.
 
Sevgili Doğa, umarım gittiğin yer güzel bir yerdir. Orası her nereyse orada seni yargılayan, yadırgayan kimse yoktur. Umarım senin ve senin gibi cesur insanların verdiği mücadele sayesinde önyargılar yıkılacak ve herkesin kendisi gibi olduğu, maskesiz bir dünyada yaşayacağız. Işıklar içinde uyu. İyi ki tanıdım seni. Şu kısacık zamanda bana çok şey öğrettin... 

Etiketler:
nefret