05/09/2014 | Yazar: Zeynep Akkuş

Ben, ‘siz kimsiniz’ diye sorduğunuz, ‘o kadar küçük bir azınlıksınız ki’ diye küçümsediğiniz ‘musibet’lerden biriyim.

Ben, “siz kimsiniz” diye sorduğunuz, “o kadar küçük bir azınlıksınız ki” diye küçümsediğiniz “musibet”lerden biriyim. 

Seda Hanım,
 
Emin olun, vaktim, programlarınızı izleyerek ziyan edemeyeceğim kadar kıymetli ama imza attığınız şu son vahim olay, bana, bırakın söz konusu bölümleri bir yerlerden bulup izletmeyi, üzerine yazı bile yazdırttı.
 
Ben, “siz kimsiniz” diye sorduğunuz, “o kadar küçük bir azınlıksınız ki” diye küçümsediğiniz “musibet”lerden biriyim. Kartlarımızı en baştan açalım; birbirimizden haz edecek kişiler değiliz. Zaten kendi adıma böyle bir çabam da yok. Aksine, sizi birazcık rahatsız edebilirsem, bu akşam başınızı yastığa, “her akşamki kadar” rahat koymanızı iki saniye olsun geciktirebilirsem ne mutlu bana!.. Gerçi artık bunun için benim bir çaba harcamama gerek yok çünkü sponsor firma programınızdan desteğini çekmekle kalmadı, gelen güzel bir habere göre CHP Milletvekili Sayın Aylin Nazlıaka’dan sonra Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da harekete geçerek sizi RTÜK’e şikayet etti (Farkındaysanız artık iddia ettiğiniz kadar küçük bir azınlık değiliz). Bu arada bilginiz olsun, hayatımda hiç botoks yaptırmadım, o nedenle yüksek nazarınızda sizi eleştirebilme hakkına haiz kişilerden biri olduğuma inanıyorum (Sırası gelmişken, söylesenize, orta yaşlı bir kadın olarak botoks yaptırmayarak iyi mi ediyorum kötü mü? Hayır, yani siz estetik operasyonlar konusunda deneyimlisiniz ya, çok iyi bilirsiniz, onun için soruyorum). Ayrıca stüdyonuza doldurduğunuz; stüdyo şefinizin komutuyla alkışlayıp, stüdyo şefinizin komutuyla baş sallayarak onay veren, ara sıra kameralara “dalgın dalgın” bakarken yakalanan konuklarınızdan azade, dilediğim tepkiyi gösterebiliyorum hamdolsun.
 
Özellikle gelen eleştirilere cevap verdiğiniz bölümü tekrar tekrar izledim, hem de yer yer durdurup başa alarak. Her ne kadar “Kadırgalı Aysel” havalarında, “Bunlar bana vız gelir tırıs gider anam” tavırlarıyla konuşsanız da, sinirden kemiklerinize kadar titrediğiniz o kadar net hissediliyordu ki. Bir ara elinizdeki kâğıdı kenardaki görevlilere vermeye kalktınız, sonra “Ay bunu niye size veriyorum, bilmiyorum” dediniz. “Şunu da söyleyip konuyu kapatıyorum” dedikten sonra yaklaşık üç dakika konuştunuz. Zaten benim nazarımda hiçbir zaman başarılı bir oyuncu değildiniz ama kabul edin, o “umurumda değilsiniz” performansınız gerçekten dökülüyordu. Bir ara öfkemi unutup halinize acırken yakaladım kendimi.
 
Baktım da ilk gün “Siz hiç bu kadar güler yüzlü bir katil gördünüz mü” diyerek sevimli bir panda yavrusuymuş gibi takdim ettiğiniz, iki kadının katili olan şahıs, gelen tepkiler üzerine ertesi gün “o adam” oluvermiş hemen. Şunu aklınıza sokun ki “Babam olsan affetmezdim, seni Allah affetsin” şeklindeki sözleriniz, “o adam”a “Bir erkek karısını niçin öldürür” diye sormanızı asla affettirmez. Sahi, o soruyu sorarken neydi amacınız? Kadınlara “Bakın bacılarım, bunları bunları yaparsanız öldürülürsünüz, aman ha” diyerek aba altından sopa göstermek mi? Aydınlatırsanız çok sevinirim çünkü benim aklıma başka bir ihtimal gelmiyor. Saydığı sebeplerden hangileri kabul edilebilir türdendi sizce? Her şeyi bir kenara bırakın, siz “o adam”ın evleneceği üçüncü kadın olmaya cesaret edebilir misiniz? Geçmişinizi, şimdinizi ve geleceğinizi şöyle bir gözünüzün önüne getirin; kendinizi “o adam”ın öldürmeyeceği kadınlardan biri olarak görebiliyor musunuz? Kaldı ki, son zamanlarda patlak veren her türlü rezaletin, skandalın, sahtekârlığın, alçaklığın faili çıkıp “Ben sadece Allah’a hesap veririm, yukarıda o var, o benim içimi biliyor” laflarını o kadar sık söyledi ki, sizin o “Seni Allah affetsin” sözünüz vicdan sahibi, adalete susamış insanların yüreğini bir kez daha dağlamaktan başka bir işe yaramadı.
 
“O adam”ı programınıza çıkarmanızın zaten başlı başına bir hata olmasını geçtim, haydi çıkardınız, sonrasında, iddia ettiğiniz kadar dürüst, içten, duyarlı, dobra, vs… bir insansanız yapacağınız bir tek şey vardı, “Hata ettim, eleştirmekte haklısınız” deyip özür dilemek. İnanın şu an çok daha huzurlu olur, kameraların karşısında sinirden zangır zangır titremez, bu kadar tepki çekmez, sponsorunuzu kaybetmez, botokssuz üyelerden oluşan Aile Bakanlığı’nı karşınıza almaz, RTÜK’le MTÜK’le uğraşmak zorunda kalmazdınız. Ama siz ne yaptınız? Yaranmak için her gün bin bir takla attığınız düzeni arkanızda hissederek sizi eleştirenlere söylemediğinizi bırakmadınız. “Çok çile çekmiş bir kadın” olduğunuzu iddia etmenize rağmen hedef aldığınız ilk kişi yine bir kadın oldu (Bu arada bu yazıyı yazarken gözüm sürekli Internet’te. Son gelişme olarak, Sayın Nazlıaka’dan sonra bir başka kadın milletvekilinin, Sabahat Akkiraz’ın da hakkınızda suç duyurusunda bulunacağı haberi geldi. Ona ne tepki göstereceğinizi merakla bekliyorum. Sonuçta onun da maaşını siz(!) ödüyorsunuz ya). Nazlıaka gibi meclisin yüz aklarından biri olan bir milletvekiline, bir KADIN milletvekiline hiç sıkılmadan “Sen kimsin ki? Kadınlar için ne yaptın ki” diye sorabildiniz. Ne hikmetse bu “Sen kimsin ki” sorusuyla da, “Biz biliriz bizzz! Biz yaparız bizzz!” tavrıyla da bir süredir bıkkınlık verici boyutlarda karşılaşıyoruz. Eleştirilere cevap verirken vergi rekortmeni oluşunuzu anmanız, seyircilerinizin arkanızda olduğunu hatırlatma gereği duymanız da yabancı gelmiyor. Yakın geçmişte iki yoğun seçim dönemini geride bırakmış bir toplum olarak meydanlarda “duble yol yaptırmak”la övünenlere, toplumu yüzdelik dilimlere bölüp bazı kesimlerin “halkım” “kardeşim” diyerek sırtını sıvazlayanlara aşinayız artık. “Benim anneciğim de çok çekti” şeklindeki sözleriniz de, yine yakın geçmişte gına getirecek ölçüde tanık olduğumuz “mağduriyet” kartının oyuna sokulmasını getirdi akıllara.
 
Anlıyorum, çaresiz kalınan bu tür durumlarda en iyi savunma yöntemi saldırıdır ama bu yöntemi uygularken aynı hedeflerin seçilmesi ne kadar manidar ve bu zihniyetin ülkeyi bir hastalık gibi baştan aşağı sarmış olması ne kadar büyük bir talihsizlik.

Etiketler:
İstihdam