21/11/2017 | Yazar: Bora Şahinkara
Dün Ahmet Kaya’yı övün, bugün de eleştirin yahu. Kime karşı tutarlılık kaygısı yaşıyoruz?
"Bi' şeyi güzellemeden, ajite etmeden, tüm gerçekliğiyle anladığımız zaman çözeceğiz."
Senem Alp (“Senem Alp, 2.1.2016” diye not almışım ama cümlesini nerede demiş, not almamışım. Mayıs 2016'da anneler günü hakkında yazdığım bir notta da bu alıntıyı kullanmışım)
Ahmet Kaya'nın geçen ay ve sonra hayatını kaybedişinin yıldönümü olan 16 Kasım’da tekrar gündeme gelen homofobik ve cinsiyetçi söylemlerini içeren videosunu “İnsanları abartmayın işte... Hepimiz birer Ot Dergisi kapağına dönüşmek zorunda değiliz” diyerek paylaştım.
Eleştirel bir söylemle paylaşacak olursam, hele ki bunu vefatının yıldönümünde, birçok kişinin aynı anda sosyal medyasında Ahmet Kaya'yı gündeme getirip, andığı bir günde yaparsam, itirazların yükseleceğini tahmin edebiliyordum. Beren Azizi’nin 18 Kasım 2017'de, Kaos GL'de yayınlanan yazısında itiraz eden tarafta gördüğüm argümanların ve güzel toparlanmış bir ortalamasını görür gibi oldum:
"HAYIR ASLA HOMOFOBİK DEĞİLDİ! demek boş bir çırpınış, beyanlar son derece homofobik, nedenler-nasıllar ve dönüşümlerle özeleştirileri tartışmak dururken, homofobik beyanları için özür dileriz ve dönüşüme açık bir insandı demek varken bu tepki, bu kibir riskli. Ya da homofobikse homofobikti, o dönem LGBTİ+ yoktu gibi sığ küçümsemelerle gene aslında bugüne dair sorumluluğu ve düşünmeyi reddetmek anlayışsızlıkla dolu konfordur."
İşte ben burada ikinci cümledekilerdenim.
Öncelikle uyarı cümlesi düşmemde fayda var sanırım: Ben bir nefret kampanyası başlatmıyorum, eleştiriyorum.
İlgili videodan
Sonralıkla da şöyle devam edeyim: Birinin, ana akımın muhalefetinin muhalefeti olması; alt kümenin alt kümesi olmak pek de konforlu bir şey değil. “Türkiye'de solcu olmak” ile “Türkiye'deki solcularla veganizm tartışmak” kümelerinin karşılaştırması gibi düşünebilirsiniz. Evet, Ahmet Kaya da olsa, homofobikse homofobikti. Neden ısrarla bunu söylüyorum: Çünkü insanların ikonlaştırılması, fikirleri, argümanları unutup insanlara yoğunlaşmamıza sebep oluyor. Dikkatli bakarsanız, o halde şu an tartışırken esas ilgilendiğim kavramın Ahmet Kaya olmadığını görebilirsiniz. Yani şimdiden özetlemiş olacağım ama: Her kim olursa olsun, etten-kemikten oluşan, hayatı boyunca sayısız yanlış şey ve sayısız da doğru şey yapacak olan insanların adlarını soyadları üzerine tartışmayı, ciddi ciddi “Fekat, yaşıyor olsaydı kendine özeleştiri vereceği şu şu şu örneklerle de kanıtlanabilir, sizi şu şu ‘sayın isim-soyisim’ üzerine ciddiyetle ve sorumlulukla düşünmeye davet ediyorum” falan diye uyarmayı, hakikaten ben de magazin programlarının gündemine aldığı konu başlıklarına benzetiyorum ve bunun karşısına da argümanları tartışmayı, fikirleri tartışmayı koyuyorum. Şuna benziyor: “Ahmet Kaya'yı linç etmekle falan ilgilenmiyorum, ama çatır çatır onun homofobisini eleştirebilirim. Homofobiyi falan tartışalım yani?”, “Ne diyorsun ya koskoca Ahmet Kaya'dan bahsediyoruz burada, şarkıları falan varken, homofobisini mi konuşacaksın? Ne kadar da sığsın. Git biraz Ahmet Kaya dinle.”
Bence tartışmamızı daha temelden düşünürsek, ayrıştığımız nokta sanki daha açık ortaya çıkar gibi geldi bana. Şahsen itirazlarda içselleştirilmiş homofobi görmekten ziyade içselleştirilmiş romantizm görüyorum.
Eğer siyasi dilimizi ve siyasetimizi kişiler üzerine kurarsak, sonra hem o kişileri eleştiremez hale gelmek hem de fikirlerimizi değiştiremez hale gelmek sorunu ile karşılaşırız bence.
Aslında siyaseti romantizm üzerine kurgulama sorunu var bence. “Ahmet Kaya'yı elimizden alırsanız, biz anma gecesi düzenleyemeyiz, o zaman biz nasıl eylem yapacağız? Ne söyleyeceğiz? Nasıl slogan atacağız?” endişesi var sanki aslında itiraz edenlerin satır aralarında.
Dün bir kişiye anma töreni olmuş olun, bugün fikirleriniz değişsin, eleştirel yaklaşın, anma konseri düzenlemeyin yahu. Fakat, eğer anma törenleri düzenlemek, kişiyi güzelce ikonlaştırmak, “100 yıl geçse de unutmayacağız seni Ahmet Kaya” falan gibi söylemleri herhangi bir kişi üzerine kurarsak, 20. yılda fikirlerimizin gelişmesi ve artık o kişiye anma konseri düzenlemeyi bırakamayacak kadar büyük konuşmuş ve ikonlaştırıcı, romantik, mantıksal gelişimin, dönüşümün olmadığı türden bir siyasette sabitleriz kendimizi bence.
O “abartmayın” vurgusu, “siyasetimizi romantizm üzerine kurgulamayalım” anlamına geliyor.
Fikirlerimizi, duruşlarımızı, toplumsal işlerimizi ikonlaştırdığınız kişilere yaslamayın, düşersiniz.
Ahmet Kaya bir fikri simgelediği için anma konseri düzenliyorsunuz mesela, değil mi? Ahmet Kaya'ya değil, o fikre dair bir temada konser düzenlemeyi kastediyorum mesela. O zaman sorun kalmaz bence.
Halen kişilere anma konserleri organize eden, dev posterlerini falan asıp, bunlar üzerinden toplumsal meselelere dair söylem üreten insanlar olduğumuz için, “2017 yılında homofobik bir videosu gündeme geldi ve o günden sonra kendisine anma konseri düzenlenmedi”ye dönüştürmek çok sert tepki gibi görünüyor. Halbuki hiç öyle bir kültürümüz olmasa, abartmazsak, değişimler, dönüşümler çok daha kolay olur. Yoksa sabitleniyoruz. Tutarlılık gibi, aynı fikri savunmada ısrar, irade falan gibi görüyoruz.
Dün Ahmet Kaya’yı övün, bugün de eleştirin yahu. Kime karşı tutarlılık kaygısı yaşıyoruz? Biz, “kossskoca bir GFHGDKSHS kurumu olarak veya kosssskoca bir kişi olarak” dün farklı, bugün farklı bir şey söylersek, inandırıcılığımızı kaybederiz, toplumsal desteği mi kaybederiz, herkes bizle dalga falan mı geçer? Asıl 5 sene boyunca fikirlerimiz değişmiyorsa, buna bağlı olarak da siyasetimiz, söylemimiz, eylemlerimiz değişmiyorsa samimiyetsizizdir bence.
Siyasetinizin niteliğinin çıtasını belirleyen şey toplum değil, sizsiniz.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: