08/05/2014 | Yazar: Levent Pişkin

"Şimdi Arkadaş’ın zamanının ilerisinde bir yerde mücadeleler ortaklaştı. Ama bitti mi? Hayır, hâlâ hayat ve muhalefet hâlâ trajik bir homoseksüel."

Geçen haftalarda bir trans arkadaşımız daha Tarlabaşı’ndaki evinde öldürüldü. Bu, son beş sene içinde duyduğumuz rakamla 1375, yazıyla bin üç yüz yetmiş beşinci trans nefret cinayetiydi. (Transgender Europe Verileri – 2008-2013) Bu istatistiki bilgiyi verirken bir mağdur dili yaratmaktan kaçındığımı özellikle vurgulamak isterim. Ne de olsa, LGBTİ hareketin temel meselelerinden biri de özne olma ve kendi sözünü üretebilme mücadelesi. Ve kuşkusuz, mağduriyet dili ve/veya mağdur yaratma girişimleri bu mücadelenin önündeki en büyük engel. Bu bağlamda toplumların “norm dışı” olana karşı gösterdiği “hassasiyet”, deyim yerindeyse (en azından son beş yıl verilerine bakıldığı vakit) düşük yoğunluklu bir savaşı andırıyor.
 
Bu savaşın elbette ki pek çok sebebi var. Ve fakat bizi şimdilik ilgilendiren Pir Sultan Abdal’ın o veciz dizesinden belirttiği “ille dostun bir tek gülü yaralar beni” kısmı… Bilen bilir, Pir Sultan Abdal darağacına doğru götürülürken, Hızır Paşa herkesin taş atmasını, taş atmayanın kellesinin uçurulacağını salık verir. Halk Pir Sultan’a taş atarken, Pir Sultan’ın yoldaşları taş atmasalar da korkudan gül atarlar. Rivayet odur ki, Pir’in dudaklarından bu dize dökülür.
 
Bu mecazla devam edersek, kuşkusuz egemenin beslediği muhafazakârlık, bildiğimiz Hızır Paşa. Alevi öğretisinde musahip olarak geçen bizim yoldaş olarak bildiğimiz, misalde “gül atanlar” olarak geçenler ise sol sosyalist hareket. On yıllardır çağdaş Hızır Paşaların LGBTİ’lere yönelik de inkâr, imha ve asimilasyon politikaları (zorunlu heteroseksüellik) malumun ilamı. Ancak iktidara karşı mücadeleyi yol edinmiş olan, yollarında yoldaş bellediğimiz birtakım yapı ve hareketlerin bu mevzuda iktidardan çok da farklı düşünmediği, iktidar taşa atıyorsa, bunların da gül ve dahi yer yer taş attığı ne yazık ki gerçekliğimiz. Şöyle ki, çok değil birkaç yıl evvel eşcinselliği kapitalizmin hastalığı olduğu sol çevreler tarafından ‘bilimsel verilerle’ ispat edilmeye çalışılmıştı. Keza Gezi Direnişi’nde “rüştünü/erkekliğini/dövüşebilirliğini” ispat ettikten sonra, “Bu ibneler ne delikanlıymış” minvalinde bir bakış açısıyla LGBTİ mücadelesinin bir biçimde sahiplenilip dayanışma gösterildiğini idrak halindeyiz. Ancak biliyoruz ki, mevzu "genel ya da devrimci ahlaka" geldiğinde başa sarıyoruz. “Ama”larla başlayan cümleler solun çocukluk hastalığının geçmediğini yine yeniden ispat ediyor. Seks işçiliği yapan biyolojik ve trans kadınlara karşı yürütülen kampanyalar, onlara çekilen muamele, kullanılan söylemsel düstur veya seks işçiliği yapan trans kadınları “zavallı/düşmüş/kurtarılmayı bekleyen” olarak görme hali, toplumsal nefreti doğrudan ya da dolaylı olarak destekliyor.
 
Tam da bu noktada yakınlarda ölüm yıldönümü olan Arkadaş’ın dizelerini hatırlatmakta fayda var: “Siz inanmayın bir gün değişir elbet/güneşe ve penise tapan rüzgârın yönü”. Kuşkusuz ki, o günden bugüne sol cenahta rüzgârın yönü değişti. Değişmeyen şeylerden bir tanesi ahlak, bir diğeri ise Arkadaş’ın kitabının adı… Daha doğrusu adıydı. Sina Akyol’un aktardığına göre, Arkadaş yayımlayacağı ilk şiir kitabının adının “Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası” olmasını arzu etmişti. Ancak yine Sina Akyol’un aktardığına göre, kendisi Arkadaş’ın şiirlerine bu adı yakıştıramamış. Ve bu vasiyeti kendinde saklı tutmuş. (Bu yazı yazılırken başka bir yayınevi tarafından kitabın bu isimle basıldığını dolayısıyla Arkadaş’ın vasiyetinin çok geç de olsa yerine geldiğini gördük.)
 
Aslında bu yakıştırmama hali, bir hareketin tarihinin homofobi ile imtihanın özeti. Zira Merhaba Canım şiiri yayımlandığında Arkadaş yalnızlaştırılmış ve kimileri ona ters bakmaya bile başlamıştı. Çünkü “Zeki Müren’i seviniz” demek, bir varoluş manifestosunun ifadesiydi. Ve zamanının çok önündeydi çünkü toplumcu gerçekçi şiirden uzakta, inkâr edilen bireysel varoluşunu esas alarak şiirler yazdı Arkadaş. Topluma örnek olması gereken devrimci imajına uymadı. Hem sisteme hem de sisteme muhalif bir harekete karşı mücadele etti. Aşkla inatla…
 
Şimdi Arkadaş’ın zamanının ilerisinde bir yerde mücadeleler ortaklaştı. Ama bitti mi? Hayır, hayat ve muhalefet hâlâ trajik bir homoseksüel.
 
(Zeki Müren’i seviniz) 

 


Etiketler:
İstihdam