13/12/2014 | Yazar: Yusuf Özal Çelik

Eşref Yıldırım’ın Küçük Suçlar Hapishanesi adlı performatif çalışması üzerine...

Galeri Zilberman’in sanat sergilerini severek gezdiğim doğrudur. Fakat son sergisi olan Eşref Yıldırım “Küçük Suçlar Hapishanesi “ adlı eseri bana toplumumuzun sosyal ve politik durumunu düşündürdü. Sanatçı “suç” kelimesini özümseyerek, insanların kendi benliğinden haykırışını performansa döküyor. Beşinci Sinop Bienali kapsamında gerçekleşen çalışma, alt metinini Tarihi Sinop Ceza evinden alıyor.
 
Üç tarafı denizlerle çevirili olan cezaevi, 1999 yılından sonra T.C Kültür ve Turizm Bakanlığının elinde müze statüsüne çevrilmiştir. Birçok sanatçı, yazar, gazetecinin hükümlü olarak bulunduğu yerdir. İçerisinde zindanlar, hücreler, koğuşlar, çeşitli atölyeler, küçük bahçeler, stratejik önemi büyük olan yerlerde gözetleme kuleleri, idari bina, çok eski bir mahkûm nakil aracı, revir, muhasebe, savcı odası gibi odalar, eski yataklar bulunmaktadır.
 
Aklıma, “cezaevi” kelimesi geçince bana suçlu-suçsuz yargılanan onca insanın devlet pratiklerinden nasıl etkilendiği geliyor. İsmi ister Sinop cezaevi, isterse x cezaevi olsun. Bence cezaevi, birçok insanın, “insanlığını” gözetmeksizin maruz kaldığı şiddet eğilimli eylemlerin gerçekleştirildiği yerdir. Yıldırım’ın taban aldığı yerle ilgili birçok söylemde bulunulabilir. Önemli olan İktidar, cezaevleriyle alakalı nasıl bir yöntem kullanıyor. Örneğin; geçtiğimiz zaman dilimi içerisinde, Adalet Bakanlığının LGBTİ bireylerine yönelik cezaevi projesini gündeme getirmişti. Bu projeyi ne kadar “iyi” olarak lanse etseler de, bu proje LGBTİ bireylerin yaşadığı sorunların toplumdan uzaklaştırarak sağlaması değil, bakış açılarını ve onları “kabul görmüş” bir insan modeli yolunda sürüklemesidir. Bunun gibi cezaevleri hakkında birçok şey söylenebilir, tartışılabilir.
 
Fotoğraf: Ahmet Rüstem
 
Peki; Eşref Yıldırım’ın Küçük Suçlar Hapishanesi adlı eserinde, durumun ne denli “küçük” suç olduğunu vurgulayabiliriz. Sinop mahallerinde, sahilinde elinde bir seyyar satıcının arabasını anımsatarak sürdüğü küçük hapishane ve sonrasında birçok insanın içerisine girerek “küçük” suçlarını yazdığı bir defter! Hangi suç, hangi anlayış çerçevesinde suçlanıyor? Kim tarafından küçük yahut büyük suç olduğu hesaplanıyor? Kimler kayda geçiyor, kimler serbest bırakılıyor? Günümüzde -Yeni Türkiye -,  sosyal-politik düzen içerisinde sorgulanan, hapsedilen, cezalandırılan, sınır dışı edilen, işkence gören çeşitli meslek gruplarından insanların, devlet pratikleri adına yok olması, aslında bakılırsa hiçte küçük değil. Yeni Türkiye olarak adlandırılan, yaşadığımız coğrafyanın geldiği durumdur. Devletin İdeolojik Aygıtlarını – siyaset, eğitim, medya, din –kullanarak, insanların beyinlerini örümceğe çeviren iktidar ve onların pratikleri.
 
Eşref Yıldırım’ın Küçük Suçlar Hapishanesi adlı performatif çalışmasının manifestosu ise şu şekildeydi; “Ceza görmekte kişiyi aklayan bir şey vardı. İnsanın adaletli bir Tanrı’ya ettiği dua, Günahlarımızı affet.’ Değil de ‘Hatalarımız için bizi cezalandır.’ olmalıydı.” Eseri Ocak ayının ilk haftasına kadar Galeri Zilberman’de görebilirsiniz.  

Etiketler:
nefret