05/07/2013 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

Sanatçıları, mesela Mehmet Alabora’yı hedef gösteren onlar...

Türkiye’de yazan, çizen bir avuç insan gibi bana da mesaj geldi. “ Hafta sonu çağrı ücretsiz basmayı kabul eden yayın organlarında ilan olarak çıkacakmış...” ve nitekim çıktı da. Çağrıları yapan, organize eden ve birçok imzalayan arkadaşlarımın samimiyet ve iyi niyetinden kuşkum yok, lakin ben imzalamadım. Çünkü verilen mesajın doğruluğu kadar, hedefinin de doğru olması gerekir diye düşünüyorum. Suya sabuna dokunmadan “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” noktasını çoktan geçtik.
 
Evet, tabii ki ben de kaygılıyım ve “itidal” istiyorum, fakat tarafsız görünme adına her iki tarafa da çağrı yapmanın ikiyüzlülük olduğunu düşünüyorum. Bu ülkeyi “biz ve siz” diye kim böldü? Şu geldiğimiz noktada iki taraf varsa bunun en büyük sorumluluğunun Başbakan ve onun fanatik taraftarlarında olduğunu bilmeyen var mı?
 
Evet, ben de “itidal” istiyorum; başbakandan, hükümetten ve fanatik RTE destekçilerinden çünkü:
 
İktidar olan onlar...
 
Polis ve jandarmanın orantısız güç kullanarak, her itiraz edenin üstüne saldırmasının sorumluları, sonra da bu saldırıları aklamaya çalışanlar onlar...
 
“Dindar Gençlik” yetiştiriyoruz sanarken, birdenbire başkaldıran bir gençlikle karşılaşınca ne yapacaklarını şaşırıp iftiralara ve daha fazla şiddete başvuran onlar...
 
Taksim Dayanışma sözcüsü Tayfun Kahraman’ı Gaziantep’e süren onlar...
 
Sanatçıları, mesela Mehmet Alabora’yı hedef gösteren onlar...
 
Demokrasi ve insan haklarını bir kenara bırakarak medyayı tahakkümleri altına alıp, sosyal medyayı da kontrolleri altına almak isteyen onlar...
 
Patronları, “bizi kayıtsız şartsız desteklemezseniz ümüğünüzü sıkarız” diye tehdit edenler onlar...
 
Memleketin hiç olmazsa bir kısmının demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü istediğini kabul edip bunlara cevap vermek yerine her taşın altında bir komplo arayanlar onlar...
 
İç, dış bütün muhalefeti düşman ilan edip hepsine karşı “destan” yazacaklarını ilan edenler onlar...
 
Ülkenin en uzun ve çetrefilli sorununu çözüyoruz diye, politik saflıklarından veya ikbal arzularından faydalanarak bir avuç şöhreti “akil insan” yapan onlar...
 
Kürtlerle, Başbakan’ı “Başkan” yapın, Kürt sorununu çözelim diye pazarlık yapan, barışa katkı vermek isteyen diğer insan ve grupları dışlayan onlar...
 
Birçoğumuz ta başından beri itiraz etmemize rağmen, Suriye’deki mezhep çatışmasında ülkemizi taraf yapan onlar...Roboski Katliamı’nın hesabını veremeyenler ve Reyhanlı patlaması üzerinde bilgi kirliliği yaratıp olayı bir türlü açığa çıkarmayan da onlar...
 
5 insanın öldüğü, 11 insanın gözünü, 1 insanın dalağını kaybettiği, 2’si hayati tehlikesi devam eden 60 kişinin ağır yaralandığı, 103 kişinin kafa travmasına uğradığı, 8041 kişinin yaralandığı, en az bir kişinin yoğun gaz bombası saldırısı ardından kaldırıldığı hastanede kalp krizi sonucu yaşamını yitirdiği, binlerce insanın yaralanıp tutuklandığı, borsayı çökerten, faizleri yükselten, dövizi fırlatan ve halen de devam eden ve de toplumun başka kısımlarına da sıçrama tehlikesi gösteren gerginliğin bir numaralı müsebbibi Başbakan, onun hükümeti ve fanatik taraftarları...
 
Üstüne üstlük, şiddeti uygulayan polise ikramiye verip, bizzat şiddet emirlerini veren politikacı ve yetkilileri kollayıp şiddete ortak olan onlar...
 
Evet, itidal, illa ki itidal!
“Kaygılıyız” metnine imzalarını koyan sanatçı arkadaşlarımıza gelince... Haklısınız, tabii ki bu “nefret dilinin” suç olması gerektiğini hepimiz biliyoruz. Hatırlayanlarınız bilir; Türkiye basınında “Nefret Suçu Nedir?” başlığı altında nefret söylemleri hakkında ilk yazıyı ben Ekim 2007’de bu köşeden yazmıştım. Biliyoruz da; nefret dilini kim kullanıyor, onu söylemeyi unutmuşsunuz! Ben bir ayı geçen bir süredir Taksim Dayanışması’ nın bütün söylemlerini dikkatle takip ediyorum. Burada bir nefret dili yok! Elinizi vicdanınıza koyup aynı şeyi AKP Kurmayları, RTE fanatikleri ve RTE’nin bizzat kendisi için söyleyebilir misiniz? Suçu dile getirmeniz güzel de, suçluyu açıklamaya gelince bu ürkeklik neden?
 
Sevgili “kaygılı” sanatçı arkadaşlar biraz geç oldu! Acaba bu geç kaygılanma, ülkedeki başkaldırının içinde bulunduğumuz konumda barış sürecini de tehdit edebileceği kaygısından mı? Katılıyorum, bu tehlike artan bir şekilde başını kaldırıyor.
 
Lütfen gittikçe zalimleşen iktidar ve fanatik taraftarlarına malzeme olmayın. Gençlere güvenin, onlara destek olun. Bakın onlar 29 Haziran Cumartesi günkü basın açıklamalarında ne diyor:
 
“Lice’de barış ve demokrasi talepleri ile karakollara ek inşaat yapılmasını protesto eden yurttaşlarımıza ateş açıldı; basından edindiğimiz bilgilere göre kardeşimiz Medeni Yıldırım canını yitirdi, onlarcası yaralandı. Bu kurşunlar hepimize, barışa, kardeşliğe, demokrasiye ve dayanışmamıza sıkılmıştır.
 
Muktedirlerin çaresizliğinin ve korkaklığının göstergesi olan bu şiddet ve adaletsizliğe karşın bizler en yalın en çıplak ve en haklı halimizle; bizi biz yapan bütün değer ve renklerimizle, sarsılmaz bir sağduyu, direnme gücü, kararlılık ve inanılmaz bir yaratıcılıkla, yaşamın olduğu her alanda bir arada olmaya devam edeceğiz. Taleplerimizden ve kazanımlarımızdan asla vazgeçmiş değiliz ve vazgeçmeyeceğiz.”
 
Dip not: Umarım hepiniz, özellikle “kaygılı sanatçılar” geçtiğimiz Pazar günkü “Alışın Gitmiyoruz”, LGBTT yürüyüşünü desteklemişsinizdir!

Etiketler:
İstihdam