26/12/2012 | Yazar: Tunca Özlen
783.562 kilometre karelik bir toplu mezarda yaşıyoruz. Kefenimizin cebine iliştiriverdiğimiz vasiyetimiz tek satırdan ibaret:‘İsyan etme hakkımı saklı tutuyorum.’
Işık geçirmiyor Erdoğan’ın güneş gözlüğü, koruma ordusu, makam aracı. Üzerimize serpilmişler ölü toprağı gibi. Diri diri gömülüyoruz.
Işık geçirmiyor türbanları, tesettürleri, çarşafları. Polis tekmesiyle ana rahminde tanışan bebeğin ölüsünü yıkıyor kürtaj karşıları. 3 çocuğunu da imam hatibe yazdırıyor, her gece tecavüzcüsünün koynuna giren kadın. Biz de onunla birlikte her gece mezara giriyoruz.
Işık geçirmiyor 300 tonluk kapak. Hep birlikte altında eziliyoruz. Bizden geriye toprağa verecek bir şey de kalmıyor. Toprağın üzerindeki suskunluğumuz, toprağın altında hiçliğe dönüşüyor. Sendikaymış, grevmiş, kötü şeyleri aklımızdan bile geçirmiyoruz. Elhamdülillah hâlâ yaşıyoruz.
Işık geçirmiyor gökdelenler, yeri göğü griye çalan uydu kentler. Mahallemizde, sokağımızda, evimizde bizden hiç iz kalmamalı. Dosya masrafsız tüketici kredisiyle dönüşüyor kentler, mahalleler, caddeler. Dönüşüyor, Taksim labirente, biz fareye. Kafamızı sokacak bir deliğimiz var çok şükür.
Işık geçirmiyor köprü altları, köşe başları, otoban kenarları. Arabamıza alırken kadın, boğazlarken erkek. İşimizi görene kadar Ebru, otopside Mehmet. Vajina demeye utanıyoruz diye vajinasız kadınları doğramaya çekinecek değiliz. İsimsiz ve cinsiyetsiz bedenleri buz kesmiş, artık karımızın ısıttığı yatağa dönebiliriz.
Işık geçirmiyor intihar mektupları. Ataması yapılmayan öğretmenler senfonisi eşliğinde kaldırılıyor cenazemiz. Öğretmeye fırsat bulamadığımız alfabeyle yazılıyor mezar taşımız. Genç bir hekim, hemen yanımızda uzanıyor bembeyaz önlüğü ile. Eğitim ve sağlıktan yana tüm haklarımızı milletçe helâl ediyoruz.
Işık geçirmiyor, duvarları milyonlarca sayfa iddianame kalınlığındaki zindanlar. Binlerce ve binlerceyiz, ortak yanımızdan bihaberiz. Göremiyoruz, birimizin bileğindeki kelepçenin, kendi ayağımıza vurulan pranga olduğunu. Kaçmaya tünel yerine birbirimizin kuyusunu kazıyoruz. İçeride, dışarıda, birbirimize tutsak düşmüşüz.
Işık geçirmiyor F-16’ların taşıdığı bombalar. 34 beden, onlarca organ, yüzlerce parmak saçılmış etrafa. Alçaklık karşısında itinayla eziliyor kaçakçılık. İstihbaratı veren memnun, alan memnun. Parçalanmış çocuk bedenlerinin yanı başında çürüyoruz.
Işık geçirmiyor füze savunma sistemleri. Korunaklı sınırlarımızda kıvrıla kıvrıla sürünüyor, tıslaya tıslaya tekbir getiriyor koynumuzda beslediğimiz yılanlar. Onlara yol gösteriyor çatal dilli aydınlar. Ortadoğu’nun göğsünde bir onursuzluk anıtı yükseliyor NATO mermerinden. Kurtlar sofrasında kemik sıyırıyoruz.
Işık geçirmiyor gaz bombalarının yarattığı sis bulutu. Sisin içinde biraz başımızı doğrultsak copu yiyoruz tepemize. Sisin içinde biraz gözümüzü açsak biber gazı doluyor gözbebeklerimize Sisin içinde biraz sesimizi çıkarsak kapkaranlık bir beyazlığın ortasında buluyoruz kendimizi. Yine olaylı dağılıyoruz.
Işık geçirmiyor hayatımız. Zincirlerimizden başka her şeyi, ve lanet olsun ki ruhumuzu yitirmişiz. 783.562 kilometre karelik bir toplu mezarda yaşıyoruz. Kefenimizin cebine iliştiriverdiğimiz vasiyetimiz tek satırdan ibaret:“İsyan etme hakkımı saklı tutuyorum.”
Etiketler: