08/05/2017 | Yazar: Ali Özbaş

Bar Bahar-In Between filminin üç farklı kadın karakteri, erkekler ve erkeklik hallerini bir kez daha düşündürttü bana.

Tamam, kafa karıştırıcı bir başlık olmuş olabilir, ama izlerken ve sonrasında sürekli aklıma geldi, kadınlara kötü gözle baktığında ya da bir kadın hakkında kötü bir şey denildiğinde “ne saçmalıyorsun sen” diye yumruğu indirmek yerine bir erkeğe (tamam tamam hepimiz her türlü şiddete karşıyız) “o senin bacın olsa, ya anan bacın da aynı duruma düşse”, “laf atarken kendi kadınlarını (ananı, bacını, kız arkadaşını) düşün” diyerek empatiye çağrı yapılır. Ya da yapılırdı, muhtemel iyice çivisi çıkan bu dünyada artık daha çok erkekle empati yapılıyor, ondan alınan gazla bir iki taciz de ben yapayım diyerek kollar sıvanıyor.

Kendini kadınların sahibi, hamisi, koruyucusu, akıl hocası ya da herhangi bir şeyi sanmak yeni bir durum değil. Kimi anaerkil topluluklar hariç bu erkekliklerden tamamıyla arınmış bir toplum yoktur maalesef. Zaten akıl fikir jimnastiği yapılmaya kalkışılmıyor bile, örneğin “Tersine Dünya” gibi kitaplarda (ve filmlerde) erkekler yerine kadınların dünyası olduğunda düzen değişmiyor, bu defa kadınlar erkeklere laf atan, eve kapayan, zulmedene dönüşüyor. Muhtemelen “senin borun ötüyor diye bu zulmü yapıyorsun ama devran dönüp de işler tersine dönse senin zulüm görene dönüşmen işten bile değil” şeklinde bir uyarı yapılıyor olabilir (iyi niyetli bir okumayla) ama bu uyarı düzeni değiştirmeye yaramıyor işte. “Başka türlü hayat da mümkün”ü göstermek de kaç insanı dönüştürüyor, dönüştürmeye yarıyor mu bilinmez ama en azından benzer düşüncülere sahip insanların “yalnız değilim”i hissetmesine yarıyor.

Nihayetinde “Bar Bahar-In Between” isimli İsrail filminde, üç farklı kadın karakterin de erkekler ve erkeklik hallerinden dolayı yaşadıkları, yukarıda yazdıklarımı bir kez daha düşündürttü bana.

Tel Aviv’de yaşayan Filistinli 3 farklı kadının hayatlarına göz atıyor film. Hristiyan, filmin başında aşçılık yapan, dj ve lezbiyen Salma, laik Müslüman bir aileden avukat Leila, dindar Müslüman bir çevreden, türbanlı, bilgisayarcılık fakültesinde okuyan Noor.

                                                      "Bar Bahr" filminden bir sahne

Noor ev arkadaşı olan diğer iki kadının yanına, okulunun bitmesine yakın, son sınavlarına yurt ortamından daha sakin bir mekânda hazırlanabilmek için gelen, diğerlerinden hayli farklı, nişanlı biri. Nişanlısı dini bir dernekte danışmanlık yapmakta, dinine aşırı bağlı, okumasına kerhen izin verdiği Noor’un okulunu hayırlısı ile bitirip evlenmelerini, evinin kadını olmasını, karılık ve annelik görevlerini yerine getirmesini bekliyor. Gönülsüz de olsa çalışmak için diretirse izin vereceğini belirtse de çalışan kadının itaatkârlığını kaybettiğini düşünmektedir.

Leila ve Salma uzun zamandır beraber yaşadıklarından birbirlerini daha iyi anlıyor ve daha sıcak ilişkileri var. Ancak her ikisi de görece rahat yaşayabildikleri büyük şehirdeki özgürlüklerini tüm hayatlarında yaşayamamakta.

Leila sevdiği ve hayatını paylaşabileceği kişiyi bulduğunu düşünürken, erkek arkadaşının ablası ile hukuki bir durumu konuşmak için bir araya geldiklerinde, kadının karşısında sigara içmesiyle büyü bozulur. “Sen ablamın karşısında nasıl sigara yakarsın? Nasıl bir saygısızlıktır, haddini bilmezliktir bu? Beni ablamın karşısında küçük düşürdün” çıkışı, başarılı avukat olmasının etkisiyle de karşısında ezik hissettiği Leila’ya toplumsal anlamda yerini hatırlatmasıdır aslında.

Paskalya dolayısıyla yeni sevgilisiyle birlikte ailesinin yanına gider Salma, çocukluğunun geçtiği yerleri, okuduğu okulu, yaşadığı evi göstermek istemektedir. Elbette ailesine açık olmadığı için “bir arkadaş”tır sevgilisi. Yemekte misafirleri olan kadın ve oğlu Salma’nın müstakbel gelinleri olması dileklerini belirtirler. Yemeğin ardından mutfakta kadın ve oğlunun taklidini yapıp eğlenirken aşka gelen kızlarımız öpüşmeye başlar. Annesi görünce koşarak babaya gider. “Kız arkadaş”ın evden yaka paça kovulması, baba tarafından vurulan tokat, artık bu evden çıkamazsın tehdidi hayatının söz sahibinin kendisi olmadığını gerçeğini de yüzüne vurur.

Noor için hayat hiçbir zaman diğer kızlar kadar rahat, özgürlük dolu geçmemiştir zaten. Çok da onlara özenmez. Hayatında her zaman erkeklerin dediği gerçekleşmiştir. Okuyup iş sahibi olarak kendi hayatına sahip çıkabileceğini düşünmektedir. Sevmediği halde “iyi bir koca” olacağını düşündüğü ve ailesi istediği için nişanlandığı kişinin tecavüzü ile yıkılır.

Dini, eğitimi, yaşı, yaşam tarzı ne olursa olsun erkekler kadınlar üzerinde kendilerini daha üstün görmüş, bir şekilde “benim kadınımsın” dediği kadınlara zarar vermekten çekinmemiştir.

Bu üç kadın el ele verip birbirine destek olarak bu süreçten sağlam çıkmaya çalışacaklardır.

Kadın oyuncular başta olmak üzere başarılı performanslarla da etkileyiciliği artan, başarılı bir film.

Ali Özbaş'ın sinema yazılarının tamamına ulaşmak için burayı ziyaret edebilirsiniz.


Etiketler:
nefret