23/10/2017 | Yazar:

Onun aldığı her kıyafet parçası mavinin en karanlık tonuna eş değerdi. Hiçbirini sevmezdim.

“Pembe bir renk değil; benim için bir kültürdür.”  - DeAngelo Williams

Gökkuşağının bireyleri olarak hayatta hepimiz bir renk seçiyoruz. Kimliğimizi tanımlayan o yedi renkli gökkuşağı skalasından belki bir renk ya da birden fazla renk seçiyoruz. Bütünleşiyoruz seçimimizle. Hoş, bizler gökkuşağının yedi farklı rengiyle birlikte hor görülüyoruz. Fakat kişisel olarak yaşadığım farklı bir hor görülme hikayem var benim. Bu durum cinsel yönelimimle direkt ilgili olmasa da seçtiğim renkle, pembeyle, dolaylı yoldan ilişkili.

Hani ‘cinsel yönelim’ denir ya ‘cinsel tercih’ demek yerine, pembe de benim elimde olmayan bir yönelim olamaz mı? İşte bu renk yönelimimin ve görünürlüğümün de bir hikayesi var.

Çocukluğumda annem tarafından laciverte mahkûm edildiğimi söylemek yerinde olur. Çünkü onun aldığı her kıyafet parçası mavinin en karanlık tonuna eş değerdi. Hiçbirini sevmezdim. Pembe aklımdan geçtiği için değil, sadece laciverte karşı anlamsız bir düşmanlık besliyordum. Elime ilk geçen şey toz pembe bir pantolondu ve onu kısalttırarak bir şort haline getirmiştim. Giydiğim hiçbir şeye benzemiyordu. Tabi ki de bu pembe sevdamı, ailemin yanında tam gaz götüremedim. Özellikle erkek arkadaşlarımın (sevgili olan tiplerden) garipseyen bakışlarından kaçınmaya çalıştım.

Üniversite için Ankara’ya gelmiş olmamın bir şeyleri değiştireceğini umuyordum. Yeni bir hayat, yeni bir çevre özellikle de aileden uzak olmanın bizim gibi kapalı kapılar ardında yaşayanlar için ne kadar değerli olduğunun farkına varabilmiştim. Yine de pembe bu yeni hayatımın henüz bir parçası olamamıştı. Gizli kapaklı bir sandıkta çıkmayı bekliyordu adeta. Gözümün ucuyla baktığım pembe rengine olan hasretim gitgide büyüyormuş meğerse.

O zaman bile arada sırada ufak tefek şeyler pembeleşiyordu ama hiçbiri görünürlüğünü tam anlamıyla yakalayamamıştı. Aldatılmanın neden olduğu depresif bir döneme geçiş yapmışım. Bu senenin ocak ayında, tam olarak. Hayatım tam anlamıyla kapkaraydı. Ayrıldıktan kısa bir süre sonra kolumu kırmıştım final döneminde. Dönem arasına girdiğimdeyse kolumu kırmanın hayatımda bir dönüm noktası olacağının farkında değildim. Teyzem, alçılı koluma rahat gireceği için bana pembe kırkasını vermişti. Hâlâ saklıyorum o hırkayı, bir erkek yurdunda Fransız gülü rengindeki hırkayı bu yazıyı yazarken bile giyiyorum.

Birçoğunun önemsiz olarak değerlendireceği bu anım, hayatımda bir dönüm noktası oluvermişti. Ertesi gün toz pembe renginde bir harici disk satın aldım. Sonraları ise kazaklar, tişörtler, kalem kutum, uçlu kalemim, işaret kalemim, yeni aldığım telefonun arkasının pembe renkte olması, hatta tirbuşonum bile pembe… Hepsi pembenin bir başka tonu oluverdi. O kadar iyi hissettirdi ki… Yavaş yavaş, etrafımdakilerin bakışlarının değiştiğini de hissediyordum. Fakat ben mutluydum.

Yakın arkadaş çevrem, kuzenim hepsi bunun bir şaka olduğunu düşünmeye başladı. Onlar için pembe, tam anlamıyla ‘aptal kız rengi’ demekti. Beni sevdiklerini biliyordum, fakat giydiğimde ya da şakasına pembeyle ilgili aforizmalar çıkardığımda, Instagram ve Pinterest’imde bir şeyler paylaştığımda alttan alta ima edilen – onlara karşı adil olmak içimden gelmiyor- küçümsemeyi her zaman hissettim. Açıkçası aptal ya da toy olduklarımı düşünmelerinden çekinmiyorum artık. Sevdiğim rengin benim yeteneğimle ya da karakterimle ilgili bir ipucu olduğunu düşünmüyorum.

Renk görünürlüğümü kazandıktan sonra saygıdeğer LGBTQ+ arkadaşlarımdan ya da sevgili adaylarımdan bahsetmek istemiyorum bile. Örneğin, ‘maskülen’ bir tanıdığım – kinayeli tavrıyla bilinir-  bir gün özelden bana pofuduk pembe bir çanta fotoğrafı atmıştı. Beğenmediğimi söylediğimdeyse ‘Aa, gerçekten mi? Doğum gününde alacaktım iyi sormuşum önceden.’ dedi. Doğum günümün ne zaman olduğunu bilmediğinden pembeyi sevdiğimi bildiğim kadar eminim.

Uygulamalardan tanıştığım insanlarla sosyal medya hesaplarımızı paylaşıyoruz yeri geldiğinde. İnsanların bende gördükleri zıtlıkları ne kadar garipsediklerini işte bu zaman anlıyorum. Gayet ‘erkeksi’ görünen, konuşan birinin bu kadar ‘kadınsı’ bir renk olan pembeye olan tutkusunu kimse çözemiyor. Kimse cevap bulamıyor. ‘Kadınsı, efemine’ olarak nitelendiren özellikleri barındırmakta hiçbir sakınca görmüyorum. ‘Kim pembe seven biriyle birlikte olmak ister?’ gibi bir sorunun beni yıldırmasına izin vermiyorum. Sanırım yeteri kadar başkalarının benim hakkımda ne düşündüklerini umursayarak zaman harcadım.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam