29/05/2014 | Yazar: Ramazan Başar

Mazhar Osman SSK’da, 15 lira olan muayyene ücreti sosyal güvencem olmadığından 3 kat artınca istenen 54 lirayı ödeyememekle başlayan hasta hakkı hikayem…

Daha önceden randevu alıp da geldiğim Mazhar Osman SSK Hastanesinde, sosyal güvencem olmadığından (15 lira olan muayyene ücreti 3 kat artmıştı.) 54 lira istedi gişedeki sorumlu.

Üzerimde yeterince bozukluk olmadığını, çalışmadığımı ve KPSS sınavına hazırlanan üniversite mezunu olduğumu dile getirdim lakin gişedeki görevli şikâyetimi hasta haklarına bildirmem gerektiğini söyledi. Gittiğim ’hasta’-nenin’ hakları şubesi ellerinden bir şey gelmediğini devletin çıkardığı yasalar doğrultusunda hareket ettiklerini anlattı. Yılmadan, yorulmadan koşar adımlarla, Başhekim Yardımcısının karşısına çıktım Sosyal Hukuk devleti olarak Anayasanın 2. Maddesi gereği sağlığın ücretsiz olması gerektiğini bildirdim. Birkaç yere telefon eden Başhekim yardımcısının bilgisayarında, açık olan sayfada gündemle ilgili "Soma’da Bağıra Bağıra Facia!" spotu dikkatimi çekerken hemen diğer linkte popüler bir sitede batak oyunu facianın acısını geçiştirircesine açık duruyordu!

Onca telefondan sonra, müdür yardımcısına sevk edildim. 1 saate yakın toplantısı süren müdür yardımcı başından salarcasına güvenlik görevlisi aracılığıyla, taahhüt birimine gönderdi.

Taahhütteki çalışan, 10 günlük senet imzalayıp öyle işlem yapabilme şansım olduğunu, senedi ödeyemesem hacizle karışılacağımı, kaymakamlığa gidip vakfa derdimi anlatmamı buyurdu.

3 saate yakın koşuşturma ve oyalama neticesinde sistemde 2 bin liraya yakın birikmiş GSS Prim borcu olduğumu bu parayı yatırma koşuluyla ücretsiz faydalanma imkânım olacağını dile getirdi!
Son 2 yılda sigortalı işlerde 4 aya yakın çalıştığım için soğuk algınlığı ilaçlarını %20 ödeyerek almıştım ama ne hikmetse bir Aspirin bile almadığım halde 2 bin lira durduk yere borçlu çıkmam sinir katsayımı daha da artırdı. Şifa bulmak için geldiğim hastanede ruhum daha da depreşti.

Söz konusu olan burada para değil; trilyonlarca kara para vurgunu yapanları aklayan sistem, sosyal hukuk devleti TC’nin, zor durumda olan vatandaş için aynı duyarlılığı göstermemesi!

Her gittiğim birimde, oradaki yetkililerle ağız dalaşına girdim; sistemin herkesi ezdiğini ve mağdur olan insanların bu durumda cam çerçeve indirmemekte haksız mı olduğunu dile getirdim.
Bunlara gerek yok hakkınızı başka türlü arayın diyen 900 tl’ye çalışan sekreterin yüzüne, zamanında 1 Mayıslarda insanlar mücadele etmeseydi şu an 14 saat çalışırdın dediğimde başını önüne eğip sustu.
Bu insanlar, prangalarının farkında olmayan kredi borcuyla köle haline getirilen kapitalist sistemin kurbanlık koyunları.

Taahhüt birimindeki gencin masasında sendika takvimi dikkatimi çekti ve daha da öfkelendim. Bu duyarsızlık, kepazelik midemi bulandırdı.

Muaviye’nin yüzüne "bu sarayları ne ile yaptırıyorsun? Eğer halkın parasını ve malını harcıyorsan bu zulümdür, kendi paranla yaptırıyorsan bu israftır." "Evinde ekmeği olmayan yoksulun eline kılıcı alıp bütün halka karşı ayaklanmamasına şaşarım" diyen Ebu Zerr El Gifari Hazretleri İslam coğrafyasında muktedirlerin bu doymak bilmeyen açgözlülüğü ve hırsına tanık olsaydı yalnızlığa gark ettiği dürüstlüğüyle isyan ederdi İslam’ı sömürüye araç edenlere ve mazlumları dillendirip sadaka kültürüne razı eden bu düzene...

Neyse konuyu fazla dağıtmadan, düşünen adamın suskunluğu beni daha derin isyanlara ve öfkeyle yoğurduğum harcımı azgın bir gebelik halinde doğurmaya her geçen gün daha yakınlaştırmaya devam ede dursun, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanlar ve bana dokunmayan bin yaşasın diyen 3 maymunu oynayanlar elbet bir gün halkın coşkun akan seli karşısında vicdan ve adaletin ne olduğunu öğrenecek ya da hatırlayacaktır...

Etiketler:
nefret